Translate

25 Ağustos 2011 Perşembe

Benibekle Çiçeği, Mehmet Güler

Toroslar'ın sessiz sedası

Benibekle Çiçeği, Mehmet Güler imzasıyla yayımlanan, olağan bir değişimin insanlık üzerinde olağanüstü tahriplerine tanık, 70'li yılların Anadolu şehir yaşamına denk, samimi bir Adana romanı.
Homeros'un İlyada'sından kısacık alıntıyla başlayan insan özetinde bile keşke atlar, at olarak kalabilseydi diyesi geliyor insanın. Belki atla başlayan evcilleşme süreci, insanı akıl kurnazlığının yücelttiği saçmalıklarla buluşturmaya bu derece zaman harcamayacak, benzeri kapıları üst üste açtıkça, kibir, gurur ve iktidara heveslendirmeyecek, başıboşlukta sınırsızlığa, nihayette aletleştiği kadar aletleşmeye neden olmayacaktı.
Medeniyetin merkezi
Benibekle Çiçeği adeta mütevazı hayatlar bahçesinin ürünü. Umulanla bulunanın çatışması olduğu kadar 'başkalaşmaya ve izaha muhtaç' akıl hallerinin doğal yansımalar toplamı. Modern denen yaşamın hezeyanıyla, 'yarın' kavramının uğruna ödenenlerin karşılığı olup olmadığının en derin muhasebesi.
Başkalaşan aklın tutsağı insanın, doğayı ve doğal olanı ele geçirdikçe, ruh tatmininin peşinden koşmaya ve doyumsuzluğa nasıl ayarlandığının göstergesi. Bu nedenle modern kavramıyla doruklaşan araçsal akıl, insan uzaklığının tuzağı anlamına gelir. Kontrol altına alınan ne varsa evcilleşenler de dahil, amacını aşmış, kâr aklıyla acımasız hizmet sektörüne ve ranta dönüşür. Daha da beteri, evrenin tümüyle insan emrine girmesi, gelecek endişesini saplantı haline getirir.
Toroslar'ın yarlarıyla imgeleştirilmiş, bir nevi mitleştirilmiş kimlik Benibekle Çiçeği. Gerçekten öte, gerçeklik düşüncesi yaratmak bu olsa gerek. Sırf bu nedenle bile, Toroslar'a uçurumlarıyla, ovalarıyla, yaşanmışlığıyla, Çukurova'yı karşılıksız doyurma çabasıyla, 'gönül dağı' demeyi daha yakışır buluyorum.
Mehmet Güler üretimi bu çiçeğe layık görülen mekân, her medeniyetin insanlık merkezi. Çünkü Toroslar yüceliği kadar gönül mekânı. Ruhuyla, hayaliyle, gerçeğiyle, göğsünde büyüttüğü florayla var olduğunun farkında. Daha da ötesi Toroslar, bölge insanı için üstlendiği anlamın da ötesinde.
İnsani veya korku temelli -ne maksatla olursa- at, kılıç, kamçı, her dönemde bir parça değer görmüş. Bu uğurda mücadeleye bulaşmış ya da değer bulmuş ne varsa muteber sayılmış. Benibekle Çiçeği'ndeki hayatlar da benzer. Burada da var olma mücadelesine ışık tutan ana unsur at.
Değişim, yaşanmış gerçeklerin tahribi sonucunu doğursa da, Ali İhsan için bir şey değişmeyecektir. Zira hayat devingenliği kadar güven yoksun. Özellikle tasfiye sürecine giren ne varsa doğasındakileri eksiksiz yaşamaya ayarlanmıştır. Bilinir ki ikameye dahil olanların yaşamsallaşması, değişim parametresi için, her zaman her yerde geçici teminat yerine. Yine de iki dizgininin elinde olması Ali İhsan'a ayrı bir güç verir. Korktuğu sonu, bilmek, görmek, yaşamak, olayın gerçek taraftarı olmaya yetmediği için damdan düşenin halinin de önemsenmesini umar.
Roman, doğal tek başınalıkla, sentetik tek başınalığın örtüşmüş gibi duran tutunma çelişkisi. İnsanın doğadan koptukça, başkalaşma sürecine nasıl dahil edildiğini, hayatlar ve meslekler üzerinden özgün yaşamların nasıl hoyratça elden çıkartıldığını, dilin, yaşanmışlığın, geleneklerle nasıl yok edildiğinin esastan değerlendirmesi.
Modern hayat kaçınılmaz olduğu kadar bütün zamanlarıyla kesintisiz değişime ayarlı. Yanlışlık ise kâr merkezine oturtulmuş, insanı dışlayan, kötünün iyiyle sadeleşmesine izin veren, arızalı modern algısı. Bu nedenlerle Benibekle Çiçeği, gelenekselleşmiş, üretilmiş, karşılık görmüşlerin, insan hayatına nasıl dahil edildiğinin kanıtı olduğu kadar, değişim gerçeğinin kaderleşme süreci.
Güler, engin gözlemi, derin tecrübesi, bilgi ve yaşam derinliğiyle, Benibekle Çiçeği'ni adeta destanlaştırmış: 'Melendiz Dağı'nı tabana kuvvet dolaştılar, yılkı atlarını arayıp durdular, tipileme dolan karda, buzul çağı yaşıyordular.' Romanın en kallavi mesajı, insanın geçmişe sığınmaktan başka çaresinin bulunmamadığına dair: 'Önceleri trenler gara girerken ya da gardan çıkarken tunç çanı çalarlardı. Hemen herkes duyar, bilirdi. Nedense kaldırmışlar bu geleneği' (s. 13). Romanın bir diğer hedefi, insanın trajik bir yaratık olduğu gerçeğinin atlanılamaz olduğunu hatırlatmak.

