Translate

İzleyiciler

13 Mart 2015 Cuma

'Sen Bir Başka Gittin' yeni bir hayat arayışına dair bir roman.


Liz Behmoaras'tan 'Sen Bir Başka Gittin'

Liz Behmoaras imzalı 'Sen Bir Başka Gittin' yeni bir hayat arayışına ve geçmişle barışmaya dair bir roman
Haber görseliLiz Behmoaras'tan “Sen Bir Başka Gittin”
'Pek çok insan kaçmayı hayal eder!'
Liz Behmoaras imzalı “Sen Bir Başka Gittin” yeni bir hayat arayışına ve geçmişle barışmaya dair bir roman. Mardin-İstanbul- Paris üçgeninde geçen bir kökenlere yolculuk. Mardin'in bir köyünde doğan, üniversite eğitiminin ardından gittiği Paris'te çalıştığı büyük bir gazetede Ortadoğu ve Türkiye üzerine yazılarıyla kısa sürede tanınan Efrem'in sancılı özüne dönüş öyküsüne odaklanıyor. Behmoaras'la “Sen Bir Başka Gittin”i konuştuk.
- Turabdin'e ne zaman gittiniz? Romandaki yaşlı adamla da orada tanışmışsınız değil mi? 
- Birkaç yıl önce, sıcak bir Eylül günü, arkadaşlarla birlikte Turabdin’deydik; yörenin vahşi güzelliğinden ve kendine has mistik atmosferinden büyülenmiş halde, ciple Dargeçit köyünün önünden geçiyor, Mardin’e doğru yol alıyorduk. Karşımıza, kızgın güneşin altında otostop yapan takım elbiseli, yaşlı bir adam çıkmış, bozuk bir Türkçeyle, onu Mardin’e götürmemizi istemişti; yanına para almayı unutmuştu, uzun uzun düşündükten sonra bir düğüne gitmeye karar vermişti, birilerini

27 Şubat 2015 Cuma

Gerçeğin büyülüsü makbuldür


Nikolay Leskov’un “Büyülü Gezgin” başlıklı seçme öyküleri Türkçede. Leskov böylece diğer Rus klasikleriyle kitapçı raflarında buluşmuş oldu. Seçkide, Büyülü Gezgin dışında oldukça kısa dört başka öyküyle birlikte Walter Benjamin’in altı çizilecek cümlelerle dolu bir yazısı da yer alıyor. Yankı Enki'nin değerlendirmesi...
Nikolay Leskov'dan bir öykü seçkisi: “Büyülü Gezgin”
Gerçeğin büyülüsü makbuldür
Dostoyevski’nin, kardeşiyle birlikte 1864-65 yıllarında çıkardığı ve maddi sebeplerden ötürü kısa bir ömrü olan Epoch adlı edebiyat dergisinin ilk sayıları, yazarın unutulmaz eseri Yeraltından Notlar’ı okurlarıyla buluşturmuştu. Bu önemli derginin sayfalarında kendisine yer bulan, ama çağdaşlarından oldukça farklı bir yerde duran başka bir yazar daha vardı: Nikolay Leskov.
Kurgu eserlerini yirmili yaşlarının sonlarında kaleme almaya başlayan Leskov, artık klasik olarak etiketlediğimiz Tolstoy, Çehov, Dostoyevski, Gorki gibi yazarların dikkatini çekmeyi başarmış ve onların övgülerine mazhar olmuştu ama edebiyat tarihinde genellikle onlarla aynı rafta yer alamadı, yüksek edebiyattan sayılan bir kalem olmadı. Elbette bunda en önemli sebep, Leskov’un biraz önce isimlerini andığımız çağdaşlarına göre edebiyatta farklı bir gerçeklik anlayışına sahip olmasıydı. Örneğin Tolstoy, şöyle bir karşılaştırma yapmış: “Dostoyevski’nin bu kadar okunması gariptir. Buna karşılık, Leskov’un okunmamasını bir türlü anlamıyorum. Leskov, hakikate sadık bir yazar.”
YERSİZ YURTSUZ, EVSİZ VE YALNIZ “GEZGİN”
Nikolay Leskov’un Büyülü Gezgin başlıklı seçme öyküleri Türkçeye henüz çevrildi ama birkaç yıl

Ray Celestin'den "New Orleans Cinayetleri"

 Ray Celestin "New Orleans Cinayetleri"yle bizi 1900'lerin ilk çeyreğinde dört yanı suç, yasaklar, caz, fırtına ve tabularla çevrili New Orleans'taki bir dizi cinayetle buluşturuyor. Celestin, gerçek bir olaydan esinlenerek oluşturduğu romanında "Baltacı" olarak anılan katile ve dönemin ırkçılık konusuna da odaklanıyor.


