Translate

İzleyiciler

2 Eylül 2015 Çarşamba

Nilüfer Kuyaş'tan “Karasevda Kitabı”

[Haber görseli]Nilüfer Kuyaş'tan “Karasevda Kitabı”
'Hasta değil, hayata yanığız!'
Kendinizi, sevdiğiniz birini kaybetmiş kadar yalnız mı hissediyorsunuz, dünyada kalan son insanmışsınız gibi? Bazen akıl almaz bir coşkuyla köpürüp kanatlanıyor mu ruhunuz ya da hüzünden zevk almaya mı başladınız? Meraklanmayın. Melankoliye kapıldınız. Hastalık değil. Olağan insanlık hali. Karasevdaya tutuldunuz. İlle âşık olmanız gerekmiyor, doğuştan âşıksınız çünkü. Melankoli bir hastalık mı yoksa bir güzelduyu mu? İnsan hüzünlenmeyi arzular mı? Sınırı belirsiz, kapısız penceresiz bu karasevda ülkesine herkes girebilir mi yoksa hepimiz başından beri "içeride" miyiz? ”Karasevda Kitabı” tüm bu sorulara odaklanan, yanıtlarını geçmişten günümüze vermeye uğraşan bir çalışma, bir melankoli güzellemesi. Nilüfer Kuyaş'la “Karasevda Kitabı”nı konuştuk.
- Her şey nasıl başladı?
- İçimdeki melankolik özneyi anlamak isteğiyle.
- Senin deyişinle neden “deli bir iştahla” yazdın, motivasyonun neydi? 
- Karasevda Kitabı'nı deli bir iştahla yazdım çünkü melankoli insanın hayatı çok sevmesinden ileri gelen bir ruh köpürmesi. Aristoteles bile böyle tanımlıyor melankoliyi, daha antik çağda. Melankolide deli, coşkulu, aynı zamanda gölgeli bir yan var. Melankoliyi insanın gölge tarafı diye tanımlıyorum ben de. Bir karaltı, bir "koyultu". Kitabı yazarken icat ettim bu koyultu sözcüğünü. "Işıltı"yla kardeş. Biri olmazsa öteki de olmaz. Evrendeki kara madde gibi biraz. Karanlık olmadan ışık da olmuyor. Melankoli karanlık tarafımız, bir de aydınlık tarafımız var. İkisi dengedeyse hayatın tam tadını çıkartıyoruz. Biri fazla ağır basarsa manik depresif oluyoruz. Kitabın pratik mesajı da bu: Melankolinizle tanışın, dost olun, oynayın, sizi yaratıcılığa ve farkındalığa taşısın, böylece depresyondan uzak durursunuz.

19 Ağustos 2015 Çarşamba

Josephine Tey'den “Zamanın Kızı”


