Translate

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Düşünce biçimi olarak 'içreklik'

 Ezoterizm, seksenli yıllardan sonra giderek daha hızlı bir biçimde hayatımıza girdi. Astroloji, tarot, parapsikoloji, reiki, Şamanizm ve alternatif tıp artık herkesin dilinde. Ama işin tuhaf yanı her yerde karşımıza çıkan ezoterizm konusunda ciddiye alınacak hemen hiçbir çalışma yok. Bütün yaygınlığına ve etkisine rağmen ezoterizm hâlâ bilimsel çalışmaların konusu olabilmiş değil. Hartmut Zinser, Ezoterizme Giriş'te bu kavramı ve onun bizi yönlendirdiği alanları inceliyor.
Ezoterizm (içreklik), alışık olduğumuz bir kavram değil. Onunla eşanlamda okültizm için de aynı şey söylenebilir. Yunanca 'esoterikos'tan gelen ve Osmanlıcada 'içyüz', 'içre' ve 'içteki' anlamlarını karşılayan 'bâtınilik', bizim geleneksel tasavvuf (panteizm) düşüncesinde, tanrısal ışığın bir parçası sayılan ruhun hiçbir zaman ölmediği ilkesine vurgu yapmasıyla ezoterik bir içeriği de çağrıştırır. Aslolan ruh ve onun tekâmülüdür.


Nedir ezoterizm?

'Egzo' teriminin karşıtı olması nedeniyle antik çağın gizemci düşünürü Pythagoras (İ.Ö. 6. yy.), doğuş ve aydınlanma felsefesini bu içrek düşünce temeli üzerinde geliştirmişti. İnsanın doğası ve iç dünyası üzerine yorum geliştiren düşünürlerin çoğu, 'işrak' felsefesi olarak da bilinen bu kavrama zaman zaman göndermede bulundu. Örneğin Kant, biraz da bu noktadan hareketle, 'yamuk bir ağaçtan' yapıldığını öne sürdüğü insandan 'ahşap ürün' çıkarmanın mümkün olmadığı sonucuna varmıştı. Böylece insanın anlaşılmazlığı sorununa işaret ederek göklerin ihtişamını bizden gizleyen bir 'sis'ten söz eden Goethe'yi de haklı çıkarmış oluyordu.

Konu, eski bir söylenceye dayanıyor. Meksika'da çalışan bir araştırmacının bulduğu taş tabletlerin dilini çözen ve 'saklı özü ortaya çıkaran' Chuirchward'ın 'Mu' ülkesi, belki de bu sisle kaplı bir topraktı ve bu bulgu, insandaki mevhum güçleri düşündüren ilk olgu olacaktı. İnsanlığın ana yurdu 'Mu', çok eskiden insanlığın beşiği olan bir ülkeydi. Bu gizemli İngiliz yazar, söz konusu keşfiyle bilinmezliğin sırlarından birine ulaşmış olacaktı böylece.

Bilinmez olanı büyücülük yoluyla keşfeden mitolojik varlıklar arasında, örneğin bu yeteneğiyle Argonaut'lardan İason'un altın postu elde etmesine yardımcı olan Medeia da var.

Nitekim Hartmut Zinser de Ezoterizme Giriş'in bir yerinde (s. 27) dine ve bilime karşı duran ezoterizm ve okültizm kavramlarını açmaya çalışırken burjuva toplumunun içindeki krizin bir sonucu olarak kabul edilen ezoterik ve okült düşünceye bağlılığı, bu sır dolu güçleri uyandıracak bir 'inisiyasyon'un zorunlu sonucu olarak görüyor. Böylece 'inisiye olan' kişi bir statü kazanırken seçilmiş ve arınmış olduğunu düşür.

