Georges Gurvitch, “Kuramsal Ahlak ve Töre Bilimi” adlı eserinde, kuramsal bir ahlakın gerçekleşmesi için şu üç koşulu öne sürmektedir:
“ 1) Kuramsal ahlak, hiçbir kural, hiçbir buyruk ileri sürmeyen, salt kuramsal yargılarla yetinen bir ‘felsefi disiplin' olmalıdır.
2) Ahlak, hayatı bütün canlılığıyla kavrayan, kendine özgü bir ahlak deneyi bulmalıdır.
3) Ahlak, töre bilimiyle çatışmaktan vazgeçerek, tersine onunla işbirliği yapmalıdır.”
Gurwitch, gerek kuramsal ahlakın, gerekse töre biliminin başlıca görevlerini de şöyle sıralamaktadır:
“ a) Doğrudan doğruya kavranan, yaşanan ahlakın çeşitli katlarını özümsemektir. Bu yolun hareket noktaları da günlük ahlak deneyiminde kavranan ve özellikle töre biliminin öğrettiği kolektif kişisel iradeli davranış ve tutumla onların dışlaşmış sembolleridir. Kurumsal ahlak, düşünce yoluyla bu tutumlarla sembollerinin arkasında küme halinde bulunan ‘doğrudan doğruya verileri' tasvir eder.
b) Kurumsal ahlakın ikinci görevi, bu tanımlara dayanarak doğrudan doğruya ahlak deneyinin, verilerinin ve kesinliklerinin, diğer doğrudan doğruya kavranan değerlere oranla, kendi özgüllüğünü belirtmektir.
c) Kuramsal ahlakın üçüncü görevi, ahlak deneylerinin sonsuz çeşitliliği içinde yaşayan, doğrudan doğruya algılanan verilerin belirliliğini kavramaktır.”
Töre biliminin başlıca görevleri ise:
“ A) Töre biliminin ilk görevi, ahlak olgularını öteki toplum olgularından, özellikle din, hukuk gibi olgulardan ayırmaktır. Ama töre bilimi, eylemli davranışların ve dış sembollerin, bazen örtülü olan derinliklerine girmek; taşıdıkları ahlaklılığı anlamak için doğrudan doğruya kavranan ahlak deneyine kadar inmek zorundadır. Bunu ancak kuramsal ahlak öğretebilir.
B) Töre biliminin ikinci görevi, nitelikli tipler olmak bakımından, ahlak deneyinin sonsuz çeşitlerinden her birinde bulunan olumlu içeriğin somut bir tanımlamasıyla kolektif ahlak davranışlarının bir incelemesini yapmaktır.
C) Töre biliminin üçüncü görevi, toplumsal olguların bütünü içinde, ahlak olgularını tamamlamaktır.”
Bu değerlendirmeler çerçevesinde; ahlak, bir toplum içinde kişilerin benimsedikleri, uymak zorunda bulundukları davranış biçimleri ve kurallardır. Başka bir deyişle ahlak, insanlara hareket tarzını gösteren kurallardır ve insanın bütün tutum ve davranışları doğrudan doğruya ya da vasıtalı olarak vicdanın hüküm ve takdirine bağlıdır.
Kişi, akıl ve hisleriyle birçok fiillere, ahlaka göre bir değer hükmü vermektedir. Örneğin verilen bir sözü tutmak, zulüm yapmamak, hoşgörülü davranmak, dürüst ve adaletli olmak gibi tutum ve davranışlar, ahlakın gerçekleri olarak kabul edilir.
9.2. Tanımlamalar
Ahlak Bilimi (etik) kişilerin belirli dönemlerdeki bireysel ve toplumsal davranışlarını belirleyerek “yarar”, “iyi”, “kötü” gibi sorunları inceleyen, törelere dayanan bir davranış yasası geliştiren, neyin uğrunda savaşılmaya değer, neyin hayata anlam kazandırdığı, hangi davranışın iyi ve hangisinin kötü olduğu, gibi sorunları kendine konu edinen bilimdir.