Yitikler koleksiyonu
Roman, yeniliğin, değişimin kesintisiz galipliğini işaretle kalmaz, sıradan, saf, bilge kaynaklı aklın yedeklenmesini de önererek 'işe yarar eski hayatlardan olsa olsa müze yapılır' önermesini işlevselleştirdiği için de önemli. Her zaman her yerde geçer akçe, üretilen değerin pazarlanabilir olması gerçeği. Değişimin bu yüzünü anlamak için hiç de akıl oyununa gerek duyulmaz. Bu manada tedavülden kalkmak üzere olan yaşam biçimlerinin, bilinen sona direnişinin anlamı büyütülse ne olur?
Roman, insanın var oluş sürecini yaşamsallaştırabilen öznelerin savunması olduğu için de önemli. Mekân-yaşam ilişkisi bu savunmanın temelini fotoğraflarken adeta kahramanların kahrını da birlik çeker. Sosyal ve kültürel öğelerin tanışma, çatışma, birlikte yaşam veya ayrışma sürecine dahil edilenler bu fotoğrafı detaylandıran tamamlayıcısı.
Benibekle Çiçeği'nde, değişimin akıl halleri irdelenirken, gerçek bir dil şenliği yaşatılır. Yerel söz kalıplarına dönüşerek günlük konuşma diline sinen özel sövgüler, atasözleri ve deyimler, kendinden renkli Adana hikâyelerinin sıcaklığıyla ayrı bir hayat gerçeğini gösterir.
Modern denen hayattan evvel 'istasyonda trenlerin hareket saatini mütevazı haliyle hatırlatan tunç çanlar, Süreyya'nın hiçbir zaman, hiçbir istasyonda bitmeyecek aşkları, Adanalı her yiğidin ettiği kallavi küfürler, doru kır, kula atların çektiği faytonlar, yan fenerleri, alınları akıtmalı, üç ayağı sekili atlar, püsküller, nazarlıklar, ziller, konkurdaklar, yular, at gözlükleri, örme kamçılar, deri muskalar ve saraçlar' (s. 24) geçerli yaşantıydı. Günümüz hayat tarzı ise -özgünlük hak getire- ısrarla benzeşme ve 'kuşatı' karakterli olmakla övünç duyuyor.
Özellikle 1960 doğumluları bir an için çıkarırsak hayattan, Güler'in derin araştırmalar ve bilge gözüyle yukarıda saydığı, isimler, sıfatlar, bugünkü hayat için hangi manaya gelir. Bu romanda da, her zaman, her yerde, verilemeyen cevabın çaresizliği başat. Ölen, öldüğüyle kalmıyor çünkü'
Ali İhsan, dede mesleğinin saygınlığına ve sonsuzluğuna inanmış, vazgeçilmez yaşam biçimine dönüştürdüğü faytonculuğun yaşama yetebileceğini zanneden gönül bilgelerinden. 'At değil kardeşimsiniz', 'sabah yüzlü', 'güneş sizin alnınızdan doğuyor', 'sonra da Çukurova'ya ışık ışık' ve 'alma alı, sat yağızı, bin doruya, besle kırı' diyebilme bilgi ve becerisine sahip, yaşam ustasıyken düştüğü çaresizliğin adeta tanımı konumunda. Gerçekten çok gurur ve haysiyet sarmalına yenilen Ali İhsan, zamanın yitikler koleksiyonunda yer alacağı anı beklerken bile onur direnişiyle bir nevi kendi kendinin kahramanı.
Ali İhsan ve benzerleri, vefa ile başlayıp biten tek yaşamsal seçeneğe sahip: Ailesi, eşi dostu, geleneklerin ve içsel yaşamın icat ettiğine varsa, bu doğruların karşılığı. Kişiliğin ne olduğu önemli ancak toplumun biçtiği paye çok daha önde. Oysa bu pay, her geçen gün modern hayatın ürettiği konfor ve hıza yenilir, insanın sonu, yavaş ısınan sudaki kurbağanın hikâyesine benzer.
Ali İhsan'ın yanı başında, hatta içindeki değişim örneklerini görmezden gelmesi, cebelleşilen sonun acısını hafifletmekten öte işe yaramaz. Değişim denen vazgeçilmezlik, bir nevi 'şeriatın kestiği' ancak acıtmadığı varsayılan parmağın akıbetine dönüşür.
Modern hayatta sokağa atılmış her adım tedirgindir. Gelir dağılımının tufan estirdiği yerde, gelecekle ilgili kuşkular ciddi ve kuşatıcıdır. Yaşamsal korunaklar oluşturulduğuna inanılan ve kent varlığını üstlenen özellikle apartman olgusu, modern yaşamı üreten şehir bilincinin, rantla yarıştığı, önemli bir çöküş seviyesidir: 'Herkes birbirinin üstünde uyuyor, dinleniyor, sevişiyor, duş alıyor, sıçıyor' (s. 80).

