Dersim; Kürtlerle, Zazalarla, Alevilikle ilgili etno-dinsel ve kültürel tasniflere sığmayan kendine mahsus bir dünya. Dilşa Deniz, Dersim'e eğilen ilk antropolojik çalışmaya dayanan kitabında, bu dünyaya davet ediyor okuru.
Dilşa Deniz, Dersim'le ilgili yüceltici ve karalayıcı efsanelerin perdesini kaldırıp gerçek inanç dünyasına ve gerçek efsanelere eğiliyor. Deniz'le Yol/Rê: Dersim İnanç Sembolizmi adlı kitabını konuştuk.
-Dersim'in çoklu tanımlara haiz, 'ütopik ve oldukça ideoloji yüklü bir coğrafya olarak' olarak ele alındığı vurgulanıyor kitapta. Dolayısıyla geniş perdede antropolojik bir çalışma olmasından hareketle 'kültürel bir anlamlılık alanı' olarak baktığınızı imlediğiniz Dersim'i nasıl anlatmayı amaçladınız?
- Dersim klasik anlamda bir toprak parçasının sınırladığı bir alan olarak tanımlanabilir. Ancak Dersim olarak bahsedilen bu çerçevenin içi herkes için aynı anlama gelmemektedir. Bahsedilen belli bir coğrafik alandan öte, o alan içinde yaşayanların politik yapılarıdır. Dolayısıyla, sağ ve solun algısı ile sol içindeki farklı örgütlenmeler için de farklıdır. Dersim algısında sağın algısı, topyekûn olumsuz ve uzak durulması gereken, Türkiye haritası içinde 'katlanılan' bir alan olarak kurulan ve çözüm olarak bir tür görmezden gelinen bir alan/kitledir. Daha da uç söylem ve istemler mevcuttur. Bu nedenle bu coğrafya ve onun insanına ilişkin, günümüze dek devam eden, zaman zaman açık ancak çoğunlukla gizli ve sürekli bir ayrımcılık işler. Solda ise başka bir durum mevcuttur. Solun değişik anlayışları, Dersimi, Dersimliyi kendileri gibi düşünen ya da düşünmesi gereken bir alan/kitle olarak tasarımlarlar. Kurgularındaki Dersimli tiplemesine uymayan yani onlardan farklı düşünen/onlarla aynı sol anlayışı paylaşmayanlarla karşılaştıklarında, söylemleri sertleşmekte ve bir tür suçlamaya dönüşebilmektedir. Dolayısıyla Dersim dendiğinde aslında bahsedilen, orayla olan ideolojik algılarının yarattığı idealdir. Bu yüzden de kurgusaldır ve topyekûn bir genellemeye dayalıdır. Bu nedenle kendi gerçeğinden oldukça uzak ütopik ve dolayısıyla ideolojik bir coğrafik/sosyal alandır. Bahsedilen Dersim, Dersim'in birebir gerçeği değildir. Benim burada yapmaya çalıştığım ise tüm bu ideolojik kurguların ötelediği, bir tür halı altına süpürülen ama aslında gerçek doku olan kısımdır. Dersim'i Dersim yapan bu 'esas'a temas etmek, eşmek; buradan gördüklerimi anlamak ve anlayabildiğim kadarıyla anlatmaktır. Bu yüzden Dersim'i bir 'anlamlılık alanı' olarak tanımladım. 'Anlamlılık alanı' esas olan dokunun okur-yazarlığı ile okunan ve anlamlanan sembolik sistemdir. Yani sembollerin, o toplumun bireylerince ortak bir anlam içinde anlaşılmasıdır. Anlamlılık alanının esasını ise Dersim'in kültürel dokusu ve bu dokuya temel olan inanç sistemi oluşturmakta. Temas ettiğim bu doku. Bu sistem, yukarıda değindiğim gibi, etrafı onu ötekileştiren merkezi güç ve onun temsil ettiği etnik ve dinsel baskı ile çerçevelenmiştir. Ancak bana göre en önemli ve etkili baskı, bu topluma ve inanca kendi çocukları üzerinden yönlendirilen baskıydı. İşte kırgınlığı buradan kaynaklanmaktadır. Sahip oldukları, varlıklarını, kişilik ve kimliklerini oluşturdukları o tabanın, ayaklarının altından çekilme işinin önemli bir kısmı çocuklarına yaptırıldı. İşte burada kendi çocuklarına karşı savaşamadılar ve kırgın bir suskunluk içinde beklemeye başladılar. Bunun nasıl olduğu kitapta paylaşılmıştır.
'Dersimliler neden genellikle muhalif ve özellikle de sol muhalefette'
- Neler deşildi bu antropolojik kazıda yakın ve uzak tarihte?