'Bâtıni' düşüncenin dayandığı özü irdeleyen Mircea Eliade'ın (1907-1986) bu konuyla ilgili kitabı 1980'li yıllarda bizde de yayımlanmış ama konu üzerinde yeterince durulmamıştı. Din bilimine büyük etkisi olan bu yazara atfen Zinser, ezoterizm ve okültizm konusunda yan tutmaksızın farklı açılardan bu kavramların gerçek içeriklerine değinir, bu kavramlara ilişkin uygulamalara ve inanışlara, yayılma süreçlerine, söz konusu kavramların bir bilim mi yoksa din mi olduğu sorununa yönelir. Bütün bunları birtakım yan sorular izler: Ezoterizm kendini nelerin dışında tutar? Birer değişken olguya işaret eden bu kavramların yorumlanma biçimleri üzerine neler söylenebilir? Yeni bir bilim mi yoksa yeni bir din mi? Batıl inanç mı, büyü mü, yoksa spiritüalizm mi söz konusu? Neden ezoterizm?

Yazarın yorumu, onun şu cümlesinde özetlenebilir: 'Ezoterizm ve okültizm, olağandışı veya olağandışı olduğu öne sürülen günlük yaşam deneyimleri veya bilimsel yöntemlerle henüz anlaşılmamış ya da henüz anlaşılmadığı iddia edilen olguları kapsayan uygulamalar ve görüşlerdir' (s. 34).

Sorun, dinle de ilişkilendirildiğine göre, bu konuda yazarın görüşü de net: 'Dinsel ve teolojik kurallara göre Tanrı, ampirik bilimsel araştırmaların konusu değil. Bu tür araştırmaların konusu sadece insanların Tanrı ya da tanrılar hakkındaki tahayülleri (düşünceleri) olabilir' (s. 35). Gizlilik biliminin (okültizm) temelini ise Steiner'in şu görüşü oluşturur: Gizli kalan bir dünya mevcuttur ve insanın içinde 'uyuyan yeteneklerinin gelişmesiyle' bu gizli dünyaya girmesi mümkün olabilir. Steiner, tinsel yaşantı kavramından 'duyu-dışı (sezgisel) dünya' kavramına ulaşmıştı. Bu kavrama ulaşma yolunda insan kendini 'araç' yapabilir.

Okültizmin şeması

Kimi zaman 'hurafe' dediğimiz bu inanç biçimlerinin (iskambil falı, sarkaç yöntemi, astroloji, fincanla ruh çağırma gibi) ayrıntılı bir dökümünü veriyor yazar. Bu arada yüksek frekanslı fotoğrafçılık olarak bilinen 'Kirlian' fotoğrafçılığında ışınlar halinde kendini gösteren bir yöntem, insanın 'aura'sını görünür kılma yöntemi olarak sanat alanına da yansımıştır. Azizlerin ve din adamlarının başını çevreleyen ışık halkaları, normal duyularla algılanmayan özellikleri resim sanatı aracılığıyla algılanır kılmaya yönelik bir uygulamadır ve ezoterizm kapsamına girer (s. 49).

Özellikle insanın iç dünyasına yönelik gizemli bakışların arayıp bulduğu tinsel olguları işleyip zenginleştirerek sanat yapıtlarını biçimlendiren ressamlar olmuştur. Bir elinde tuttuğu kafatasına bakarak anlam üreten figürler, sanatçısının içe dönük hissiyatına tercüman olur genellikle. Büyü ise ezoterik uygulamalar arasında özel bir konuma sahiptir. Zinser'in belirttiği gibi büyü ve din, 'şekil ve amaç yönünden de birbirlerinden net bir şekilde ayırt edilemez' (s. 102). Bu bağlamda sanatın kaynağına ilişkin kuramlardan biri de avlanma ritüelinin dayanak oluşturduğu Neolitik dönem mağara resimleri için büyü kavramını gündemde tutar.

Okültik kuram ve öğretiler ise dinsel, bilimsel ve diğer yaklaşımlarla çelişki halindedir. O nedenle de yazar, okült öğretileri sadece 'şematik' olarak ele alır. Animizm ve kişilik ötesi dünya bilinci ya da bilim- ötesi psikoloji bu kapsama girer.