Haber görseliRay Celestin'den "New Orleans Cinayetleri"
'Garezi olan yığınla insan'
Cazda her zaman insanı dinginleştiren ve coşturan bir taraf bulunuyor. Onun çağrıştırdıkları ve hissettirdikleri bir yana, caz deyince akla gelen önemli şehirler var, örneğin New Orleans. Müziğin mabedlerinden biri olan bu kent, yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde bir dizi cinayetle sarsılmıştı. "Baltacı" lakaplı katil, seri cinayetler işlemiş ve altı kişiyi öldürmüştü. Cazın durmaksızın akıp gittiği kentte bir yandan da Baltacı'nın cinayetleri konuşuluyordu.
"EVİNDEN CAZ SESİ GELMEYEN BALTAMI GÖRECEK"
Yıl 1918. New Orleans sokakları ve kulüpleri kendini cazın büyüsüne kaptırmışken elinde baltasıyla bir katil kentte hem korku yaratır hem de merak uyandırır. 1918-1919 arası altı kişi aynı şekilde öldürülür.
Ray Celestin bizi New Orleans sokaklarına götürüp Baltacı'nın peşine takarken dönemin ruhuyla beraber kulağımıza melodiler de çalınıyor. New Orleans Cinayetleri, Baltacı'nın izini süren dedektif Micheal, eski polis Luca D'Andrea, sekreter Ida ve sokak müzisyenleriyle ilginç bir kovalamacaya kapı aralıyor.
Celestin'in anlattığı New Orleans, hemen her dönemde batıl inançlarıyla öne çıkan bir şehir.

Modern romanın başyapıtlarından: 'Körleşme'

 Elias Canetti, Kafka’nın özellikle Dönüşüm’ündeki dilden etkilenmiş, onun kadar yalın yazmaya çalışmış ama sonuçta ortaya 565 sayfalık dev bir yapıt çıkmış. “Körleşme”, modern romanın başyapıtlarından biri olarak tekrar tekrar okunmayı, hakkında konuşmayı, tartışmayı hak eden bir roman.

 

Haber görseliModern romanın başyapıtlarından: Elias Canetti''den 'Körleşme'
Elias Canetti’nin başyapıtı, tek romanı “Körleşme”nin kahramanı Prof. Peter Kien, çoğu kitap tutkununun hayal ettiği biçimde 25 bin kitabı ile beraber yaşıyor. Kendine kalan miras sayesinde geçim derdi yok. Zamanını sadece kitaplarıyla geçiriyor. İstediği kitabı satın alabiliyor. Dışarıdan bakıldığında bir kitap tutkununun ideali olabilecek bu yaşam biçimi aslında kahramanının kendi kendini hapsettiği hapishanesi olmuştur. Peter Kien insanlarla ilişkisini en alt düzeye indirmiştir. Eşi, dostu yoktur. Tek akrabası olan kardeşi ile de görüşmez. Çok ünlü bir sinolog olmasına rağmen uluslararası toplantılara katılmaz, meslektaşlarıyla görüş alış verişinde bulunmaz. İnsanlarla ilişki kurmamak için elinden geleni yapar. İlişki kurmak zorunda kalırsa da küfredip, itip kakacak kadar kaba davranır. Sokağa sadece günün erken saatlerinde ilgisini çekecek yeni kitap var mı diye kitapçı vitrinlerine göz atmak, kitapların kokusunu içine çekmek amacıyla çıkar. Gününü evinde kitap okuyarak, araştırmalar, başta Çince olmak üzere Doğu dillerinden çeviriler yaparak, makaleler yazarak geçirir.
Prof. Kien’in yaşam biçimi fildişi kulesindeki bir aydının nasıl yaşadığını simgeler. Tamamen yabancısı olduğu Dünyayla kurduğu ilk iletişimde bu fildişi kulenin yıkılacağını tahmin etmek de zor değil. Onun nasıl bir şiddetle yerle bir edileceğini, bu kibirli aydının insanlarla ilişki kurunca ne hallere düşeceğini ise “Körleşme”yi (Ocak 2015, Çev. Ahmet Cemal, Sel Yay.) okumadan tahmin

16 Şubat 2015 Pazartesi

Sıtkı Silah’ın ilk romanı “Büyülü Zamanlar” yayımlandı


“Büyülü Zamanlar”, şaşırtıcı ve şiirsel öyküleriyle beğeni kazanan yazar Sıtkı Silah’ın ilk romanı. Yazar, geçmişindeki büyülü anları yakalamaya çalışan bir hikâye yazarını anlatıyor bu kez.
Haber görseli
Ne kadarı kendi gerçekliği, ne kadarı büyü, okurun çözeceği bir gizem bu. “Giden Yolcu” adlı kitabıyla başarılı bir çıkış yapan Sıtkı Silah’ın yine Yitik Ülke Yayınları’nca yayımlanan eseri “Büyülü Zamanlar”  edebiyatı özleyenler için iyi bir kaçış fırsatı.
“Yolu hazmedilebilir bölümlere ayırma konusundaki becerimi henüz geliştiremediğimden, ilk yıl

Carlos Maria Dominguez'den “Kağıt Ev”


'Bir gün bir kitap okudum ve...'

“Kağıt Ev”, kitaplara ve kitapların hayata etkisine dair söyleyecek çok sözü olan bir novella. Cem Tunçer'in yazısı...
 

