Aynı anda yaşanan ikili bir zaman yolculuğu bu. Biri kişisel Montaigne maceranıza dair zamanda ilerleyen yolculuğunuzun seyri diğeri de Montaigne’in zamanına uzanan bir yolculuk sanki. Siz ne dersiniz?
-
Yazan, dillerarası yolculuklara çıkan birinin bu türden gitmeleri
kaçınılmazdır diye düşünürüm. Kendi zamanımdan Montaigne’nin zamanına
uzanırken ister istemez içselleşen bir bakışa döndüm yüzümü…Geçişler,
hatırlamalar, izler…sonrasında gelip bizi kuşatan yaşama ve dil
duygusunun taşıdığı anlamın labirentlerinden gezinme. Bunlarsız yazının
kurulacağına, bir metnin örülebileceğine pek ihtimal veremem. Sizi
“yaşamım roman” çizgisinden alıp dil ve düşünce atlasına taşıyan bir
bakıştır bunları buluşturan. İçte ve dıştaki zamanın tanığı olan da
biriktirerek taşıdıklarımızdır aslında. Çünkü bununla bezenen içgözün
yolculuğundayızdır her daim. İşte bu noktada sizi donatan her bakış/
söz/ zamandır önemlisi.
Montaigne okuru/nu öylesi zamanlarda
yakalar ki; onunla yol alırken aranızda kurulan bağın alıp sizi başka
düşüncelere/ iklimlere/ coğrafyalara taşıması kaçınılmaz. Oradan bize
asıl gösterdiklerinin bir bölümünde ise “deneme”nin ne olduğu, nasıl
yazıldığıdır. İnsana dönük bir yolculuk olmasının en belirgin yanı onun
denemelerinde kendini hep gösterir. O ilkgençlik çağımda Montaigne’e
kavuşmuş olmamı bir okul gibi nitelendiririm bu açıdan. Onun zamanına
baktığınızda insanlığın bilge zamanlarının renklerini bulursunuz. O
karanlık çağının aydınlığa geçişine ayna tutar her bir sözüyle…Beni ona
götüren de buydu sanırım. O ilk sözleri öylesine etkileyici, kuşatıcıydı
ki; hayatı anlama/ sorgulama bilinciyle yüzleşiyorsunuz bir ânda,
kayıtsız kalmanız mümkün değildi…
“MONTAIGNE MERAKLARIMIZI ARTTIRIR”
-
Kitabınızda görüyoruz ki Montaigne okumak için çok sebebimiz var. Fakat
yine de okurlar için tekrar soralım. Neden öncelikle ve döne döne
Montaigne okumalıyız?
- Montaigne’nin gösterdiği zamanın
tarihsel boyutları üzerine düşünmek elbette ki başka bir bakış, başka
bir deneyim gerektirir. Ama onun bizi çıkardığı düşünsel gezintiler
bilme/ öğrenme/ anlama yönsemelerini içerdiğinden kaçınılmaz olarak
neden/ niçin sorgusuna da sizi yöneltir. İşte bu da öğrenmenin, keşfin
ve düşünsel merakınızın kapılarını aralatır size. Bir okul gibi görmem
de bundandır sanırım. Montaigne’e yüzünü dönen bir okurun donanıp
değişebileceğini, çok yol alabileceğini düşünürüm. Felsefe yapmadan
felsefe yapan biridir o aynı zamanda. Akıl çağının akkorunu buluruz
Montaigne’de…Herhangi bir denemesini okumaya başladığınız da, ardı
arkası gelmez…Meraklarınızı artırır, bilgi kaynaklarınızı çoğaltır,
kendinize ve dünyaya bakma/ anlama yordamını verir size üstelik.
-
Kitabınızın Alberto Manguel’e, D.H. Lawrence’a atıfta bulunduğunuz
onuncu bölümünde “Unutarak okumayı seçemedim hiç. Hep hatırlayarak,
saklamak için okudum” diyorsunuz. Böylesine saklayarak, biriktirerek
okumanın “deneme” yazarlığınızdaki etkisi, yeri nedir acaba?
