'İnce Memed neyse röportajlarım odur'
Türk Edebiyatı'nın yaşayan en büyük romancısı olarak gösterilen Yaşar Kemal belki de birçoklarının bilmediği en iyi röportajcı da aslında. Romancılığı kadar çok uzun yıllar sürmemiş olsa da 1951'de başladığı röportajları bugün altmış koca yılı geride bırakıyor.
YAŞAM KİTAP
.- Ömrü mahkemelerde, sürgünlerde, çoğunlukla da yokluk ve sıkıntı içinde geçen Yaşar Kemal tüm bunlara rağmen en cesur ve can alıcı röportajları gerçekleştirmeyi başardı. Röportaj dalındaki başarısının temelinde aynı zamanda onu birçoklarından ayıran, röportaja bakış açısı yatıyordu. Öncelikle Yaşar Kemal'e göre röportaj 'bir edebiyat türü, onun için bize insan yaşamını, gerçeğini en güzel veren bir dal' ve onun en önemli işlevi, haber ile örtülen gerçeğin açık edilmesi. Habere ve haberin yaratma sürecine son derece hâkim olan Yaşar Kemal'in en önemli özelliklerinden biri de röportaja yüklediği bu güç. Yaşar Kemal'in röportaja bakışı işte bu iki önemli izlek üzerinden okunabilir.
Bir edebiyat dalı
İnce Memed gibi bir romanı kaleme alan ve sadece Türkiye'de değil Avrupa'daki tüm ülkelerde ve diğer başka bir çok kıtada okunan bir yazar olmak payesini taşıyan Yaşar Kemal'in bu kitabını değerli kılanı yine Yaşar Kemal büyük bir içtenlikle anlatıyor: 'Hemen şunu söyleyeyim ki herhangi bir röportajıma herhangi bir romanım kadar çalıştım.'
Yaşar Kemal'in en önemli iddialarından biri olan röportajın bir edebiyat türü olması konusu röportajın yaratım sürecinin haberinkinden tamamen farklı olarak algılanmasından kaynaklanır. Haberler 'gerçeğin kaba yansıması' olduğundan tamamen insanı ve duyguları dışarıda bırak ve yaşanana olgu niteliği atfedip, okuyucuya bu olguyu taşıma vazifesi görür. Haberin ardında saklı duran, yaşanan dram ya da mutluluk bu aktarım esnasında tamamen kaybolur. Bu bakımdan haber yazımı olgunun aktarılmasından bir adım daha öteye geçemez. Bu nedenledir ki Yaşar Kemal bir gerçeğe dikkat çeker: 'Dünyadaki en iyi röportaj yazarları da büyük romancıdır. Bunların arasında Hemingway, Ehrenburg, Şolohof, Simonov, Kessler var. Salt gazetecilikten gelen usta, büyük bir röportaj yazarı daha tanıyoruz, o da Malaparte'dir (...) Nâzım Hikmet'in Küba röportajları erişilmez bir güzelliktir. Bizde birçok ünlü yazar röportaj yaptı, şimdi hiçbirisi aklımda değil, ha yapmışlar ha yapmamışlar. Ama Sait Faik'in, Orhan Kemal'in, Aziz Nesin'in röportajlarını kim unutabilir? Röportaj bir edebiyat türüdür, onun için bize insan yaşamını, gerçeğini en güzel veren bir daldır.'
Yaşar Kemal'e göre haberin hazırlanması süreci de olgunun niteliğinde bozulmalara neden olabilir. Özellikle gazete sahiplerinin yazılan, çizilen üzerinde bu denli muktedir olduğu coğrafyalarda yapılacak olan haberlerdeki ve röportajlardaki nitelik iyice kaybolur. Belirli odaklara göbekten bağlı olanların söyleyecekleri sözün niteliği daha söylenmeden belli. Yaşar Kemal'in dikkat çektiği en önemli noktalardan biri de devletin sistematik olarak uyguladığı 'örtülü faşizm.' Bu politik yaklaşım, gerçek sözün ortaya çıkışının engellenmesindeki en önemli araçlardan biri, aynı zamanda Türkiye'de gerçek röportajların kotarılması ve röportajın bir edebiyat türü olarak algılanamamasının da nedeni. Sığ bir söze sahip ve haberden öteye taşınamayan röportajlar hiç bir şekilde okuyucuya gerçekleri anlatamaz. Onlar, çarptırılan ve bozulan gerçeğin birer yansıması olarak kalacaktır.
Gerçek röportajın gücünü ise yine Yaşar Kemal'den dinleyelim: 'Bizim politikamız uzun yıllar gerçeğe varmak değil, gerçeği örtmek oldu. Ben doğudaki mağaralarda yaşayan insanları yazdığım zaman kıyametler koptu. Az daha gazeteden kovduruyordu beni o çağın hükümeti. Türkiye uzun yıllardır demokrasi uydurması, perdesi altında bal gibi faşizmi yaşıyor. Demokrasi, demokrasi diye kendimizi aldatıyoruz. Çoğunlukla gazetelerimiz bu örtülü faşizmin birer çığırtkanı. Gelen ağam, giden paşam gazeteleri bunlar. Bunlar yurdun, insanın gerçeğine varmak için kişilikli kimseleri bulacaklar, yetiştirecekler de insan ve yurt gerçeğine varacaklar, öyle mi? Faşizmin yoğunlaşması Türkiye'de röportajın ölümüyle sonuçlanmıştır. Bu bir orantı sorunudur. Türkiye'de bugünkü faşizm çözülürse basınımızda da değişiklikler olacaktır. Şu günlerde tirajları tepe aşağı giden gazetelerimiz bir çıkar yol arayacaklardır. Onları kurtaracak, onları halkın, okuyucunun gözünde sevimli kılacak, gerçek insan yaşamını, olayların, haberlerin ardındaki gerçeği verecek olan tek yol röportajdır.'