Haber görseliCarlos Maria Dominguez'den “Kağıt Ev”
'Bir gün bir kitap okudum ve...'
Kitap düşkünü herkes, kitapların bir süre sonra sorun çıkarmaya başladığını bilir. En basitinden, tozlanmalarından tutun, bir süre sonra kitaplıkta yeni kitap koyacak yer bulamamaya kadar bir sürü sorun yaratırlar.
Okurların kitaplara karşı tutumu da kişiden kişiye değişir. Kimi okurken satırların altını çizer, sayfaların üzerine bir sürü not alır, kimi altı çizilmiş satırlar görünce dehşete kapılır. Kimi okur, kitabı birilerine ödünç vermek istemez, kimi ödünç verdiği kitaba ismini yazıp kime verdiğini bir kenara not alır, kimi ise okuduğu kitabı kitaplığına bile koymaz, hemen birilerine verir.
Kitaplara dair aklımızı kurcalayanları yazmaya kalksak çok şey yazabiliriz. Kağıt Ev ise kitapların yaratabileceği sorunların en büyüğünden başlıyor: Bluma Lennon, Emily Dickinson’ın Şiirler’ini okurken, bir arabanın altında kalıyor. Temsili bir okumayla, Bluma, bir Dickinson şiiri yüzünden, kitap, edebiyat, metin yüzünden hayatını kaybediyor. Kitapların insan hayatını değiştirdiğini herkes bilir: Siddhartha okuyup Hinduizm’e merak salan birilerini tanımışızdır, yollara düşme isteği duymadan Jack Kerouac okumanın zor olduğunu biliriz, belki yel değirmenleriyle savaşmamışızdır ama Don Quijote’den hepimiz bir şeyler öğrenmişizdir. Kitaplar

Marguerite Duras “Askıya Alınmış Tutku” ve “Savaş Yılları Defterleri”


Marguerite Duras ve bilinmeyenleri...

Marguerite Duras art arda yayımlanan “Askıya Alınmış Tutku” ve “Savaş Yılları Defterleri” ile yaşamı ve yazarlığı ile ilgili önemli sırları, can alıcı ayrıntıları ve birçok bilinmeyeni okurlarla paylaşıyor.
 
 

Haber görseli
Marguerite Duras ve bilinmeyenleri...
Marguerite Duras 1914’de Çinhindi'nde, Saygon yakınlarında Gia-Dihn’de doğmuş. Çocukluğunu ve ilk gençlik çağlarını geçirdiği Çinhindi'nin yaşamının biçimlenmesinde çok önemli bir rolü var. Anne babası Fransız Hükümetinin bir kampanyası sonucunda çalışmak ve yaşamak için o zaman Fransız sömürgesi olan bu ülkeye gelmişler. Marguerite’nin babası kısa süre sonra kendini hasta hissetmeye başlamış ve Fransa’ya dönmüş. Genç yaşta da ölmüş. Ama anne Duras inatçı ve dirençli bir kadın

Sezgin Kaymaz'dan yeni öyküler: "Bakele"

 Sezgin Kaymaz yeni öykü toplamıyla okur karşısında: "Bakele". Kaymaz'ın kaleminden çıkmış tam otuz dört öykü yer alıyor kitapta.

 

Haber görseliMaksat hikâye olsun
Sezgin Kaymaz yeni öykü toplamıyla okur karşısında: "Bakele". Kaymaz'ın kaleminden çıkmış tam otuz dört öykü yer alıyor kitapta. Öykülerde ise karşımıza kendilerine saygı duymak zorunda kaldığımız âşıklar, ne zaman ne yumurtlayacakları belli olmayan hınzır veletler, değerler konusunda herkesi tekrar düşünmeye zorlayacak asil köpekler, sahibinin sesinden şarkı duymazsa küsen müzik müptelası çiçekler, cinsiyet sınırlarını, kodlarını ezip geçen kadınlar ve onlara bakakalmaya her zaman mecbur olacak erkekler çıkıyor.
Öykü, nedendir bilinmez, romana geçiş olarak görülüyor birçok yazar tarafından. Öyküde rüştünü

Sızma Sanatı – Kevin D. Mitnick

Sızma Sanatı 90 kuşağı ile yetişen bilgisayarcıların yakından tanıdığı dünya çapında bir Hacker eskisi diyebiliriz. Kendisi bilgisayar dünyasının tartışmasız en ünlü korsanıdır. Fotoğrafı FBI’in “En Çok Arananlar” listesinde yer alan ilk hacker olarak kayıtlara geçti ve neredeyse listeden hiç düşmedi. “İflah olmaz bir suçlu” olan  Mitnick bir dönem “Sanal Dünya’nın Kayıp Çocuğu” olarak da tanındı. Açıkcası Kevin’ın başarıları (!) konusunda yazmak istesek sayfalarca yazmamız gerekir. Mitnick hakkında bilgilere ulaşmak isterseniz Fujitsu, Motorola, Nokia ve Sun Microsystems gibi şirketlerin bilgisayar ağlarına bakabilir (!) yada google’dan kısa bir araştırma yapabilirsiniz Ki ben

3 Şubat 2015 Salı

İbrahim Yıldırım'ın yeni romanı: “Dokuzuncu Haşmet”