-
Denemenin tanımını yapacak değilim ama kendi deneme anlayışımdan burada
söz ederek açıklamak isterim bunu. Deneme biriktirmeyi ve gitmeyi
kaçınılmaz kılar bir yazar için. Denemenin iklimini var edendir bunlar.
Gözün yolculuğu, bilincin gezginliği…Bir yere, bir yapıta/ yazara
gitmek…Biriktirerek yol almanın ilmini verir size. İşte deneme de bu
bakımdan bir öğrenme/ bilme yolculuğudur; hem yazarken hem de okurken
bunu derinden hissedersiniz.
İlginçtir, lise bitirme sınavlarında
felsefeyi seçmiştim. Montaigne’i okuduğum günlerdi. Birkaç sayfalık
sınav kâğıdım kurulda elden ele gezinmiş, kısa sürede bu düşünceleri
nasıl yazdığım merak konusu olmuştu. Edebiyat öğretmenim Muhammed Bey
bunu anlattığında, ona Montaigne’i işaret etmiştim. Galiba benim ilk
anlamlı denemem de “akıl çağı”ndan söz eden o sınav kâğıdımdaki metindi.
Montaigne, size bir okuma/ düşünme yöntemi de verir. Sanırım bu yönüyle
de beni etkilemişti…
- Kitap boyunca bize bıkmadan
usanmadan Montaigne’in satırları arasında gezinmeyi öneriyorsunuz ve
onunla çıkılan yolculuğun bizi nerelere götüreceği konusunda kesin
olarak inandığınız bir şey var: Bir Montaigne okurunun eninde sonunda
kendi çağına tanıklık etmekten kaçamayacağı gerçeği. Bu tanıklığın
önemini bize açar mısınız ve neden bu kadar önemli?
-
Montaigne bize hem çağının çağdaşı olma düşüncesini hem de zamanın
ruhunu yakalamak bilincini aşılar. Bir yazarın içinden geçtiği zamana
nasıl bakması gerektiğini, geleneği/mirası oluşturan yazarların
yapıtlarına/düşüncelerine bakarak pekala öğrenebiliriz. Unutmayalım ki
Montaigne, karanlık çağların bitişine yeni çağın açılışına tanıktı.
Savaşın, kıyımın ve vebanın gölgesinde yaşayıp yazmıştı. Kendi zamanını
kavrayış bilinci insana ve topluma dair ettiği sözlerin alınlığında
ışır. Gösterir ve öğretir. Zaman zaman da uyarıcıdır Montaigne.
Zamanlararası yolculuklara çıkması da bundandır. Çünkü ötede olup
bitenlerin taşıyıcısı olarak, insanlara iyi zamanları kurma, vicdanlı
olma/ yaşama çağrısında bulunur. İster istemez öyle bir ses her dem
sizin yanıbaşınızdadır.
“MONTAIGNE BİZE İNSANLIĞIN GEÇTİĞİ TÜM YOLLARI GÖSTERİR”
-
Montaigne’in yazılarının, sorgulayıcılığının yanı sıra insanı
dönüştürerek önyargılardan kurtaracağını söylüyorsunuz. Önyargılarından
büyük ölçüde sıyrılmış birey ve sonunda da toplum ufkumuzu nerelere
götürür sizce?
- Aydınlanma…Evet, aydınlanmanın neferi
olmak. Kolay olmayan, bir o kadar da uzunca bir yol, bize insanlığın
bütün o karanlık çağlardan geçtiği yolları gösterir Montaigne.
Bilgilenmeyi sevendir o. Öğrendiklerinden aktardıkları gibi,
yaşadıklarından çıkardığı dersleri de yeni bir dile/söyleme dönüştürerek
bizlere taşır. Yazdıklarının bugün de okunmasını buna verebiliriz. Bir
bakıma çağının çağdaşı biridir o. Etkileyici kaynak olmasını buna
bağlayabiliriz sanırım!
- Montaigne’in külliyatının aynı
zamanda bir “yaşama kitabı” gibi okunabileceğini söylüyorsunuz.
