ÖZET
Tevfik Fikret, Servet-i Fünûn edebiyatının lideri, şiir alanındaki en önemli sanatçısı ve Servet-i Fünûn dergisinin ilk yayın yönetmeni olarak edebiyat sahnemizdeki yerini almıştır. (Akyüz, 1995: 95) Onun en önemli özelliklerinden biri de edebiyatımızda ilk defa çocuk şiirlerinden oluşan bir eser hazırlamış olmasıdır. Şermin adını verdiği bu eserin, hece ölçüsüyle ve dönemindeki genel dil anlayışına göre çok daha sade bir dille yazılmış olması da edebiyatımız adına o dönem için önemli bir yenilik ve atılım olmuştur. 
Sanatçı kişiliğinin yanı sıra normal yaşamında öğretmenlik mesleğini icra eden Fikret, Mekteb-i Sultanî, Robert Kolej gibi okullarda çalışmış ve yaşamının büyük bir bölümünü çocukların ve gençlerin içinde geçirmiştir. (Parlatır, 2006: 25) Kız kardeşini genç yaşında kaybeden ve Hemşirem İçin adlı şiirini kardeşine ithaf eden Fikret (Parlatır, 2006: 31), gençlerin erken yaşta evlendirilmeleri, eğitimsiz bir hâlde hayata bırakılmaları gibi konulara karşı hassasiyet kazanmış ve kendini gençlerin eğitimlerine adamıştır. Servet-i Fünûn dergisinde yayınlanan ilk şiirine Hasta Çocuk ismini vermesi de onun hayatında çocukların ve gençlerin ne denli yer tuttuğuna bir delildir. Zaten Fikret’in hayatının odak noktasında oğlu Halûk bulunmaktadır. Oğlu için yazmış olduğu şiirlerden oluşan Halûk’un Defteri adlı bir eseri de bulunan Fikret, bu şiirlerde oğlu Halûk vesilesiyle bütün gençlere önemli mesajlar vermektedir. Bu kitapla gençlere, medeniyet ve gelişme yolu gösterilmek istenmiştir. (Kolcu, 2008: 47) Bir babanın çocuğuna duyduğu sevgi, bayram sabahlarının aile üzerindeki olumlu birleştirici gücü ve gelecek hakkındaki öğütlerin bulunduğu şiirler ise Rübab-ı Şikeste adlı kitabına aldığı şiirlerinde kendini göstermektedir. (Parlatır, 2006: 57)


Ezmek insanın fıtratında mı var?
Savaş alanıdır tüm dünya
Kötü espriler yapma baba!





Japon polisiye yazarı Kanae Minato'nun, yayımlandığı dönemde büyük ilgi gören ve 2010'da Tetsuya Nakashima'nın yönetmenliğinde Öğretmenin İntikamı adıyla filmleştirilen İtiraflar’ı, biraz gecikmeli de olsa Türkçeye çevrildi. Roman, ilk bakışta Japonya'ya özgü ögeler, daha doğrusu yerellik içeriyormuş gibi görünse de hayli evrensel bir temaya sahip. Zaten Minato'nun en
“1876 yılı baharında gayrımeşru bebeğimi doğurmak üzere evin erkeklerinden habersiz Büyükada’ya gönderildim” diye başlıyor Şebnem İşigüzel’in “Gözyaşı Konağı”.
Orçun Türkay, bundan önce yazdıklarıyla farklı bir yer edindi kendisine edebiyatımızda. Peri Masalları, Zavallı, ardından 2011'de gelen Belkıs, Cevat ve Ne İdüğü Belirsizler... Hepsi kendine has bir kalemden çıktığını bağıran verimlerdi. Bunun yanında yazın bakış açısını genişleten, özellikle de anlatım imkânları üzerine yeniden düşünmemizi sağlayan 