- Söylediğiniz gibi bir tür kültürel bir kazı yapıldı. Öncelikle toplumsal yapının temelleri olan aşiret yapısı, ocaklık sistemi, kirvelik ve musahiplik olarak şekillenen kurgusal akrabalıkla güçlendirilen toplumsalın dört temel kurumu üzerinden ana yapı anlatıldı. Onların ayrıksı görünümlerine rağmen, interaktif ilişkileri ile şekillenen ve güçlenen sosyal yapı üzerinden, bu kurumların işlevsel içeriklerini temsilen, inanç sisteminin sembolleri anlatıldı. Akabinde Dersim'deki kutsal içeriğin görünen önemli sembolleri olan kutsal mekânlar ve bunların aktarımını taşıyan mitik öyküler ve bu öykülerin yapıbozuma uğratılarak, sistem içindeki işlevleri ve anlamları tartışıldı. Bunların sonucunda da bütün bu sistemin ve sistemi taşıyan kurumların bina edildiği 'kutsal'ın Dersim kimliği ve kişiliğini nasıl şekillendirdiği tartışıldı. Yani politik muhalefetin, politik 'suçların' yüksek oranına rağmen, adli suç oranındaki düşüklüğün bağlı olduğu o kimlik ve kişilik ilişkisi tartışıldı. Dersimlilerin neden genellikle muhalif ve özellikle de sol muhalefette yer aldıklarına dair, bu çalışmanın beni götürdüğü cevabı tartıştım.
- Çalışmada inanç içindeki kişilere Baba/Bawa, Hz. gibi unvanların kullanılmadığını belirtiyorsunuz girişte. Nedenini burada da dillendirir misiniz? Ayrıca Temel Kavramlar bölümünde de bir okuma sözlüğü görüyoruz. Bunu da anlatır mısınız?
- Bu tür kavramlar, bu inanç içinde temelde kullanılmazlar. Kutsal varlıklardan tanrıdan yakınındaki bir varlık gibi, isimleriyle hitap edilirdi. Hâlâ da yaşlı insanlar buna uyarlar. Xwadê'ye Xızır'a, Dızgun ve Mızur'a bawa, hazret gibi değil, başına 'ya' koyarak onlara seslenirlerdi: 'ya Xızır, ya Dızgun' gibi. Keza ocak büyüklerine de bizzat isimleriyle hitap edilirdi, Bamasur, Kurêş, Dewrêşgewr gibi. Günlük kullanımda ise sadece isimleriyle hitap edilir. Ancak son yıllarda özellikle kentlerdeki cemevleri üzerinden bu yaklaşıma müdahale edilmektedir. Mümkün olduğunca çok Arapça unvan, sembol, hikâye bu inanç söyleminin içine boca edilmektedir. Bana göre bu öyle rastgele yapılan bir şey değil, aksine bir tür postmodern bir müdahaledir. Müdahalelerin varlığı çok eski tarihlere giderse de bugün değişik bir form kullanılmaktadır. Halkın Rê/Raa olarak tanımladığı inanç, dışarıdan ısrarla genel bir Alevilik söylemi içinde tanımlanarak, özellikle Bektaşilikle harmanlanarak, oradan da hızla suni İslam söylemine yaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Çünkü bu toplumsal yapının temel ekseninin inanç olduğu, inancın da yapısal olarak soya dayalı ocaklık sistemi ile seyitliğe dayalı olduğu biliniyor. Bu da sistemin kendi iç savunma mekanizmasını gösterir ki dışarıdan müdahaleyi büyük ölçüde engellemektedir. Bu yüzden, sisteme içeriden, seyitlerin pirlikleri dedeliğe çevrilerek hızla yapıya müdahale edilmektedir. Dedelik yapısal olarak pirlik sisteminden farklıdır. Sisteme müdahale tam da buradan başlatılmaktadır. Pirler hızla dedeleştiriliyorlar. Bu da haliyle sistemin çözülüşünü, arkasından da başka bir şeye dönüşmesini sağlayacaktır. Yeni kavramlarla ilgili olarak da bunlar çalışma sırasında karşılaşılan ve tanımlayacak kavramsal formları olmayan olguların tanımlanması için üretildi. Yığımsembolizm, anlamyığım ve kontrast iletim veya ters iletim olarak üç adet. Yığımsembolizm ana bir sembol üzerinde konumlanan, bağımsız anlamları olup aynı zamanda ana sembolün anlamının da parçasını oluşturan sembolik durumu ifade eder. Anlamyığım ise bir sembol üzerinden birden fazla anlamın yığımını tanımlamaktadır. Bu anlamlar gerektiğinde bağımsız olarak kullanılabilmektedirler. Kontrast iletimde ise anlatılanın tam aksini, bir sembolik söylem üzerinden gizli ve baskın olarak anlatımını tanımlar. Bunlar Dersim kültür kodeksinde önemli karakteristikler olarak karşımıza çıkan durumlardır ve bu durumları tanımlayabilmek için çalışma esnasında tarafımdan üretildiler.
