Arjantinli yazar Eduardo Berti'nin "Düşlenen Ülke"sinde okur daha ilk
sayfalarda kendisini tamamlanmış, harikulade, son derece berrak ve
anlaşılır bir şeyin beklediğini bilir ama Berti zarif bir cömertlikle
vaadini kesin olarak yerine getirmeyip okurun düşlemeyi sürdürmesine
izin verir. Kitabı, Alberto Manguel'in değerlendirmesiyle tanıyoruz...
Sevdalı kızın öyküsü (*)
Bir yerde okumuştum, Moğolistan’da bir hikâye anlatmaya hazırlanan
kişinin, giriş mahiyetinde, anlatının çağırdığı hayaletler yaşayanların
arasına yerleşmesin diye önce bir büyü töreni yapması gerekirmiş. Bu
törenin ardından, hikâyesini bitirdiği zaman kahramanların içinden çıkıp
geldikleri karanlığa geri döneceğini bildiğinden, rahat rahat anlatmaya
başlayabilirmiş. Bu önlemin Batı’da anlaşılıp anlaşılamayacağını
bilmiyorum; Batılı yazarlar kibirlidir, hayal ürünü kişilerinin okurları
arasında canlanmasını istemekle kalmaz, ölümsüz
olmalarını ve sonsuza
dek bu dünyada kalmalarını arzularlar.
Temkinli Moğollar’ın edebi geleneğinin Çin’de herhangi bir dönemde
var olup olmadığını da bilmiyorum. Öyle olsa, Eduardo Berti’nin Düşlenen
Ülke’si iki nedenden ötürü skandala yol açardı: Birincisi, kişileri
kesinlikle unutulmaz olduğu ve ne kadar büyü yapmaya kalksanız da kitabı
kapattığınızda ortadan kaybolmayacakları için. İkincisi de romandaki
olaylar hayattaki kahramanların iradesinden çok ölmüş olanların
arzularına bağlı olduğu için. Kitabın başında can çekişen ninenin
varlığı son nefesiyle birlikte zayıflamaz; aksine, biz sayfaları
çevirdikçe gölgesi giderek büyür ve sonunda romanın tamamını kaplar.
Berti hikâyesini anlatmaya başlarken bir büyü töreni yaptıysa hiç
şüphesiz töreni Moğol anlatıcılarınınkinin tersiydi.
“DÜŞSEL” DEĞİL, “DÜŞLENEN” BİR ÜLKE
İlk romanlarında -Agua, Wakefield’ın Karısı ve Bütün Funes’ler en çok
sevdiklerimdir- sergilediği anlatı ustalığının ardından Düşlenen
Ülke’de bir üstadın maharetiyle karşılaşmak şaşırtıcı olmasa gerektir.
Düşlenen Ülke’nin bir hayalet öyküsü olduğunu söylemek bu dahiyane eseri
bir tür meselesine indirgemek olur; meğerki Yürek Burgusu ve Pedro
Páramo’yu da aynı kategoriye dahil edelim. Tıpkı bu iki temel eser gibi
Berti’nin romanı da psikolojik anlatıyı fantastik anlatıdan, şüpheci
okuru inanmaya hazır okurdan ayırmak istemez. Tıpkı James’in
İngiltere’si ve Rulfo’nun Meksika’sı gibi 1930’ların Çin’inde de
hayaletlere ve canlılarla mümkün olduğunca onurlu şekilde bir arada
yaşayabilmeleri için gerekli törenlere inanılır. James ve Rulfo
örneklerinde olduğu gibi Berti’nin de ustalığı okura bu inançları
benimsetmesi değil, onlara saygı duymaya zorlamasıdır. Bu bağlamda
Berti’nin Çin’inin “düşsel” değil, “düşlenen” bir ülke olduğunu
hatırlamak önemlidir; bu ayrımı yapmak elzemdir.
Berti roman yazarının görevinin kendi dünya görüşünü (deneyimlerini,
fikirlerini, duygularını) değil, kahramanlarınınkini yazıya dökmek
olduğunu anlamıştır (ya da sezmiştir). Nasıl ki gündelik yaşantımız
rüyalarımıza bir resimsel çerçeve sağlarsa yazarın hayatının çeşitli
unsurları da anlatısında bir rol oynar kuşkusuz ancak şunu unutmamak
gerekir ki eser yazarın değil, yazar eserin hizmetindedir. Dante sadece
kendisine dikte edilenleri kaydeden bir yazman olduğunu ve şahit olduğu
“errori non falsi”yi (“yalan olmayan uydurmalar”ı) mümkün olduğunca
aslına sadık şekilde aktardığını söyler burada anahtar kelime “errori”,
“uydurmalar”dır. Düşlenen Ülke’nin bize sunduğu dünya bir rüya âlemidir
elbette ama bu doğru olmadığı anlamına gelmez; okurun kendi hesabına
keşfedip anlayabileceği şekilde bir araya getirilmiş (bazıları akademik
ciddiyette) unsurlardan oluşan, bir Çin öyküsüne tercüme edilmiş bir
anlatı, okurun kendine ait olduğunu bilmediği deneyimler.