[Haber görseli]Josephine Tey'den “Zamanın Kızı”
'Tarih Palavradır!'
Zamanın Kızı, ilk baskısını 1951 yılında yapmış ve yazarı Josephine Tey’in dedektif kahramanı Alan Grant’ın maceralarını anlattığı beşinci kitabı.
Josephine Tey’in asıl ismi Elizabeth Mackintosh, 1896 -bazı kaynaklara göre 1897- yılında doğmuş, roman ve oyun yazarı. Çoğunlukla romanlarında Josephine Tey oyunlarında ise Gordon Daviot takma adını kullanıyor. Tey, gazeteciler, fotoğrafçılar ve söyleşilerden kaçınan biri olduğundan hakkında bilinenler daha çok arkadaş çevresinden öğrenilenlerle sınırlı.
Zamanın Kızı’nın kahramanın Alan Grant adlı bir Scotland Yard dedektifi. Grant ilk defa 1929 yılında Kuyruktaki Adam (The Man in the Queue) romanında ortaya çıkıyor. Bu ilk kitap, polisiye kurgu açısından da ilginç çünkü cinayet bir tiyatro kuyruğunda, yani herkesin gözü önünde işleniyor. Zamanın Kızı, yukarıda da belirttiğim gibi Tey’in, Alan Grant’in maceralarını anlattığı serinin beşinci kitabı. Serinin diğer kitapları ise şunlar: 1936’da A Shilling for Candles (Bir Şilinlik Mumlar- bu eser aynı zamanda Alfred Hitchcock’un Yound and Innocent (Genç ve Masum) filmi için de esin kaynağı oluyor.) 1950’de Aşka ve Bilgeliğe Dair (To Love and Be Wise) ve 1952’de Şarkı Söyleyen Kumlar (The Singing Sands).
Zamanın Kızı’nı polisiye edebiyat tarihi açısından önemli kılan unsurlardan biri Tüm Zamanların En İyi Yüz Polisiye Romanı arasında ilk sırayı alması. Bu seçimi yapanlar ise İngiltere merkezli Polisiye Yazarları Birliği. Birlik 1953'te John Creasey tarafından kurulmuş ve şu anda yaklaşık yedi yüz üyesi bulunmakta. Birlik yazarları bu seçimi 1990'da yapıyor. Benzer bir girişim beş yıl sonra Amerikan Polisiye Yazarlar Birliği tarafından yapılıyor ve oranın birincisi Sir Arthur Conan Doyle ve Sherlock Holmes. Her halükârda kazanan İngilizler.
TARİH VE GERÇEKLİK İLİŞKİSİNİN SORGULANIŞI

11 Temmuz 2015 Cumartesi

Fantastik Orta Dünya (fantastic middle earth) Fantastik Edebiyat Bilim Kurgu: “Edebiyatın İzinde: Fantastik ve Bilimkurgu”

Fantastik Orta Dünya (fantastic middle earth) Fantastik Edebiyat Bilim Kurgu: “Edebiyatın İzinde: Fantastik ve Bilimkurgu”: Gerçeklikten sakınınız! 2013’te, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde “Türkçe Edebiyatın Hayalperver Çocuğu: Fantastik ve Bilimkurgu Edebiy...[Haber görseli] Fantezi Dünyası - Fantastik Resimler - Fantastic Pictures * Orta Dünya,Bilimkurgu,Mitoloji ** Science Fiction - Middle-earth

Chuck Palahniuk'tan “Bir Haz Markası-Beautiful You”


Chuck Palahniuk'tan “Bir Haz Markası-Beautiful You”
Şefkatsiz bir seks mi, vasat bir sevgi mi?
Fetişleştirilen haz duygusunun peşinde koşan yüz binlerce kadın. Öfkeli erkekler, aşkın ötesinde zevklerin peşinde bir adam ve genç bir kadın. Absürd bir dünyada kadının iç sesine çığlık attıran usta yazar Chuck Palahniuk. “Bir Haz Markası-Beautiful You”, cinselliği altüst eden kurgusuyla okuru kara bir ütopyaya davet ediyor.
Penny Harrigan küçük bir kasabada büyümüş. Üniversitede cinsiyet sosyolojisi okuyup daha sonra da iki yıl hukuk eğitimi almış. Üniversite bitince hayallerinin şehri New York’ta Broome and Brillstein’da stajyer olarak çalışmaya başlamış. Buraya kadar her şey normal. Penny, örneklerine sıkça rastladığımız bir şekilde stajyer eğitimini sürdürüyor. Kahve taşıma, sandalye bulma, getir götür işleri, azarlanma, aşağılanma ve ötesi… 
Penny’nin hayatı o getir götürlerden birinde sakarlığı tutup tepsiyle birlikte dünyanın en zengin adamlarından birinin önüne düşünce değişiyor. Cornelius Linus Maxwell, Penny’yi hemen o akşam yemeğe davet ediyor ve bizim Nebraskalı kızımız için olağan dışı günler başlıyor çünkü hemen ertesi gün gazetelerde haberlerini görüyor. “Gıcık’ın Külkedisi!” Neden böyle diyorlar peki? Penny, Max’le karşılaştırılamayacak kadar yoksul. Küçücük evini iki kız arkadaşıyla paylaşıyor, zorlukla geçiniyor. Günümüzün standartlarına göre kilosu fazla ve görece çok da güzel değil. Tırnak içindeki standartların altında görünüşü, parası ve statüsü var. Bu da onu sevgilisinin yanında Külkedisi’ne dönüştürüyor.
Aslında o masal, paranın “en temiz” hayallerinden birini kurduruyordu tüm genç kızlara. Zavallı Külkedisi’ni üvey

