Ixtlan Yolculuğu
Yaqui Kızılderili Büyücüsü
Don Juan’ın Öğretileri
Carlos
Castaneda, yaşamının otuz yılını eski çağlarda Meksika’da yaşamış olan
şamanların dünyasını incelemeye adamış bir antropologdur. Meksikalı Yaqui
Kızılderilisi şaman don Juan Matus’dan almış olduğu eğitim süresince ve
sonrasında konuya ilişkin on kitap yazmıştır.
Serinin
üçüncü kitabı olan Ixtlan Yolculuğu, zamanımızın önemli mesajlarından biri. Ixtlan
Yolculuğu’nda Carlos Castaneda, “alışkanlıkların tutsaklığından arınmış, özgür,
seyyal, ne yapacağı önceden kestirilemeyen” avcı, savaşçı ve bilgi adamı don
Juan’ın bilgeliğini, bilinmeyenle bir dizi heyecan verici karşılaştırmalar
aracılığıyla öğreniyor.
Sözcüklerin
ardında parıldayan muammalar sizleri tekinsizce kavrayacak...sonuna dek
capcanlı, kusursuz, ve erk dolu.”
“Carlos
Castaneda, çağımızın en etkili ve derin düşünürlerinden biri. Bilgisi, insan
bilincinin gelecekteki evriminin kilometre taşlarını döşüyor. Hepimiz ona
teşekkür borçluyuz.” –Deepak Chopra
“Benim
için dünya esrarengizdir –harikulade, ürkütücü, gizlerle dolu, kavranılamazdır
o zira; ben senin burada, bu görkemli alemde, bu görkemli çölde, bu görkemli
zamanda olmanın sorumluluğunu üstlenmen gerektiğine inanmanı istedim hep. Her
bi eylemin sonucunu hesaba katmayı öğrenmen gerektiğine inanmanı istedim; zira
sen burada kısa –aslında, onun tüm görkemlerine tanık olamayacağın denli pek
kısa –bir süre kalacaksın yalnızca.” –Don Juan
*Yaşamımızdaki her şeyi bir anda kesip atabileceğimizin
farkına vardığımız çok enderdir.
*Kişi, resimler çekip ses kayıtları yapmanın kaygusuna
düşmemeli. Heyecansız yaşamın gereksiz fazlalıklarıdır bunlar. İnsanın tasası
tin olmalı; hep avucumuzdan kayıp kaçagiden tin.
*Bir savaşçının, kişisel tarihine (yaşamöyküsüne)
gereksinmesi yoktur. Günün birinde, artık ihtiyacı olmadığını anladığında,
bırakır onu.
*İnsan ana babasına, yakınlarına, dostlarına yaptığı her
şeyi anlatarak yaşamöyküsünü ha bire yenileyip durmak zorundadır. Öte yandan,
yaşamöyküsü olmayan savaşçının kimseye verilecek hesabı yoktur; hiç kimse
eylemlerinden ötürü öfke ya da düş kırıklığı duymaz. En önemlisi, kimse onu
düşünceleri ve beklentileriyle tutsak edemez.
*Hiçbir şey kesin olmadığı zaman uyanık kalırız, sürekli
tetikte dururuz. Tavşanın hangi çalılığın ardında saklandığını bilmemek, her
bir şeyi biliyormuş gibi davranmaktan çok daha heyecan vericidir.
*Bir insan kendini dünyanın en önemli şeyi saydığı sürece,
çevresindeki dünyayı layıkıyla değerlendiremez. At gözlüğü takılmış bir at
gibidir o; kendinden başka hiçbir şeyi görmez.
*Ölüm ebedi yoldaşımızdır. Daima solumuzda, bir kol boyu
arkamızdadır. Ölüm bir savaşçının tek bilge danışmanıdır. Ne zaman işlerin
yolunda gitmediğini ve yolun sonuna geldiğini hissetse, savaşçı ölümüne dönüp
ona danışabilir. Ölümü ona yanıldığını, kendisinin ona dokunuşundan başka
hiçbir şeyin önemli olmadığını söyleyecektir. Ölümü şöyle diyecektir ona, “Ben
sana daha dokunmadım ki.”
*Savaşçı bir şey yapmaya karar verince sonuna dek gitmeli,
ama yaptığı şeyin sorumluluğunu da üstlenmeli. Ne yaparsa yapsın, önce niçin
yaptığını bilmeli, sonra da kuşku ya da pişmanlık duymadan eylemlerini
sürdürmeli.