Neden Çin? Ayrıntılı haritalara ve kürelere, ayrıca davetsiz misafir
Google Earth’ün keskin gözüne rağmen dünyamızdaki mekânların fiziksel
olmaktan çok düşlendiğini, varoluşlarının coğrafi niteliklerinden çok ne
şekilde anlatıldıklarına bağlı olduğunu biliyoruz. Hiç kuşkusuz
Timbuktu birçok Afrika kentine benzer, Transilvanya Macaristan’ın diğer
illerinden daha önemli değildir, ama Rider Haggard’ın kahramanı Allan
Quatermain’in ve Bram Stoker kahramanı Kont Drakula’nın maceraları
sayesinde bu mekânlar dünyaya ilişkin algımızda özel bir yer tutar. Aynı
şekilde, Kültür Devrimi’ne, Tiananmen Meydanı katliamına ve Halk
Cumhuriyeti’nin yeni ticari emperyalizmine rağmen Batılılar’ın
imgeleminde Çin aynanın öteki tarafıdır. (Yalnızca Batılılar’ın da
değil; unutmayalım ki Binbir Gece Masalları’nda Alaaddin Çinli bir
delikanlıdır ve maceraları her şeyin mümkün olduğu Çin imparatorluğunda
geçer; XIV. yüzyıl âlimi İbn Haldun son derece titiz ve ayrıntılı
Mukaddime’sinde Çin’in “halkının tamamı sihirbaz olan bir parfüm, tütsü,
hatta altın ve zümrüt” ülkesi, bir harikalar ülkesi olduğunu söyler.)
“DÜNYA BÖYLE, ASLA GERÇEKLEŞMEYEN BİR VAAT”
Düşlenen Ülke’nin bir hayalet öyküsü olduğunu söylemiştik. Bir aşk
öyküsü, aşkın keşfi öyküsü olduğunu da söyleyebilirdik, ergenlik
çağındaki bir kızın bir başka genç kıza, babası âmâ bir kuşçu olan ve
kahramanın görülmedik güzelliği yüzünden efsane kuşuna benzettiği bir
kıza olan aşkını cesurca sahiplenip savunuşunun öyküsü olduğunu da.
Düşlenen Ülke aynı zamanda bir eş ruhlar öyküsüdür; romanın kahramanı
çeşitli başka kişilere yansır, bölünür ya da çoğalır: Ninesinin
hayaleti, ağabeyi, güzeller güzeli sevgilisi ve son olarak da, dünyada
başka, rüyada başka olan kendi çifte kişiliği. Ünlü bir Çin hikâyesinde
bir genç kızın hem âşığıyla kaçıp hem de ailesini üzmemek için ikiye
bölünüşü anlatılır; kızlardan biri evde kalıp ailesine bağlı bir evlada
yakışır şekilde davranır, öteki âşığıyla kaçıp onunla mutlu bir hayat
yaşar. Yıllar sonra evli olanı anne babasını özler, onları tekrar görmek
ister. Dönüp eve girmeden önce iki kadın birleşip yine tek kişi olur.
Euripides’in Helena’sında da karşımıza çıkan bu temayı Berti daha özgün
(daha derin deme cesaretini göstereceğim) biçimde işler. Kuşkusuz
kahraman farklı kişilere bölünür; buna rağmen tek bir bedende var olmayı
sürdürür. Hayaletlerin muhatabı, saygılı evlat, dayanışmacı kız kardeş,
çalışkan ve isyankâr öğrenci, güzel Xiaomei’in sevgilisi tek kişidir.
Romanın sonunda, hem kendisinin hem de harikulade sevgilisinin kaderine
üzülen genç kız “Adaletsiz dünya” der. Xiaomei “Dünya adaletsiz değil”
diye düzeltir. “Dünya böyle, asla gerçekleşmeyen bir vaat.”
Düşlenen Ülke için de aynı şeyi söyleyebiliriz: Okur daha ilk
sayfalarda kendisini tamamlanmış, harikulade, son derece berrak ve
anlaşılır bir şeyin beklediğini bilir, ama Berti zarif bir cömertlikle
vaadini kesin olarak yerine getirmeyip okurun düşlemeyi sürdürmesine
izin verir.
(*) Çeviren: Roza Hakmen
Düşlenen Ülke/ Eduardo Berti/ Çeviren: Roza Hakmen/ Metis Yayınları/ 170 s.
E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
kitap özeti, kitap,yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, kitap oku, bedava kitap