Yatay uçurumlar
Apartman yaşamı, salt rant için bir insanı diğer insanın kişilik sınırlarına sokarak çatışma kültürünü körükleyen basit modernleşme aracıdır. Modern hayatın rant adımı, aklın başıboşluğu, sonsuzu hedefleyen bir savaşın başlangıcı. Oysa insanın savaşlarla terbiye edilme anlayışı yeni bir buluş değil, savaşların mutlak insanla terbiye edileceği henüz yeni.
Yaşamsal değerler üretmek, ürettiğini dönüştürmek ve sürdürümcülüğü desteklemek insanlık gereği. Modern diye dayatılanı ne pahasına olursa değil, toplumsal dokuya has olanı seçmek, harmanlamak, dönüştürmek, gelecek inşasında olan her fert gibi Ali İhsan'ın da derdi. Esasta modern başlığı altındaki hayat tercümesi, terk edilenlerin yerine insani olanaklar sundukça var olacak. Hangi nedenle olursa olsun, hayatı ikna edici gücün merkezi insan olmalı.
Benibekle Çiçeği, bu anlamda da Adana iklim karakterine uygun, insan sosyolojisinin romanı. Zira bu sosyolojik kimliğin 'yatay uçurumlar' membası olduğunun en iyi tanığı edebiyat tarihi. Bu nedenle her yatay uçurumun Benibekle Çiçeği'ni besleyip büyüten, sözlü-yazılı gönül katkısı göz ardı edilemez. Roman, insanlığın kendinden başka tutunacak dalı olmadığına dair önemli kanıtlardan.
Benibekle Çiçeği/ Mehmet Güler/ Cumhuriyet Kitapları/ 238 s.
E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

kitap özeti, kitap,yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, kitap oku, bedava kitap