2013 yılının Haziran ayında tuttuğu takımın formasını giyerek Taksim'e çıkan eski bir direnişçinin anlattıklarını merkeze alan, Türkiye'nin isyan tarihini hatırlayıp hatırlatan bir kitap İbrahim Yıldırım'ım kaleminden son romanı: “Dokuzuncu Haşmet”. Yıldırım'la Sibel Oral konuştu; Eray Ak da bu sohbete bir değerlendirme yazısıyla katıldı.
Haber görseli'Bazı şeylerin romanlarda kalması en içten dileğimiz'
2013 yılının Haziran ayında tuttuğu takımın formasını giyerek Taksim'e çıkan eski bir direnişçinin anlattıklarını merkeze alan, Türkiye'nin isyan tarihini hatırlayıp hatırlatan bir kitap İbrahim Yıldırım'ım kaleminden okuduğumuz son romanı: “Dokuzuncu Haşmet”. Konak benzeri çok eski ahşap bir evde yaşayan unutulmuş şair Haşmet Alçıtepe'nin tutkularını, acılarını, pişmanlıklarını okurla paylaşıyor, hem de Alçıtepe ailesinin bitmekte olan öyküsüne odaklanıyor yazar. Yıldırım'la yeni romanını konuştuk.
-Bir gazeteci olarak Haşmet Alçıtepe’nin karşısında olsam “Halkını tüketen devletlerin kendileri de bir gün tükenir” sözüne katılır mısınız diye sorardım herhalde. Sizce ne derdi?
-Haşmet Alçıtepe, kişiliğinden dolayı bu sorunuza -hiç kuşkusuz- kimi göndermeler yaparak yanıt verirdi. Örneğin Kaptan Ahab’ın acımasız bir yönetici olduğunu söyler, doğayla uğraşırken hem tayfalarını hem de kendini tüketmiş olduğunu uzun uzun anlatırdı. Doğru da yapardı, çünkü ben de o romandaki gemi mürettebatının toplumu, kaptanın ise obsesif bir buyurganı simgelediğini düşünüyorum. Öte yandan Haşmet Alçıtepe, kimbilir belki Max Weber’le de bir ilişki kurup, devletin meşru bir şiddet aracı olup olmadığı konusunu sizinle uzun uzun tartışır, hatta meseleyi Thomas Hobbes’in Leviathan’ına kadar getirip konuyu bambaşka boyutlara taşırdı. Bana gelince elimden sözünüze katılmaktan başka bir şey gelmez…
-Peki bu romanı size yazdıran, kafanızda dönüp duran en baskın mesele “devlet” miydi? 

2 Şubat 2015 Pazartesi

Doğan Cüceloğlu / Gerçek Özgürlük



"İnsan sürekli hayatını daha anlamlı kılmaya çalışır. 
İnsanın gerçek kimliğini, hayatını nasıl anlamlı kıldığına bakarak, keşfedebilirsiniz. 
Bazı insanlar dünya beni görsün diye, 
bazı insanlar ise dünyayı görmek için dağlara çıkar."
Doğan Cüceloğlu / Gerçek Özgürlük
"İnsan sürekli hayatını daha anlamlı kılmaya çalışır. 
İnsanın gerçek kimliğini, hayatını nasıl anlamlı kıldığına bakarak, keşfedebilirsiniz. 
Bazı insanlar dünya beni görsün diye, 
bazı insanlar ise dünyayı görmek için dağlara çıkar." 

Doğan Cüceloğlu / Gerçek Özgürlük
Delimideli Deliler


E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap

30 Ocak 2015 Cuma

Aşkın, Sanatın ve Sonsuzluğun Çiçeği: "Gül"


Haber görseliGül İrepoğlu'ndan bir inceleme: "Gül"
Güllerin içinden
Şüphesiz her liste eksik kalmaya mahkum.
Listelenen, ayrıntılandırılan, dallarının en ücra köşesine kadar gidilmeye çalışılan her ne olursa olsun, sonuçta öznel bir verimdir listeler ve işte tam da bu nedenle bu eksiklik, bir yanıyla kabul edilebilir bir hal alır. Hele ki iç dünyasına girilip sirayet ettiği bucakların ortaya çıkarıldığı "şey", herkeste farklı duygu ve imgeler uyandıran bir "şey" ise bu, her adımda daha da derinleşen, derinleştikçe de zorlaşan bir çalışmanın habercisi olur.
Sanat traihçisi ve mimar Gül İrepoğlu da son kitabıyla böyle bir işin içine girmiş. Kültürümüzde derin ve her yerde, her şekliyle farklı imgeler yüklenen gülü, kapsayıcı bir bakışla ele alıp anlatmaya çalışmış.
Gül, şüphesiz herkeste farklı çağrışımlara açık ve özel bir çiçek. Ancak Gül İrepoğlu için daha farklı anlamları olduğu da açık: "Gülün herkes için ortak ya da farklı anlamları var kuşkusuz. Dünyanın sevdiği çiçek o. Benim içinse özel bir anlamı olduğunu belirtmeye bilmem gerek var mı? İsmimi her

20 Ocak 2015 Salı

Boğaz’daki Beyaz Ruslar 1919-1929


 Türkolog Svetlana Uturgauri’den “Boğaz’daki Beyaz Ruslar 1919-1929” kitabını Uğur Büke çevirisiyle yayımlandı.
Haber görseli
Moskova Bilimler Akademisi Doğu Bilimleri Enstitüsü’nün önde gelen bilim insanlarından olan ve yıllardır Türk tarihi, edebiyatı ve kültürü üzerinde araştırmalar yapan Prof. Dr. Svetlana Uturgauri’nin “Boğaz’daki Beyaz Ruslar 1919-1929” kitabı yayımlandı. Kitapta, 1917’de Çarlık Rusya’nın yıkılmasının ardından Anadolu  topraklarına sığınmaya çalışan on binlerce Rus’un yaşama tutunma çabaları ve o dönemin siyasi olaylarını belgeleriyle aktarıyor.