Ezoterizm ve okültizmin sanılanın ya da bilinenin aksine bir 'dalga' halinde yayılması 1980'lere dayanır. Gençler arasındaki okült uygulamaların yaygınlığı konusunda araştırmalar, özellikle bu uygulamaların yayın dünyasında talepleri körüklediği yönünde bir kanının doğmasına yol açar. İnançla ilgili düşüncelerin temel özelliği, din sosyoloğu Durkheim'ın da belirttiği gibi 'zorunluluk' olduğu halde, din özgürlüğünün ilanından sonra zorlayıcı karakter ortadan kalkmış, bu ise ezoterik ve okültist eğilimleri olumlu yönde etkilemiştir. İlk kurulduğu 1870'li yıllardan sonra 'teozofi' ve 'antropozofi' derneklerinin çoğalmasını da buna bağlar yazar (s. 97).

Ezoterizmi ve okültist görüşleri benimseyenleri ve bu konuya iyimser bir bakışla yaklaşanları 'özel bireysel din'in mensupları sayıyor Zinsner. Modern gelişmenin bir uç noktası olarak da tanımlanabilir bu durum yazara göre. Bir düşünce biçimi olarak ezoterizm, Lévy-Bruhl'e göre ilkel olarak nitelendirilen toplumların bulmuş olmayı düşündüğü 'katılımcı, mantık-öncesi veya mistik düşünce'nin veya 'arkaik mantık'ın değiştirilmiş biçimidir.

'Yüce bilgi'ye ulaşmayı amaçlayan bilinmezci görüşler ve uygulamalar, görünen dünyanın arkasında saklı kalanın peşindedir. Duyu-dışı (sezgisel) olanın arayışıdır bu. Yazar, Şaman inançlarını ve törensel uygulamaları da bu kapsamda değerlendiriyor ve Şamanist tedavi yöntemleri üzerinde duruyor (s. 68-70). Tanrı'nın ulaşılmaz olduğu ilkesi ise Hıristiyan inancı paralelinde ezoterizme yönelmenin ana etkenlerinden biridir. 'Din pazarı'nın oluşması bunun sonucudur.

Sonuç olarak tartışmalı, hatta çatışmalı ve yoruma açık kavramlar ezoterizm ve okültizm. Analitik psikoloji bağlamında Jung, konuya olumlu yaklaşırken örneğin Freud'un okültizme karşı çıkması, bu içrek ve gizemci kavramlara yaklaşımda farklı eğilimlerin geçerli olduğu noktasına götürüyor bizi. Yazar, bu yoldaki araştırmasının çok uzun bir geçmişe dayandığını ve 1980'lerin sonlarında 'Alman okullarında okültizm dalgası'adı altında yürüttüğü ampirik çalışmalarla işe başladığını belirtiyor. Gözlemci olarak katılmış olduğu çalışmaların ise daha uzun bir geçmişi var.

Ancak yazarın da belirttiği gibi neyin ezoterik ya da okültik olduğuna karar verecek herhangi bir kurum veya otorite bulunmadığına, üstelik ne bilimin ne de kurumsallaşmış dinlerin onayı söz konusu olduğuna göre, bu konudaki yorumlar bir 'cemaat fenni' olarak kalacak ama paylaşılan kültüre özgü yönünü hep koruyacaktır.

Ezoterizme Giriş/ Hartmut Zinser/ Çeviren: Neylan Eryar/ Kırmızı Kedi Yayınları/ 152 s.

Tartışmalı, hatta çatışmalı ve yoruma açık kavramlar ezoterizm ve okültizm. Analitik psikoloji bağlamında Jung, konuya olumlu yaklaşırken örneğin Freud'un okültizme karşı çıkması, bu içrek ve gizemci kavramlara yaklaşımda farklı eğilimlerin geçerli olduğu noktasına götürüyor bizi. Hartmut Zinser, bu yoldaki araştırmasının çok uzun bir geçmişe dayandığını ve 1980'lerin sonlarında 'Alman okullarında okültizm dalgası'adı altında yürüttüğü ampirik çalışmalarla işe başladığını belirtiyor. Gözlemci olarak katılmış olduğu çalışmaların ise daha uzun bir geçmişi var.

E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

kitap özeti, kitap,yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, kitap oku, bedava kitap