Etik davranışın temel alması gereken değerler ise hakkaniyet, adalet, önyargıdan uzaklık, zarar vermeden kaçınmadır. Ahlak (aktöre) ayrıca:
a) Mutlak olarak iyi olduğu düşünülen ya da belli bir yaşam anlayışından kaynaklanan davranış kuralları topluluğu,
b) İyinin ve kötünün bilimi, etik ilkeler tarafından yönlendirilmeleri bakımından ele alınan insan davranışlarının kuramı, olarak da tanımlanmaktadır.
Ahlakın bir başka tarifi de şudur: Ahlak, insanın kendine ve öteki kişilere iyi davranması, genel bir ifadeyle iyiliğe varılması için kendini uymaya zorunlu hissettiği manevi ve ruhi görevler ve bunlara ilişkin kurallardır.
Ahlak, yanlış ve doğru, iyi ve kötü, erdem ya da kusurla yaptıklarımızı ve yaptıklarımızın sonuçlarını değerlendirmeyle ilgilidir. Ahlak felsefesi ya da etik, ahlakı konu edinen felsefe dalıdır. Kullandığımız ahlak terimlerini ve ahlaki yargılarımızın statüsünü analiz eden etik, takındığımız ahlaki tutumlarımız ardında yatan yargılarımızı ele alır.
Türkçe'de, kişisel ahlak olarak “aktöre”, toplumsal ahlak anlamında ise “töre”, bilimsel terim olarak da “töre bilimi” kullanılmaktadır. Töre bilimi, belli bir toplumun belli bir döneminde, bireysel ve toplumsal davranış kurallarını saptayan ve inceleyen bir bilim dalıdır.
Bu açıdan bilim ve felsefe olarak töre bilimi, yabancı dillerdeki “ethique” ya da “ethics” ile “morale” ya da “morals” terimlerinin her ikisini de karşılamaktadır.
Töre ise “bir toplulukta herhangi bir konuda tutulan yolların, sürdürülen davranışların tümü; görenekler ve adetler” olarak tanımlanmaktadır. Töre, “toplumuna göre yasa ve aktöre yerine geçebilen, ancak gerçekte yasa olmayan davranış kalıbı” olarak da nitelendirilir.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde töre, “Bir toplulukta, şu ya da bu yolla tutulagelen yolların, alışagelen durumların topu; görenekler ve adetler” olarak tanımlanmıştır.
Örf ise “Toplumuna göre kanun ve ahlak yerine geçebilen fakat gerçekte kanun olmayan davranış kalıbı”dır. Örf, “adet”e oranla daha güçlü bir terimdir. Adet, “Bir topluluğun yapmaya ve uymaya alışageldiği ve topluluk tarafından yapılması gerekli görülen davranış kalıbı” olarak tanımlanır. Bir başka deyişle örf ve adetler, edinilmiş, yerleşik ya da alışılmış bir düşünce, eylem ve davranış kalıplarıdır.
Türk Dil Kurumu Felsefe Terimleri Sözlüğü'nde, ahlak teriminin karşılığı, “Belli bir dönemde, belli topluluklarca benimsenmiş, bireylerin birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen törel davranış kurallarının, yasalarının, ilkelerinin toplamı; çeşitli toplumlarda ve çağlarda, kapsamı ve içeriği değişen ahlaksal değerler alanı; bir kişi ya da kişiler öbeğince benimsenen eyleme kurallarının toplamı” olarak verilmiştir.
Ansiklopedik Kültür Sözlüğü'ne göre ahlak, “Bir toplumsal bilinç, davranış ve ideolojik ilişki biçimi; bir toplumsal oluşuma, sınıfa, kesime özgü, tarihsel ve somut olarak belirlenmiş, bunların belli bir topluluğa, sınıfa, devlete ya da tümüyle topluma olan tutumunu kurallara bağlayan temel görüşler, değerler, normlar, ilkeler, ilişki ve davranış biçimleri bütünü”dür.
Kişi, toplumsal yaşam içindeki bir varlık olarak belli bir toplumun, belli bir ulusun, belli bir kültürün, insanlık denilen bütünün bir üyesidir. Toplumsal düzen, ulus, kültür ve insanlık, tek tek bireyler tarafından oluşturulur. Bireyler, yalnızca bedensel varlıklar değil, aynı zamanda ahlaksal varlıklar olduklarına göre, bireylerin oluşturduğu toplum düzeni de ahlaksal bir varlık olacaktır.