*Ölümün avcı olduğu bir dünyada, pişmanlıklar ve kuşkular
için zaman bulunmaz. Sadece karar vermek için zaman vardır. Kararın ne olduğu
da önemli değildir. Hiçbir şey bir başkasından daha çok ya da daha az önemli
olamaz. Ölümün avcı olduğu bir dünyada kararların büyüğü küçüğü yoktur.
Kaçınılmaz ölümüne karşın savaşçının aldığı kararlar vardır yalnızca.
*Bir savaşçı, kendini istediği an ulaşılabilir ya da
ulaşılmaz kılmayı öğrenmelidir. İstemeyerek de olsa her an ulaşılabilir olması,
saklandığını herkesin bildiği zamanlar saklanması kadar yararsızdır.
*Bir savaşçı için erişilmez olmak, onu saran dünyayla
temasında tutumlu olması demektir. Bir savaşçı kendini ve başkalarını
tüketmekten her şeyden fazla kaçınır. İnsanları, özellikle de sevdiklerini
kullanarak onları kupkuru bırakana dek sıkıp sularını çıkarmaz.
*İnsan kaygılanmaya başladı mı, umutsuzlukla her şeye
yapışır, ve bir kez yapıştı mı, kendini, ve kime ya da neye yapışmışsa onu
tüketmeye mahkumdur. Öte yandan bir savaşçı-avcı, avını tuzağına hep çekeceğini
bildiğinden kaygılanmaz. Kaygılanmak, erişilebilir olmaktır, ister istemez.
*Bir savaşçı-avcı, dünyasıyla yakın ilişki içindedir, ancak
kendisi, o dünya için erişilmezdir de. Hafif dokunuverir ona, gereksindiği
sürece kalır, sonra bir iz bile bırakmadan ayrılır ordan.
*Bir savaşçı-avcı olmanın anlamı, avını tuzağa düşürmek
değildir yalnızca.
Savaşçı-avcı, tuzaklarını kurduğu, ya da avının sıradan
alışkanlıklarını bildiği için değil, kendisinin sıradan alışkanlıkları olmadığı
için yakalar avını. Ona üstünlük sağlayan budur. Peşinde olduğu hayvanlara hiç
benzemez o; sıradan alışkanlıkları, önceden kestirilebilen tuhaf davranışları
yoktur onu bağlayan; özgürdür, akıcıdır, yapacakları önceden bilinemez.
*Sıradan bir insan için dünya tekinsizdir; çünkü ondan sıkılmadığı
zamanlar onunla çatışır. Bir savaşçı için dünya tekinsizdir; çünkü görkemli,
müthiş, bilinemez, erişilmez derinliktedir. Bir savaşçı burada, bu harikulade
anda bulunmanın sorumluluğunu üstlenmek zorundadır.
*Bir savaşçı her bir edimini önemsemeyi öğrenmelidir; zira
bu dünyada ancak kısa bir süre kalacaktır; gerçekten de onun tüm harikalarına
tanık olmaya yetmeyecek kadar kısa bir süre.
*Edimlerde erk vardır. Özellikle de edimde bulunan savaşçı o
edimlerin, kendisinin son savaşı olduğunu bilmekteyse. Yapılan şeyin belki de
yeryüzündeki son edimi olabileceğini iyice bilerek hareket etmede yabansı,
büyüleyici bir mutluluk vardır.
*Bir savaşçı dikkatini kendisiyle ölümü arasındaki bağa
odaklamayı öğrenmelidir. Dikkatini, pişmanlık, hüzün ya da kaygı duymaksızın,
hiç zamanı olmadığı gerçeğine odaklamalı ve edimlerinin de buna uygun şekilde
akmasına izin vermelidir. Edimlerinin her birini, yeryüzündeki son savaşı
kılmalıdır. Ancak bu koşullarda onun edimleri hak ettikleri erke sahip
olacaktır. Aksi takdirde ölene dek, o edimler, bir ahmağın edimleri olarak
kalırlar.
*Bir savaşçı-avcı ölümünün kendisini beklemekte olduğunu ve,
şu anda yapmakta olduğu edimin pekala onun son savaşı olabileceğini bilir. Buna
savaş demesi, bunun bir mücadele olmasındandır. Çoğu insan bir edimden öbürüne
herhangi bir mücadele ya da düşünce olmaksızın geçiverir. Oysa bir savaşçı-avcı
her bir edimini inceden inceye tartar; ve ölümüne ilişkin bilgisi kesin
olduğunda, her edimi sanki onun son savaşıymışçasına sağgörüyle ilerler. Bir
savaşçı-avcının çevresindekilere üstünlüğünü görmemek için insanın ahmak olması
gerekir. Bir savaşçı-avcı, son savaşına, o savaşın hak ettiği saygıyı gösterir.