Ali Deniz Uslu'nun yeni kitabı 'Karganın Duyduğu'


[Haber görseli]Karganın Duyduğu acı bir farkındalık, vazgeçiş ve yoldan çıkma kitabı. İçsel olduğu kadar tümevaran, teşhis koyan ama şifayı vermeyen türden. Çünkü zehir ile panzehiri ayıranın doz olduğunu bilenler için. Yazar Ali Deniz Uslu gündelik hayatın ve sistemin uyuşturduğu şehirlilerin kurulu düzenlerinde bir delik açmayı deniyor. Şiir, düz yazı, aforizma ve sayıklamalarla ilerleyen kitapta farklı anlatım biçimleri dans ediyor. Rahatsız ve tedirgin edici ama samimi bir üslup ile yapıyor bunu Uslu. Karganın Duyduğu yedi bölüm ile okuyucu karşılıyor. Her bölüm sanatçı Volkan Diyaroğlu’nun eserleriyle açılıyor.

10 Haziran 2015 Çarşamba

Doctor Who öyküleri


[Haber görseli]On bir yazardan Doctor Who öyküleri
Doktor yeni maceralarla kütüphanenizde
Doctor Who’nun sadık izleyicileri Whovian’ları -kendilerine bu şekilde hitap ediyorlar- kısa bir süre bekletip yüzümü dizi hakkında fazla bilgisi olmayanlara dönmek istiyorum.
Guinness Rekorlar Kitabı’na “En uzun süren televizyon dizisi” olarak girmeyi başarmış, Kasım 2013’te ise ellinci bölümü tüm dünyada aynı anda yayınlanmış efsanevi bir İngiliz dizisi DoctorWho.
Öyle efsaneleşmiştir ki dizinin en önemli karakterlerinden TARDIS -Türkçe açılımı, uzaydaki zaman ve izafi boyut- isimli zaman makinesi popüler kültürün önemli parçalarından biri olmuştur. Bir kulübeye gibi görünür ama aslında içinde uyuma, inziva ve kontrol odalarının, büyük bir kütüphanenin olduğu kocaman bir dünyadır. Söze başlarken TARDIS için “karakter” dememin sebebi ise kendisinin bir zekâsı ve kişiliği olmasından geliyor. “İngiltere’de insanlar, içi dışından büyük görünen herhangi bir şeyi anlatmak istediklerinde ‘TARDIS gibi’ derler” diyerek gündelik yaşamda olduğu yerin de altını çizmiş olayım.
Konuyu dağıtmadan biraz geri saralım ve dizinin ne anlattığına dair bir çerçeve çizelim: Dizi, Doktor olarak bilinen, dünyaya ve dünyalılara karşı duyduğu bir sempati nedeniyle evrenin hep bu kısmında takılan, türünün son temsilcisi olan bir zaman lordunun maceralarını anlatır. Doktor ve arkadaşları TARDIS ile zamanda ve evrende yolculuk yapar, türlü maceralara girer ve dünyayı yok etmeye

Tehdit Vektörü


[Haber görseli]Tehdit Vektörü’nde okurlar, Kampüs isimli gizli örgütle birlikte Amerikan istihbarat dünyasının düşmanlarına karşı verdiği savaşa, bilgisayar korsanlarının akıllara durgunluk verecek siber faaliyetlerine, göklerde F16’ların nefes kesen mücadelelerine tanıklık ediyor.