Türkolog Svetlana Uturgauri, Orhan Kemal, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Leyla Erbil, Bekir Yıldız, Kemal Tahir gibi birçok yazarımızın da eserlerini Rusçaya çevirdi.

E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap

Hamdi Gezmiş ve Can Dündar'dan "Abim Deniz"


Haber görseli
Yiğit devrimci Deniz Gezmiş odaklı "Abim Deniz" adlı anı kitabı Hamdi Gezmiş'in anıları belgelerle birlikte Can Dündar'ın kaleminden Can Yayınları tarafından yayımlandı.  Pen, ayın kitabını “Deniz Gezmiş ile genç yitirdiğimiz bütün devrimcileri saygı ve şükranla anara
E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap "Abim Deniz"

Jean Echenoz “1914”te, Birinci Dünya Savaşı geçen Anthime’in destansı hikâyesi


Jean Echenoz’dan “1914”

Jean Echenoz “1914”te, üzerinden Birinci Dünya Savaşı geçen Anthime’in destansı hikâyesini zamanın ortamıyla beraber anlatıyor. Parmağındaki yüzükle ve atlatamadığı travmasıyla Anthime, Echenoz’nun unutulmaz kahramanlarından birine dönüşüyor.
 
 

'Güzel bir yara'
Kitabın özgün adı 14; Fransa’da ve Fransızcadan İngilizceye çevrilirken de aynı adla yayımlanmış. Jean Echenoz, derinliği olan ve hepimizin gözünün önünde bulunan konulara son derece ince dokunuşlarla değinen, bunları sade bir dille anlatan ve bugünle geçmiş arasında sağlam köprüler kurabilen ender yazarlardan. Bu nedenle kitabın adının 14 olması manidar. Echenoz, 1914’ü ve Birinci Dünya Savaşı’nı anlatıyor ama 14 diyerek zamanlar arasında geçiş yapıyor. Bir bakıma “ha 1914 ha 2014” demeye getiriyor.
Echenoz’nun küçük destanlar yazmada da üstüne yok. Neredeyse bütün kitaplarında bu hava bulunuyor. 14, namı diğer 1914 de yine konsantre destan kıvamında. Bir kez daha cımbızlanan ayrıntıları büyük bir üslup ustalığıyla önümüze getiren Echenoz kitabıyla karşı karşıyayız.
“SAVAŞ BİRKAÇ HAFTADA BİTECEK”
Echenoz, Anthime adlı kahramanıyla takvimin yapraklarını geriye doğru çevirip hepimizi Fransızların “Büyük Savaş” diye nitelediği Birinci Dünya Savaşı’na götürüyor. Sakin sessiz dağlarda gezinen ve içten içe “buralarda hava hiç değişmez” diyen Anthime’in tezini bozan şey arka arkaya çalan seferberlik çanları. Aslında onu huzursuz eden ve biraz da Avrupa’nın o günkü halinden türeyen normal bir durum bu. Bayraklar, marşlar ve yüksek sesli tartışmaların sürdüğü kentte, hemen herkes

19 Ocak 2015 Pazartesi

Gerçek Özgürlük Kitap Özeti - Doğan Cüceloğlu

Arka Kapak Bilgisi

Üniversite öğrencisi Timur ile profesörlükten emekli Yakup Bey tanışırlar. Yakup Bey, Timur'un gözlerinde duygu, düşünce ve davranışlarıyla yaşamı özgürce kucaklayamayan, özüne ulaşamamış bir gencin iç yalnızlığını ve burukluğunu görür. Aylar sürecek bu sohbet Timur için kültür robotluğundan "şahsiyet" olmaya götüren bir özgürlük yolculuğuna dönüşür.  

 

Gerçek Özgürlük Kitap Özeti

Gerçek Özgürlük Doğan Cüceloğlu


Doğan Cüceloğlu kişisel gelişim kitaplarını gerçekten okunabilir ve faydalı bir hale getiren ender yazarlardan bir tanesi. Savaşçı kitabı başta olmak üzere yazdığı birçok kitap ile roman tadında kişisel gelişim kitapları sunuyor ve son olarak Gerçek Özgürlük ile başarısına da devam ediyor.