Montaigne okurken ‘’kendimizi bilmek’’ten kaçamayacağımız için mi yoksa
başka sebepler de mi var?
- Montaigne, yazarlık
debisini/ düşünsel birikimini Latin ve Yunan klasiklerine yüzünü dönerek
oluşturmuş biri. Çağının önemli bir düşünce adasıdır bu bakımdan.
Geçtiği yollardan düşünmeyi ve sorgulamayı öğrenmiştir. Aklın zaferine
yüzünü, oradan yansıyanlarla yol alır. Bu nedenle de yazdıklarında
yol/yön gösterici yanlar vardır. Uyarır, hatırlatır da…İnsana, insan
yaşamına dair ettiği sözlerin yanı sıra topluma, toplumun yasalarına
dönük de düşünceleri bir ahlak felsefesinin oluşmasında etkileyici
olmuştur.
Kuşkularını da bu yönde sorgulayıcı kılmıştır. İnsanın
kendine bakışında da bundan kurtulamadığını yineler sürekli…kendini
anlamak yolculuğu eski Yunan düşünürlerinden beri insanlığın en temel
sorusu/ sorgusu olmuştur. Milattan öncesi çağın düşünürü Lucretius’u
hatırlayalım…Onun Evrenin Yapısı adlı yapıtını ve Montaigne’nin sık sık
ona dönüşünü…
- Kitabınızın sayfaları ilerledikçe
bize Montaigne’in kapsayıcılığını her satırda hissettiriyorsunuz ve
Montaigne dünyayı geçmişten, gelenekten gelen bir kapsayıcılıkla
zenginleştirip tüm zamanlara hitap edebilecek bir anlayış ve merakın
taşıyıcısı olarak çıkıveriyor karşımıza. Montaigne’in bu dipsiz anlama,
anlatma merakının gücünü duyuyor, büyüleniyoruz. Daha doğrusu bu büyüyü
bize gösteriyorsunuz. Zaten kitabınızın ilk sayfalarında denemenin
sizdeki anlamını anlatırken “Deneme benim için bilme/görme/anlama/yaşama
gibi bir şeydi” diyorsunuz. Sanki okurlarınızı da deneme yazmaya
çağırıyorsunuz. Bu bir çeşit içinde yaşadığımız çağın biteviye yaşam
kaygılarından, alışkanlıklarından kendimizi çekip alma, alışkanlıklara
meydan okuma isteği olabilir mi?
- Her alışkanlık
öldürücüdür ama biri hariç: Dille gününüzü açıp kapama. İşte gününüzü
başlatan sözün ilk adımını deneme yazarak başlatabilirsiniz. Hiçbir
kaygı gütmeden, içinizdeki bir sesi/tınıyı, bir bakışı/ezinci ya da
sevinci hemen söze dönüştürebilirsiniz. Deneme sizin sözdeki aynanız
olur. Okurken de yazarken de aydınlatır ve öğrenme dediğimiz şeyin
kapılarını aralar. Üstelik deneme yazabilen başka türlerde yaşamayı/
düşünmeyi de öğrenir. Deneme okumayı, deneme yazmayı öğretebilsek
insanlara… Sanırım çoğu şeyin farkına vararak yaşamayı, hayatı anlamlı
kılmayı, insana ve doğaya değer vermeyi yaşama ilkesi
edinebiliriz…Ruhumuzu kölelikten kurtarabiliriz…Deneme bir yanıyla
öğretici/yönlendirici, öte yanıyla da sorgulayan bir yazın biçimidir.
KİTABIN KURGUSU...
-
Kitabınızda bir bölümü okurken hep bir sonraki bölümün ipuçlarını
bularak ilerleyebiliyoruz. Çoğu bölümde, bir sonraki mektubunuzun
konusunu muştuluyormuşsunuz gibi bir hisse kapılıyoruz. Bize biraz
kitabı nasıl kurduğunuzu anlatır mısınız?