Bu arada, Oval Ofis’e dönen Başkan Jack Ryan’ın aklına ve cesaretine her zamankinden fazla ihtiyaç var. Ülke içi siyaset ve ekonomik güçlükler, Çin’deki iktidarı bir felaketin eşiğine sürüklemiş durumda. Üstelik güçlerine güç katmayı isteyenler, uzun zamandır arzu ettikleri Tayvan’a saldırma fırsatını da değerlendirmeye kararlılar. Bunu yaparken ada halkını Çin’in yağmasından koruyan Amerika’ya da saldırmaya hazırlar.
Bu kez, iki büyük güç nihai yüzleşmeye her zamankinden fazla yaklaştığında, Başkan Ryan elinde kalan son çılgın koz olan Kampüs’ü kullanmak zorunda. Ne var ki, dünya savaşın yıkımına uğramadan evvel, sırları ortaya dökülmek üzere olan örgüt üyeleri mücadeleye girme fırsatı bulabilecekler mi?
Tehdit Vektörü’nde, okurun sayfaları elinde olmadan çevireceği, hatta uykusunda bile çevirmeyi sürdüreceği bir macerayla, Tom Clancy askeri olaylar ve uluslararası entrikalar konusuna ne kadar hâkim olduğunu ispatlıyor.

592 sayfalık kitap, Mayıs ayından itibaren tüm kitabevlerinde satışa sunuldu.

Tom Clancy kimdir?

Lütfiye Pekcan'ın ilk romanı '3 Kadın 1 Ölüm 1 Sır'


[Haber görseli]3 Kadın 1 Ölüm 1 Sır, Yasemin, Zeynep ve Didem’in hayatın tüm acımasızlığına karşı verdiği sıkı bir mücadele.
Aşk, evlilik, aldatma, entrika, cinayet ve sırlarla dolu bu mücadele, sadece Yasemin, Zeynep ve Didem’in değil, milyonlarca kadının bu coğrafyada var olma çabası.
Lütfiye Pekcan romanıyla milyonlarca kadının mutluluğu arama ve varolma savaşına pencere

“Kör Topal Giden Bilim”


ALiYE YÜCEL
ENGELOJİ 
Engellilik maalesef yanlış biliniyor, engelliler yanlış tanınıyor... Engeloji, bunu doğru anlatma amacıyla yazılmış bir kitap...
Kitap engelli ve engelsiz herkese sesleniyor. Bu nedenle konuları araştırılarak, özenle ve günceli yakalayarak seçilmiş... Kitapta okuyacağınız metinler Aliye Yücel'in 2011 ile 2014 yılları arasında blogunda yayınlanan yazılardan oluşuyor.

Jeffrey Eugenides'in romanı "Middlesex"


[Haber görseli]Jeffrey Eugenides'in romanı "Middlesex"
Bir genin destansı dile gelişi
Sonda söylenmesi gerekeni en başta söyleyip; Middlesex'in, okuru kendine davet eden, dahası, farklılığıyla kendini okumaya zorlayan bir roman olduğunu söylemeliyim. İlk cümlesi bile genel şartlarda korkutucu olabilecek altı yüz sayfalık bir romanın dünyasına oldukça merak uyandıran, davetkâr bir giriş niteliğinde: "Ben iki kez doğdum..."
2003 Pulitzer Edebiyat Ödülü sahibi Jeffrey Eugenides'in, kendisine ödülü getiren romanı Middlesex, işte böyle bir cümleyle açılıyor. Bu iki kez doğuşun ne demek olduğuna ve hangi