'Dersimliler ya ateizme ya da Sünni İslama zorlandı'
- Yoğun bir sembolizm içerdiğini imlediğiniz Dersim inancı veya Dersimlilerin inanç yorumu tam olarak ne demektir?
- Dersim halkı kendi inancından bahsederken ona Rê/Raa yani Yol diye bahseder. Bizim Yol'umuz, Rêya me (Kurmanci) ya da Raa ma (Kurmancki) gibi. Bu inancın kitlesine de Kurmanc derler. Kurmanclık, Yahudilik gibi hem etnisiteye hem de inanca atıfta bulunur. Bu nedenle soya dayalı ve dışarıdan dahiliyete kapalıdır. İnanç içinde ikrar denilen pirlik/ taliplik ilişkisi ile birinciler inanç hizmeti veren kutsal sınıf, ikincileri hizmet alan normal sınıf olarak tanımlanabilir. Birinciler de aynı zamanda kendi içinde hizmet alan sınıftır; yani hem pir hem de taliptirler. Bu hizmet verenler ve alanlar, Ocaklar (ki kutsiyet etiketli aşiretler olarak sayıları yaklaşık on kadardır) ile altmış ile yüz arasında olduğu söylenen aşiretlerden oluşan bir toplumdur. Burada, seyit ocaklarının babadan oğula kan yoluyla devredilen bir pirlik/ raywerlik yetkeleri vardır. Bu ocaklar, hem tüm bu seyit ocaklarına, hem de diğer tüm aşiretlere inanç içinde hizmet verirler. Dersim sisteminde herkesin bir piri mutlaka vardır. Sistem içinde kimin hangi ocağın/ aşiretin piri veya talibi olduğu, soya dayalı ve dışarıdan dahiliyete kapalı olarak sistem içinde bellidir ve değişmezdir. Seyit ocakları, tüm hukuksal, sosyal ve güvenlik sistemini kutsiyet çerçevesinde yürütürler. Toplumsal tüm mekanizmanın işletilmesi ve interaktif olarak güncellenmesi bir süreklilik olarak sürdürülmekte ve bu, inanç üzerinden yapılmaktadır. Herkes inanç içinde pirlik ve taliplik ilişkisi ile konumlanıp, Rê/Raa/Yol kuralları çerçevesinde hak ve sorumluluklarla donatılmaktadır. Bunlara ek olarak, bu ikrar tanımı içinde musahiplik ve kirvelik de işler. Kutsiyet ve kutsiyetin gizil güç inancı, içten gözetilmişlik sistemi ile bireyler sosyalleşmekte ve sistem içinde gerçek kişiler olarak konumlanmaktadırlar. Bütün bunların içinde toparlandığı sistem inanç sistemidir. Kültürler sembolik sistemlerdir ve dolayısıyla Dersim kültürü de elbette sembolik bir sistemdir. Burada benim yaptığım ise esas olarak inanç sisteminin sembolleri üzerinden yürümektir. Dersim sisteminde, inancın uzun yıllar yasaklandığı, inancın pratikte uygulanmasının engellendiği, bireylerin oraya buraya dağılmak durumunda bırakıldıkları, yani genç kuşakların bu okur-yazarlık olanağından koparıldıkları bir sistemden bahsediyorsak, çok başka bir durum ortaya çıkıyor.
Dersimliler ya zorunlu bir tür ateizme ya da Sünni İslama zorlandı. Onlar da ateizme benzer bir durumu tercih ettiler. Ama her iki durumda da kendi kültürel okur-yazarlığını büyük ölçüde yitirdiler. Çünkü kitabın tamamı okununca, kültürel sistemin ana lokomotifinin Dersim sisteminde inanç olduğu çok net olarak görülecektir. Bu, aslında tüm merkezkaç toplulukların karakteristiğidir. İnanç bu anlamda 'biz'i kuran, koruyan ve kollayan olarak devreye girer. Dersim sistemi de böyledir. Dolayısıyla ben burada iki şey yaptım: Birincisi bu okur-yazarlığı yitiren kuşaklara bir miktar durumu anlattım; ikincisi ise günlük bir okur-yazarlık ilişkisinden öte antropolojik bir okuma da yaptım. Dolayısıyla burada, uzun yıllar yasaklanmış bir inancın tanımını, nasıl uygulandığını, nasıl bir işleve sahip olduğunu ve baskı altında nasıl bir ayakta kalma stratejisi 'hem kendisi hem de kitlesi için- ürettiğini anlatırken; öte taraftan da onun toplumsal sistem açısından hayati konumunu, ona yapılan bir müdahalenin esas olarak tüm kültürel sistemin bütününe etkisini göstermeye çalıştım.
