Agafya - Ertürk Akşun: Kitap Özeti
Ertürk Akşun’un Agafya adlı romanı, 1920’lerin çalkantılı dünyasında, işgal altındaki İstanbul’un gölgesinde geçen destansı bir aşk, intikam ve hayatta kalma hikâyesidir. Bolşevik Devrimi’nin ateşiyle vatanlarını terk eden Rus asilzadelerin, özellikle de güzelliği ve kırılganlığıyla büyüleyen Agafya adlı genç bir kadının, karmaşık duygular ve trajedilerle dolu yolculuğunu anlatır. Roman, tarihi dokusu, polisiye unsurları ve derin psikolojik tahlilleriyle okuyucuyu sarsıcı bir serüvene davet eder.
Hikâye, 1917 Rus Devrimi’nden kaçan Agafya, İngiliz gazeteci Anton, Olga, Olga’nın oğlu Kotik ve Agafya’nın dadısının bir gemide İstanbul’a doğru yola çıkmasıyla başlar. İstanbul, bir yanda Anadolu’daki Kurtuluş Savaşı’nın yankıları, diğer yanda işgal güçlerinin gölgesinde yeni bir gece hayatıyla dönüşmektedir. Bu kaotik şehirde Agafya, hem geçmişiyle yüzleşir hem de iki erkek arasında sıkışıp kalır: Kalbinin derinliklerinde “yüce aşk” olarak adlandırdığı Agafya’ya platonik bir tutkuyla bağlı Anton ve ona hem aşk hem de yıkım getiren Japon samuray Tegami.
Agafya, çocukluğundan beri taşıdığı yaralarla şekillenmiş bir karakterdir. On beş yaşında ruhunu parçalayan bir barona karşı duyduğu öfke, İstanbul’da bu adamla yeniden karşılaşmasıyla alevlenir. Aynı dönemde, yakın arkadaşı Olga’nın vahşice öldürülmesi, Agafya’yı intikam ateşine sürükler. Hem Olga’nın katili Selami’den hem de geçmişindeki barondan hesap sorar, ancak bu intikamlar ruhundaki fırtınaları dindirmez. Agafya’nın Tegami ile yaşadığı tutkulu ama zehirli aşk, onu daha da kırılgan bir uçuruma iter. Tegami, Agafya’ya veda ettiği gün, ona hediye edilen bir kamçının üzerine düşerek trajik bir şekilde ölür; bu olay, harakiri olarak yorumlanır ve Agafya’yı suçlulukla baş başa bırakır.
Anton ise Agafya’ya olan sarsılmaz sevgisiyle hikâyenin duygusal omurgasını oluşturur. Onun aşkı, Agafya’nın Tegami ile ilişkisine tanıklık ederken bile sönmez, ancak bu sevgi bir tahammül sınavına dönüşür. Agafya, “Beni sevmek bana tahammül etmek demektir,” diyerek Anton’un karşılıksız tutkusunun ağırlığını vurgular. Roman, aşk ile sevgi arasındaki derin uçurumu, aşkın yakıcı hazzına karşı sevginin sakin limanını ustalıkla işler.
Hikâye, Agafya’nın her şeye rağmen ayakta kalma mücadelesiyle doruğa ulaşır. Geçmişin hayaletlerinden kurtulmak ve yeni bir başlangıç yapmak için Anton ve Kotik ile Paris’e doğru yola çıkar. Ancak Agafya, ne saf bir kâğıt ne de kolayca şekillendirilecek bir ruhtur; o, “üzeri yazılmış, çizilmiş, silinmiş, yeniden yazılmış” bir kâğıt yaprağıdır. Onun hikâyesi, savaşın ve sürgünün insan ruhunu nasıl evrimleştirdiğini, acının ilkel dürtüleri nasıl yonttuğunu şiirsel bir dille anlatır.
Agafya, sadece bir aşk romanı değil, aynı zamanda bir kadının kimliğini koruma ve özgürleşme çabasıdır. İstanbul’un işgal günlerindeki eğlence hayatı, Rus asilzadelerin kültürel izleri ve Milli Mücadele’nin arka planıyla zenginleşen bu roman, okuyucuya hem tarihsel bir yolculuk hem de insan ruhunun derinliklerine bir dalış sunar. Agafya, unutulmaz bir kadın olarak kalır; çünkü o, “güneşin gölgesidir” ve her zaman gizemli bir şekilde ulaşılmazdır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
kitap özeti, kitap,yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, kitap oku, bedava kitap