Gerçek Özgürlük kitabı üniversite öğrencisi Timur’un hikayesini anlatıyor. Doğan Cüceloğlu kitaplarında olduğu gibi Timur emekli profesör olan Yakup Bey ile tanışıyor ve hayata dair onunla

16 Ocak 2015 Cuma

Bedenimdeki Çığlık - Sezai Topal






E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap

15 Ocak 2015 Perşembe

Bilimkurgu Türünde Bir Robinson Crusoe Hikayesi – Marslı


İnsanoğlunun en büyük zaafı, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanması. Hatta bütün yiyecekleri, hayvanları ve doğayı kendine sunulmuş bir nimet sanıyor. Evren dediğimiz bütün içerisinde, kendisini diğer canlılardan ayrı tutuyor. Çevreyi istediği gibi kullanıyor. Yıkıyor, yok ediyor. Halbuki insanoğlu bu evrende zincirin sadece küçük bir parçası. Bunu reddederek aslında kendisine bir hapishane yaratıyor. İnsanın bu yanılgıdan kurtulması en büyük özgürlük. Tabii bu da tam olarak mümkün olmayabilir ama bu çabanın kendisi de bir özgürlük
Einstein...
 M A R S L I  kitabını okumanızı öneririm.
İnsanoğlunun en büyük zaafı, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanması. Hatta bütün yiyecekleri, hayvanları ve doğayı kendine sunulmuş bir nimet sanıyor. Evren dediğimiz bütün içerisinde, kendisini diğer canlılardan ayrı tutuyor. Çevreyi istediği gibi kullanıyor. Yıkıyor, yok ediyor. Halbuki insanoğlu bu evrende zincirin sadece küçük bir parçası. Bunu reddederek aslında kendisine bir hapishane yaratıyor. İnsanın bu yanılgıdan kurtulması en büyük özgürlük. Tabii bu da tam olarak mümkün olmayabilir ama bu çabanın kendisi de bir özgürlük

Einstein...

Bu yazıdan sonra #marslı kitabını okumanızı öneririm.
Tavsiye edilir...
Delimideli Deliler


Hikaye, teknolojik gelişmeler alanında bir hayli yol katedildiği bir dönemde geçiyor. Dünyadan Mars’a insanlı keşif yolculukları yapılmaya başlanmıştır. Adamımız Mark, yıllar süren eğitiminin ardından bu yolculuklardan üçüncüsünde botanikçi ve mekanik mühendisi sıfatlarıyla görevlendirilir. Yolculuk vakti gelir ve gezegeni terk ederler. Başarılı geçen bir yolculuğundan ardından kızıl

12 Ocak 2015 Pazartesi

“Yabancıların Nezaketi”, oylumlu ve özel bir kitap.


Darüşşafaka için bir kitap: Yabancıların Nezaketi

Yusuf Eradam, çok uzun bir çalışma sonucu yayına hazırladığı yeni kitabı “Yabancıların Nezaketi” ile okurlarının karşısında. “Yabancıların Nezaketi”, oylumlu ve özel bir kitap.
 
  Haber görseli
Yitik Ülke Yayınları’nca yayımlanan eser “Ötekileştirmeye Karşı Gerçek Hayattan İyilik, Kardeşlik ve Dayanışma Öyküleri” alt başlığını taşıyor. Bu alt başlık aynı zamanda kitaba farklı bir misyon da yüklüyor. Yabancıların Nezaketi; unutulan, zayıflayan, yitirdiğimizin farkında olmadığımız pek çok duygu ve düşünce ile içimizdeki dayanışma ve yardımlaşma duygusunu yeniden canlandıracak bir güce sahip. Onlarca yazarın yaşadığı gerçek öyküleri bir araya getiren kitabın geliri Darüşşafaka Vakfı’na bağışlandı. Bu öyküleri okurken bir arada yaşamanın değerinin, kardeşliğin, ilişkilerimizin, dayanışma ve paylaşım duygumuzun ne kadar önemli, güçlü ve benzersiz olduğunu yeniden keşfedeceksiniz.

Yusuf Eradam, “Yabancıların Nezaketi” kitabını şu sözlerle anlatıyor okura: “Her biri bir filme, romana, öyküye konu olabilecek, yüzümüzü süsleyecek gerçek yaşam öyküleri. Hayal gücümüz artık iyiliğe, kardeşliğe, dayanışmaya çalışmaz oldu. Bu yüzden öğrencilerim, eş dost bir araya geldik ve anlattık, derledik, toparladık bu öyküleri; iyilik, kardeşlik, dayanışma gerçek hayatta çoğalsın diye...”