- Bunu bir
yolculuk, gitmek kitabı olarak okumak gerek sanki! Çünkü giderek
yazıldı. O ilkgençlik çağımda Montaigne karşıma çıkarak beni gitmeye
hazırladı. Bilginin, düşüncelerin kaynağına gitmenin yordamını gösterdi.
Bir tür alevlerin içine attı beni. Sanırım kalkıp Bordeaux’ya gitmemde
de bunlar etkili oldu. Çünkü yazmak ve Montaigne’nin iklimini/
coğrafyasını/ mekânlarını görmek istiyordum…Gözlerimle dokunmak,
ellerimle gezinmek istiyordum onun yaşadığı her bir yerde/ mekânda…
Öyle
de oldu. Bu kez, kent kendini bana anlatmaya ve orada yaşayan dostumun
öyküsüne dönüp bakmama çağrı yapıyordu sürekli. Eğer siz bir görme
yolculuğuna çıkmışsanız, birtakım sapmalara yönelmeniz kaçınılmaz.
Montaigne ile ve onun kentiyle bunu yaşadım derinden.
-
Kitabınızda Montaigne’in zamansızlığına da vurgu yapıyorsunuz.
Montaigne’in bugün de hâlâ meselelerimiz olmaktan çıkamayan temel
insanlık durumları, insanlık sorunlarına yoğunlaştığını belirtiyor ancak
onun denemelerinin yine de öğüdü kapıda bıraktığını vurguluyorsunuz.
Montaigne okuruna ‘’peki ya sen ne dersin?’’ diye sorarken daha çok
hangi yanımıza sesleniyor sizce?
- Ondaki vicdan ve zaman
sorgusunu önemserim. Gözüne ilişenlere bakışı, kimi kez sorgulayarak
bunlardan söz edişi; hatta daha ötelere giderek insanlığın serüveninden
söz edip değindiğine dair yeni şeyler söyleme arzusu etkileyicidir, bir o
kadar da zamanlar ötesini aşan bir bilincin ışığıyla yansır bize. Bugün
yazılmış, söylenmiş gibi hissedersiniz tümüyle bunları. Onu zamanımıza
taşıyan da budur kanımca.
- Kitabınızın yanılmıyorsam
dokuzuncu bölümünde Bordeaux’a gitme sebeplerinizden birinin Montaigne’i
ziyaretse bir diğerinin de şair arkadaşınız Aytekin’i görmek olduğunu
belirtiyorsunuz. Ve bu bölümde Aytekin Bey’in, geçip giden zamanın eski
nesnelerin yapısını günışığına çıkaran düşünceleri üzerine okuyucuyu
şenlendiren mektuplaşmalarınıza yer veriyorsunuz. Bu bölüm kitaba nasıl
girdi, biraz anlatabilir misiniz?
- Başlangıçta böyle bir
düşüncem yoktu. Kitabı toparlayıp yazmaya, bütünleştirmeye yöneldiğimde
Aytekin’le (Karaçoban) yazışmalarımız çıktı karşıma. Ve orada söz
ettiğim romandan pasajlar…Onun sürgünlük öyküsü ile buluşan eşi
Mercedes’in Şili’den Fransa’ya uzanan sürgünlüğü…O kesişme noktası
önemliydi elbette. Onların yurtsuzluklarını gözlemem, yeni aidiyetlere
sahip olmalarına tanıklık etmem beni hem o romanı yazmaya hem de
Aytekin’le yazışmalarımızın bir bölümünü bu kitaba almama neden oldu.
Orada söz etmesem de; çünkü, romanın kahramanlarından biri de
Montaigne’dir…Biz, Bordeaux’yu onunla geziyoruz. Sürgünlüğün
bungun/sıkıcı/ezinçli yanını şenlendiren bir anlatıcı olarak yer alıyor
romanda Montaigne. Ondaki mizahi yanı, humouru desek daha doğru, romana
aktarmak istedim bir ölçüde… n
Gölgesi Kalemimin Ucunda: Montaigne/ Feridun Andaç/ Kavis Kitap/256 s.
E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
kitap özeti, kitap,yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, kitap oku, bedava kitap