9.3. Ahlak Kuralları, Hukuk ve Din
Ortaçağ kültürlerinde dünya görüşlerini oluşturan unsurların hemen hepsine din egemendir. Dolayısıyla bilim, felsefe, sosyal teoriler dinsel dogmalarla iç içedir. Felsefenin kendisi birçok doğa bilimini kapsadığı gibi, “felsefe” adı altında fizik ve metafizik önermeler aynı düzeyde tartışılmıştır. Ancak modern çağda birçok bilim dalı dinin şemsiyesinden çıkmıştır. Aynı bölünme felsefede de olmuştur.
Antikçağ'dan bu yana birçok disiplin felsefenin ana bölümleri biçiminde felsefe kitaplarında yer alırken, 17. Yüzyıl'dan sonra bu disiplinler ya bağımsız birer doğa bilimi (fizik, biyoloji gibi) ya da farklı sosyal bilim (hukuk, sosyoloji gibi) dalları olarak felsefeden kopmuşlardır.
İnsan davranışlarının iyi veya kötü nitelikleri açısından incelenmesi (ethics) ve bu davranışların belli yasalara bağlanması konusu, tek-tanrılı dinlerin bel kemiğini oluşturmuştur. Ahlakı içermeyen ve ahlaklı davranışla bir dine aidiyeti bir arada değerlendirmeyen bir din hemen hemen yoktur.
Bu çerçevede, ahlak kurallarının, din ve hukuk kurallarıyla yakın ilişkisi bulunmaktadır. Ahlak kurallarının birçoğu, din kurallarına da girmiştir. Aslında din kurallarının hemen hepsi aynı zamanda birer ahlak kuralıdır. Ahlak kuralları da din ve hukuk kuralları gibi, kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen davranış kurallarıdır.
Din ile ahlak arasında ortak noktalar vardır. Her ikisi de insan ruh ve vicdanına seslenir; din de insanlara ahlaklı ve faziletli olmayı öğretir ve bunu emreder. Ahlak kuralları, bir yandan örf ve adetlere dayanmakta, bir yandan da dinsel inançların etkisinde kalmaktadır. Fakat dinle ahlak arasında farklar da vardır.
Ahlak insanın vicdanının sesine göre karar vermesini ve öylece hareket etmesini ister. Burada, insan vicdanı serbesttir. Oysa dinde bu serbestlik yoktur. Din, inanış ve vicdan kurallarıdır; yaşam ilerlese ve değişse bile bunlar aynı kalırlar. Din kuralları, kişinin iradesi dışında oluşturulmuştur. İnsanlar bunlara itaat etmek zorundadırlar.
Ahlakın yaptırımı vicdanidir. Dinin yaptırımı ise hem vicdani hem de ilahidir; ilahi ödül ve ilahi cezayı hedef tutmaktadır. Oysa, bir otoriteye dayanarak ahlaki bir gerçeğin kabulü, her zaman geçici bir kabul olmalıdır.
“Ahlaki bir yargı”nın gerçekten öyle olup olmadığı, dayandığı nedenlere bakılarak görülebilir. Bu nedenler, genelde kişinin kendi çıkarına değil; başkalarının gereksinimine ya da başkaları tarafından “kayda değer” olarak tanınan bir ideale gönderme yapmalıdır. Bu yüzden nedenler, ahlak tartışmalarında merkezi rol oynarlar.
Ahlak kurallarının yasakladıkları fiil ve davranışların birçoğu, hukuk kuralları tarafından da benimsenmiştir. Bu itibarla, ahlak kurallarının, hukukla daha yakın bir bağı vardır. Ahlakta olduğu gibi hukukta da düşünme ve inanma serbestliği ve hoşgörü ilkesinin varlığı şarttır.
Bu görüşten yola çıkarak hukuk kurallarının, yaptırıma bağlanmış ahlak kuralları olduklarını öne sürmek mümkündür. Bu nedenle hukukun asgari ahlak olduğu ya da devlet yaptırımına bağlanmış ahlak kurallarının hukuku oluşturduğu tezi hep savunulmuştur.
E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
kitap özeti, kitap,yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, kitap oku, bedava kitap