Yeryüzündeki son savaşına dört elle sarılmasında şaşılacak bir şey yoktur.
Böylesi zevkli olur. Korkusunu azaltır hiç olmazsa.
*Bir savaşçı, erk avlayan kusursuz bir avcıdır; ne
sarhoştur, ne de çılgın –blöf yapmaya, kendine yalan söylemeye, ya da yanlış
bir adım atmaya izin vermez zamanı da mizacı da. Zira bu ona pahallıya mal
olacaktır. Çok uzun zaman uğraşarak özene bezene kurduğu düzenli yaşamıdır,
yitireceği. Aptalca bir yanlışlık yaparak, bir şeyi bir başkasıyla karıştırarak
onu heba etmeyecektir.
*Bir insan, herhangi bir insan, insanoğlunun nasibi olan her
şeyi –sevinci, acıyı, hüznü ve mücadeleyi –hak eder. Bir savaşçı gibi
davrandığı sürece, edimlerinin ne olduğu önemli değildir. Tini bozulmuşsa hemen
onarmalıdır onu –arındırıp mükemmelleştirmelidir –zira tüm yaşamımız boyunca
bundan daha önemli bir işimiz olamaz. Tinin onarılmaması ölümü aramak demektir,
bu da hiçbir şeyin aranmamasına eştir, zira ne olursa olsun ölüm bizi ele
geçirecektir. Savaşçı-tini mükemmelliğinin aranması, faniliğimize ve
insanlığımıza layık tek uğraştır.
*Bu dünyada en zor şey bir savaşçının havasını, onun ruhsal
durumunu benimsemektir. Üzülüp yakınmak ve bunun için geçerli nedenlerin
bulunduğuna inanmak, hep birilerinin bize bir şeyler yaptığını düşünmek,
yararsız şeylerdir. Kimsenin kimseye hiçbir şey yaptığı yoktur; hele bir savaşçıysa
asla.
*Savaşçı, bir avcıdır. O her şeyi hesaplar. Bu denetimdir.
Hesaplaması bitti mi, eyleme geçer. Kapıp koyverir. Bu, kendini bırakmadır. Bir
savaşçı, rüzgarın önüne kattığı yaprak değildir. Kimse itip kakamaz onu; kimse
kendisine ya da sağduyusuna karşın bir şeyler yaptıramaz ona. Bir savaşçı
yaşamını sürdürmeye kuruludur, ve olası en iyi biçimde sürdürür yaşamını.
*Bir savaşçı yalnızca bir insandır, alçakgönüllü bir insan.
Ölümünün planlarını değiştirmez o. Ama, muazzam meşakkatler çekerek erk
biriktiren kusursuz tini, onun ölümünü bir an boyunca, erkini son kez anımsayıp
sevinçle coşabildiği uzunlukta bir an boyunca tutmaya kesinlikle yeter.
Diyebiliriz ki, tini kusursuz olanlara ölümün bir jestidir bu.
*Kişinin nasıl yetiştirilmiş olduğunun bir önemi yoktur.
İnsanın bir şeyi yapma biçimini belirleyen, kişisel erkidir. Bir insan yalnızca
kişisel erkinin bir toplamıdır, ve bu toplam onun nasıl yaşayacağını ve nasıl
öleceğini belirler.
*Kişisel erk bir duygudur. Şanslı olmak gibi bir şey. Ya da
bir hava, ruhsal durum. Kişisel erk, insanın bir yaşam boyu süren mücadeleyle
kazandığı şeydir.
*Bir savaşçı ne yaptığını biliyormuş gibi davranır, aslında
hiçbir şey bildiği yoktur onun.
*Bir savaşçı yapmış olduğu hiçbir şey yüzünden pişmanlık
duymaz, çünkü kişinin edimlerini kaba, çirkin, ya da kötü diye ayırması,
kendine yersiz bir önem atfetmesi anlamına gelir.
İşin püf noktası, kişinin neyi önemsediğidir. Kendimizi
perişan kılan da, güçlü kılan da biziz. Ve her ikisi için harcanan çaba
eşittir.
*Doğduğumuzdan bu yana, insanlar bize dünyanın filanca
filanca şekilde, falanca falanca biçimde olduğunu anlatıp durur, ve doğal
olarak bizim de dünyayı onların anlattığı şekilde kabullenmekten başka
seçeneğimiz kalmaz.
E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
kitap özeti, kitap,yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, kitap oku, bedava kitap