9 Ocak 2015 Cuma

Mine Söğüt – Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey



“Geçmişi fotoğraflardan öğrenmek mümkün mü? Ne anlatabilir bugün bize, çoktan ölmüş bu insanların durgun ve suskun suretleri? Sadece zamanın geçip gittiğini ve her şeyin bir gün biteceğini. Herkes ölür. Her şey biter. Ama yine de hayatta aslolan telaştır. İstektir.”
*
“Savaşın suçlusu mu olurmuş? Savaşın kendisi suçtur. Dost da düşman da savaşta topyekûn kurban. Kendinize gelin hâkimler! Kimi yargılıyorsunuz? Vicdanı mı? Vicdan hiç yargılanır mı? Öldürmenin haklı nedenleri ya da haksız nedenleri olabilir mi ki öldürenleri ikiye ayırıyorsunuz? İyi niyetli meşru katiller ve kötü niyetli katli vacip katiller diye. Tüm katiller kurbandır. Kurbandır. Kurbandır. Hâkimler, savaş suçlusu savaşan değil savaşı çıkarandır. Gücünüz yetiyorsa onları yargılayın burada!”
*
“<Kimim ben?>
İşte yeryüzünün en tehlikeli sorularından biri. İnsan kim olduğunu düşünmeye başladığı anda başkalaşır. Herkesten bambaşka olur. Kendi gibi olanlarla olmayanlar arasında savaşlar çıkartır. Ve ait olmadığı ya da ait olduğu kimliklerden silahlar yapar. Dağları uçurur, ormanları yakar. Dünya bir gün anide dönmeyi durdurursa, müsebbibi bu soru olacaktır. Ya da bu soruya verilen cevap. Münasebetsiz bir cevap.”
*
“Hiçbir şeyi sonsuza kadar saklayamazsınız. Saklamak ancak bir süre gerçeği hapsedebilir. Saklamanın da bir başı ve sonu vardır. Saklananın saklanmadan önceki son anı ve bulunduktan sonraki ilk anı birbirine kimi zaman kalın bir halatla, kimi zaman da incecik bir pamuk ipliğiyle bağlıdır.”
*
“Zaman çok geniş. Bizim derdimiz de bu. O kadar geniş ki algılayamıyoruz onu. Bu büyüklük aklımızı karıştırıyor. Ne, ne zaman olmuştu ayırt edemez hale geliyoruz. Sanki içimizde bir zaman var ama dışımızdaki zaman sayısız. Bu zamanlar birbiriyle kesiştiğinde mutluyuz, kesişmediğinde huzursuz. Bu bizi çaresizleştiriyor, ardından da hırçınlaştırıyor. Kendimize zarar verecek kadar hırçınlaştırıyor.”
*
“Dünyanın çok büyük, zamanın çok geniş olması ne kadar tehlikeli.”


E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap

Ali Teoman – Cafê Esperanza


Erken gelen bir güzün ağdalı hüznünü yaşıyoruz.
*
Yaşam bir oyundur çünkü, özenle oynanan bir oyun.
*
Öyle ya, aşk öyküleri, cinayet öyküleridir aslında, çünkü her aşk aynı zamanda bir cinayettir.
*
Varoluş gerekçesi nedir aşkın?
*
Mutluluğun yalnızlıkla, kesin ve kusursuz yalnızlıkla birlikte gelmesi tuhaf.
*
“Umut için bir eğretileme yapmak gerekseydi eğer, ufuk çizgisindeki mor bulut kümesi derdim,” diyor Xeno, “Ya da kuyruğundaki salkım saçak püskülleri salındırarak uzaklaşan, ipi kopmuş, rengarenk bir uçurtma.”
*
…ha orası ha burası, hiç fark etmiyor: Yaşam her yerde yaşam sonuçta, zaman her yerde akıp gidiyor, ölüm her yerde var.
*
*
Rapazinho’nun tanrıtanımazlığı yalnızca lafta. Bir tür entelektüel etiket onun için tanrıtanımazlık, nasıl ki entelektüel geçinen bir sürü sanatçı bozuntusu için ‘solculuk’ bir etiketse.
*
Dil yalnızca gelgeç bir iletişim aracı benim için, ondan ötesi beni ilgilendirmez.

Kitap Alıntıları: Samuel Beckett – Murphy


“Murphy bütün yaşam bir karmaşa ve bu yığının içinden seçebildiğimiz görüntülerden oluşuyor.”
*
“…Mükemmel bir yaşlı amca. Temiz, sağır ve dilsiz.”
*
“Ama parasız yaşayamayız” dedi Celia.
“Tanrı yardım eder” dedi Murphy.
Tanrı’nın yardımda gösterdiği aşırı ilgisizlik, onları öyle aşırı taşkınlıklara sürükledi ki sonunda sağlıkları da adamakıllı etkilendi bundan.
*
“Paralı asker kaçar, paralı askerdir çünkü.”
*
Samuel Beckett Boulevard St Jacque, Paris, 1985 2
*
“Tutkuların önünde, saygıyla eğilirim” dedi adam.
*
“Ama yalnızca bedensel bir gidişin ne yararı olabilir?” dedi Murphy,
*
“Lanet olasıca kadınların hepsi aynı, sevmesini beceremiyorsunuz, katlanmayı beceremiyorsunuz, katlanabildiğiniz tek duygu, başkalarının sizin için duyumsadıkları, hepsi bu. Piçkuruları ve Tanrını cezası ev işleriyle her şeyin içine sıçmadan, beş dakikalık bir süre için bile sevmeyi bilmiyorsunuz. Ah, nasıl da

Kitap Alıntıları : Andre Gorz – Son Mektup


andre gorz
Yakında seksen iki yaşında olacaksın. Boyun altı santim kısaldı, olsa olsa kırk beş kilosun ve hâlâ güzel, çekici, arzu uyandırıcısın. Elli sekiz yıldır birlikte yaşıyoruz ve ben seni her zamankinden çok seviyorum.
*
Birbirimiz aracılığıyla ve birbirimiz için olduğumuz kişiler haline gelmemizi mümkün kılan bu hikaye oldu.
*
Bize doğuştan verilmeyen dünyadaki yerimizi birbirimiz aracılığıyla birlikte yaratmaya ihtiyacımız