- Dersim'deki kültür/inanç/toplum sarmalında yeşeren 'direngen' olduklarını ifade ettiğiniz ideolojik ve toplumsal doku ve sembolleri nelerdir?
- Bu sembolik dokuda öne çıkanları, günlük pratikte çok önemli olan Xwadê, Xızır, Dızgun ve Mızur olarak söylenebilir. Xwadê/Heq tanrı anlamına gelen en üstün kutsiyet formudur. Dızgun (bir dağ), Mızur (Munzur nehrinin doğduğu yer) ikisi de mitik öykülerle sır oldukları belirtilen genç çobanlardır. Bunlar Dersim inanç sisteminde iki temel antropomorfize semboldür. Bunların haricinde 'ikrar' adı verilen pirlik taliplik, kirvelik ve musahiplik ilişkileri, bu sistemdeki tüm ocak sahipleri sembolik varlıklar ve pratikler olarak önem kazanırlar. Bunların haricinde bir dizi sembolle bunların anlamları ve işlevleri baskınlaştırılır. İşte kitapta, bu alt sembolik okumalarla desteklenen toplumsal bütüne ait inanç içindeki semboller anlatılmaktadır.
'Dersimli, kendisiyle vatanın bir kopyasını yanında taşır'
- 'Kopyalanmış vatan' başlıklı bölümde de bir Dersimli'nin olmaz da olmazlarını okuyoruz. Bir Dersimli için vatan nedir?
- Dersimlinin vatan olarak Dersim algısı, yine kitap içinde tartışıldığı şekliyle sürekli bir güvenlik ilişkisi üzerinde temellenmektedir. Aslında Dersimdeki bütün yapı da bu güvenlik algısı üzerinde şekillenmektedir. Dersim'in etrafını kuşatan -etnik, dinsel ve dilsel- ötekilik ile, bu ötekilik üzerinden yaşadığı güvenlik algısı nedeniyle, Dersim'de yapısal olarak buna uyumlu bir sistem gelişmiştir. Bu nedenle Dersim, Dersimlinin güvenlik alanıdır. Dersimliye bu güvenlik ortamını sağlayan bu topraklar, onun burayla olan ilişkisinde temel bir sembole dönüşür. Bu anlamıyla aşiret yapısı da buna uygun olarak şekillenmiştir.
Gerektiğinde parçalara ayrılıp hızla mobilize olur ve daha sonra kendi mekânına geri döner ve yeniden birleşir. İnanç da öyledir. Bir Dersimli, elli yıl inanç hizmeti almasa da onun inanç ilişkisi kopmaz. Bir gün piri dönüp geldiğinde hiç ara verilmemiş gibi kaldığı yerden devam eder. Aşirete dayalı akrabalığı da böyledir. İkrara dayalı kirvelik ve musahiplik ilişkisi de. Esas olarak Kurmancılık ilişkisi üzerinden tüm Dersimlilerin ilişkisi de böyledir. Dünyanın neresinde olursa olsun sadece bir Dersimli, korkmadan tanımadığı bir Dersimliyi evine davet eder ve ağırlar. İşte bütün bunların içinde harmanlandığı doku Dersimdir.
Dersim, bu anlamda bir 'güvenlik' alanıdır kendileri için. Bu yüzden zorunluluk durumunda başka yerlere kayar, ama her defasında geri Dersim'e, o güveni sağlayan alanına geri döner. İşte Dersimlinin vatan algısı budur. Eninde sonunda kucağına döneceği bir ortamdır. Çünkü gerçek anlamda kendisini burada güvende hisseder. Dolayısıyla yine zorunluluklar nedeniyle savrulduğu dünyanın herhangi bir yerindeki Dersimli, kafasında bu vatan algısının bir kopyasını da götürür. Orada ne kadar uzun kalırsa kalsın, bir gün Dersim'e gelir o topraklarla temasını kurar ve vatanıyla ilişkisini günceller. Geriye de bu güncellenmiş vatansal ilişkiyle döner. Yani kendisiyle vatanın bir kopyasını yanında taşır.
E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
kitap özeti, kitap,yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, kitap oku, bedava kitap