Siz okuyucu olarak kısa zamana kadar -haklarını yemeyelim Ece Temelkuran'ın Ağrının Derinliği ve Bejan Matur'un Dağın Ardına Bakmak kitapları hariç- çok ses getiren ve üzerinde konuşulacak nitelikte röportajlar anımsıyor musunuz?
'Nasıl roman yazdıysam öyle röportaj yaptım'
Yaşar Kemal'e göre diğer edebiyat dallarından daha cılız kalan röportajın kurtulmasının en önemli koşullarından biri, daha demokratik bir ülkeye sahip olmaktan geçiyor. Yaratım sürecinin en baltalayıcı unsurlarından sansür ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması, gerçeğin yazarın gözünden yeniden yaratım sürecini durma noktasına getirebilir. Zira Türkiye'de de git gide daha kötü bir hal almaya başlayan röportajların niteliği göz önüne alınırsa Yaşar Kemal'in çok da haksız olduğu söylenemez.
Demokratikleşme yolunda ağır aksaktan öte geriye adımlar atan bir ülkenin daha nitelikli ve gerçeği bir kez daha yazarın gözünden tanımlayan röportajlar ortaya koyması beklenemez. Ancak bu doğal süreç bakımından ele alındığında okuyucunun gerçeğe olan talebinin artması nitelikli röportajında yeniden doğumu olacaktır. Yeniden bir edebiyat türü olarak dünyaya gelecek olan röportaj, yazarın gerçeği kurmasına romandan ve şiirden daha çok yardım edecektir. Sadece yazarın röportajının niteliğinin artmasına değil ayrıca bu gerçekleri görme isteği yıllardan beri tabu haline gelen birçok sosyolojik olgunun da konuşulabilmesine ve gerçekleriyle birlikte okuyucuya sunulmasına yarayacak. Suskun, çalışılmamış ve gerçeğe yönelmeyen röportaj ise her zaman sığ duygulara ve sığ zihinlere birer haber niteliğiyle hitap etmeyi sürdürecek.
'Herhangi bir röportajıma herhangi bir romanım kadar çalıştım' diyor Kemal ve kaçakçılarla yaptığı röportajlardan bahsediyor. Üç aydan fazla süre kaçakçılarla birlikte yaşayan Yaşar Kemal 'kaçakçı' kılığında yaşamış ve onların her şeyine ortak olmuş. Hiçbir röportajında bir tek not almadığını söyleyen Kemal, zaman zaman yanında kalem bile olmadığını itiraf ediyor. Nedeni ise çok açık: 'İnsan ancak gerçeğe, o gerçeği, o insanı, insanları yaşayarak varır. Bence not almak, çizgi çizmek, saptamak hava. Bana öyle geliyor ki notlar, çizgiler, sözler gerçeğe varmak için tuzaktır. İnsan onlara güvenip yaşamayı unutur. Yaşamayı önemsemez. Yazıcı olduğunu, salt onların yaşamına yazıcı olarak katıldığını unutamaz. Unutmazsa da işte o zaman hapı yutar. Yaratması engellenir, kısıtlanır. Ne kadar röportaj yapmışsam, onu sonuna kadar yaşadım diyebilirim. Konumu, insanlarımı gereğince yaşamamışsam röportajlarım da olmadı. Uydurma oldu. Ya da ben öyle sandım. Nasıl roman yazmışsam, hangi biçimle, hangi davranışla, öyle röportaj yaptım.
Ara Güler fotoğraflarıyla 12 röportaj
Röportaj Yazarlığında 60 Yıl adlı özel baskı kitapta Yaşar Kemal'in on iki röportajı var: 'Diyarbakır', 'Kaçakçılar Arasında 25 Gün', 'Hasankale Yerle Bir', 'Görülmemiş Lüfer Akını', 'Sait Faikle Görüşme', 'Mağara İnsanları, Sahaflar Çarşısı', 'Füreyanın Çini Cenneti', 'Yanan Ormanlarda Elli Gün', 'Peri Bacaları', 'Neden Geliyorlar?' ve 'Bir Bulut Kaynıyor.' Kitabın en önemli özelliği Kemal'in 1952'de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan 'Hasankale Yerle Bir' adlı röportajının yıllar sonra tekrar okurla buluşması ve kitaptaki röportajlara Ara Güler'in çoğu ilk kez ortaya çıkan siyah beyaz Yaşar Kemal fotoğraflarının eşlik etmesi.
Röportaj Yazarlığında 60 Yıl sayesinde yıllar sonra gün ışığına çıkan 'Hasankale Yerle Bir' başlıklı röportaj, 1952'deki Erzurum depremi sonrasında yaşananları Yaşar Kemal'in gözünden aktarıyor. Röportajda 'Zelzele bölgesinden korkunç ve inanılmaz hikâyeler' başlıklı bölümde durumun vahametine Kemal'in dili ve duyarlılığı da ekleniyor: 'Bir soğuk, bir soğuk, hani havada kuşlar donup kalıyor derler ya, işte, öylesine öldürücü soğuk... Geldim geleli titriyorum. Öyle geliyor ki insana, güneş bile donmuş. Zelzele köylerinden birinde not alırken, ellerim donuverdi ve kalem yere düştü. Bu soğuk altında, çadır içinde insanlar... Tanrının kahrı diye, işte tam buna derler.'
Röportaj Yazarlığında 60 Yıl/ Yaşar Kemal/ Yapı Kredi Yayınları/ 308 s.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
kitap özeti, kitap,yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, kitap oku, bedava kitap