Nuri Pakdil – Büyük Sorgu / Klas Duruş / Kalem Kalesi


(1 – Büyük Sorgu)
büyük sorgu…zaten edebiyat da, çığlık çığlığa dolaşıp duran kendimizi “Gel bakalım hemşerim, nereye gidiyorsun yahu, kendine dön be!” sarsıntısıyla bulabilmenin bir tür pusulası değil midir?
*
“Cart!” : tembelliğin yanına gelen yeni bir tembelliği yırtmak hiç de kolay olmuyor …
*
…soluk soluğa kalıncaya kadar insan koşar.
*
Türkiye’deki insan vicdanlı olabilse, Rusya’daki insan da vicdanlı olabilir, Çin’deki de, İsveç’deki de, Cezayir’deki de, Arjantin’deki de, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki de, Kamboçya’daki de.
*
İnsanlar, Gerçeği, mutlaka öğrenmelidirler.
*
Herşeyin değerini –önem derecesi ne olursa olsun- daima onları yitirdikten sonra anlamışızdır.
*
Yönelişlerin en ayrıcalıklısı, insanın kendi vicdanına doğru olanıdır.
*
Garipliğe en yakın mesafe [doğrudur : garipliğe en yakın mesafe] : muhakkak devrim.

Michel Foucault – Güzel Tehlike



Sonuçta tek gerçek vatan, insanın ayağını basabileceği tek toprak, başın sokabileceği, sığınabileceği tek ev çocukluğundan itibaren öğrendiği dildir.
güzel tehlike*
Şu anda kafamı kurcalayan, on yıldır kurcalamaya devam eden mesele şu: Bizimki gibi kapalı bir kültürde, bir toplumda sözlerin, yazının, söylemin varoluşu nedir? Bana öyle geliyor ki eninde sonunda söylemin var olmasına hiçbir zaman pek önem vermedik. Söylem, şeylerle aramızda duran ve onları görmemizi engellemeyen saydam bir film değildir sadece, olanın ve düşünülenin aynası değildir sırf. Söylemin kendi kıvamı, kalınlığı, yoğunluğu, işleyişi vardır. Ekonomik yasalar gibi söylemin de yasaları vardır. Anıtlar gibi var olur söylem, teknikler gibi, toplumsal ilişki sistemleri gibi var olur.
*
Bence ölümün alternatifi hayat değil, hakikat. Ölümün beyazlığı ve ataleti içinde bulunacak şey, kaybedilmiş hayat ürpermesi değil, hakikatin titiz konuşlanmasıdır.
*
Yazmaya başlamadıkça, yazmak dünyanın en haybeden, en olasılık dışı, neredeyse en olanaksız, en azından hiç bağlılık hissetmeyeceğimiz şeyi gibi görünür. Sonra öyle bir an gelir ki -ilk sayfada mıdır? bininci sayfada mı? kitabın ortasında mı? hiç bilemiyorum- yazmaya tam anlamıyla mecbur olduğumuzu hissederiz.

8 Ocak 2015 Perşembe

Chuck Palahniuk'un yeni romanı: "Anlat Bakalım"

 Chuck Palahniuk yeni kitabı “Anlat Bakalım”da bizi film setlerinin hemen arkasındaki gerçeklere; ışıltılı dünyanın gerisindeki sahteliklere götürüyor. Palahniuk’un başrol ve yardımcı oyuncularına zengin kadro ve türlü senaryolar eşlik ediyor.

 


Haber görseli
Hollywood soslu yalan dünya
Bize arka sokakları, kaybedenleri, kazandığını sanıp yokuş aşağı gidenleri ve kentin “ucubelerini” anlatmaya bayılan Chuck Palahniuk, kafayı ikidir film setlerine, kamera ve oyunculara taktı.
Lanetli’de burnu havada bir aktrisle ünlü işadamının garip kızlarının bizi yeryüzü cehennemine yollayışını işlemişti. Bu kez pılımızı pırtımızı toplayıp Hollywood’a taşınıyoruz: Palahniuk, okuru bir senaryo yazarı ve yönetmen gibi film setlerinin arkasına sürüyor, Katherine Kenton’la tanıştırıyor.
MÜKEMMELLİK ABİDESİNİN DÜŞÜŞÜ
“Hollywood ABD’dir” derler ya her zaman bunu kanıtlayacak, haydi daha insaflı olalım, bu şüpheyi doğrulayacak veriler bir şekilde önümüze geliveriyor. O sahte ama pırıltılı ortam, senaryolar ve hemen herkesi büyüsüne katan kurgu ve beyaz perde, yıldızlar yarattığı gibi vakti gelince onları emekliliğe hazırlayıp getirdiği hızda götürmesini de biliyor. Palahniuk’un yeni kurbanı, pardon kahramanı Katherine Kanton (Bayan Kathie), kaça göçe yaşayan ama başarılı işleriyle zincirlerini hep kırmayı beceren biri. Fakat kapısını zorlayan büyük bir sorunu var: Yavaş yavaş setlerden çekiliyor ya da dışarı itiliyor.
Tabii tüm Hollywood yıldızlarında olduğu gibi Bayan Kathie’nin de arkasında onu çekip çeviren biri