20 Nisan 2015 Pazartesi

Çöp Adada Küçük Bir Denizkızı – Vagelis İliopulos



cop-Adada-Kucuk-Bir-Denizkizi

Çevremizin Öyküsü, çocukları gezegenimizin büyük sorunlarıyla ilgili bilgilendirerek onların bugünün ve yarının çevre bilincine sahip, doğa dostu bireyler olmalarına katkı sunmayı amaçlayan bir kitap dizisidir. Her kitap, önemli bir çevre sorununu bir öykü ve pedagojik tasarıma sahip etkinliklerle birlikte ele alıyor. Öyküler ve etkinlikler

Alerjiye Son – Barbara Hendel




Alerjiye-Son

Son yıllarda alerjilerin çok yayıldığını, arttığını hepimiz görüyor ve daha da önemlisi doğrudan yaşıyoruz. Bilindik tıbbın bu hastalıkları tedavi yöntemi semptomların baskılanmasından öteye gitmemektedir. Ama bu durumda da giderek daha çok hasta yan etkiler nedeniyle bu tedavi yöntemlerinden uzaklaşmakta ve alerjiye son vermek için

Küçük Siyah Yas Kitabı – Nil Gün



Kucuk-Siyah-Yas-Kitabi

Boşanma, terk edilme, ihanet ile gelen ayrılık…
Sevdiklerinizi kalp krizi, kaza, cinayet, intihar gibi ani ölümlerle kaybetmek…
Sevdiğinizin veya kendinizin başına kazayla, hastalıkla gelen uzuv ya da işlevsellik kaybı…

Yeniden Sevmek – Seryal Dinçer




Yeniden-Sevmek

Kendimizi tanımadan ne doğru bir ilişkiyi kendimize çekebiliriz, ne de doğru bile olsa bir ilişkiyi elimizde tutabiliriz. Astroloji kendini tanıma yolunda binlerce yıldır insanlığa hizmet eden çok değerli bir öğretidir. Gerçek

Susanna Kearsley – Kış Denizi E-Kitap İndir

 Susanna Kearsley – Kış Denizi E-Kitap İndir

Tarih bir yazarın sayfalarında tekrar canlanıyor… 1708 baharında, I. James yanlısı Fransız ve İskoçlardan oluşan bir işgalci ordusu, sürgün edilmiş James Stewart’ı tahtı geri alması için ülkeye getirmeyi neredeyse başarmıştı.Günümüzde bir yazar olan Carrie McClelland ise bu hikâyeyi bir sonraki çok satan romanı yapmayı düşünüyordu. Slains Kalesi’nin gölgesine yerleşerek, kendi soyundan olan bir kadın kahraman yaratıp yazmaya başladı.

Ancak romanının kurgudan çok gerçek olduğunu keşfettiğinde Carrie kalıtsal bir hafızayı tecrübe edip etmediğini düşünmeye başladı. Eğer bu gerçekse, Carrie yıllar önce yaşanan bu ihanetin perde arkasında yatanları bilen tek kişi olacaktı.
Ve bu bilgi onu neredeyse yok edecekti.

Sayfa Sayısı: 464
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe

E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap

‘Alice Harikalar Diyarında’ yeniden yayımlandı.


‘Alice’in 150 yıllık evrimi

‘Alice Harikalar Diyarında’ çizimleri İngiliz yazar ve ressam Anthony Browne tarafından yorumlanarak yeniden yayımlandı
Charles Lutwidge Dodgson’ın unutulmuz kitabı “Alice Harikalar Diyarında”, resimleri İngiliz çocuk kitapları yazarı ve ressam Anthony Browne tarafından yorumlanarak İngiltere’de yeniden yayımlandı. İlk yayımlanışının 150. yılı nedeniyle ortaya çıkarılan kitap, orijinal metnin üzerine Browne tarafından yapılan resimlerle hazırlandı.

Nermin Yıldırım'ın yeni romanı: "Unutma Dersleri"


Nermin Yıldırım'ın yeni romanı "Unutma Dersleri"; edebiytta da, sinemada da çok işlenen unutmak fikri üzerine kurulmuş bir hikâye. Romanı farklı bir yere koyan ise yazarın, anlattığı hikâyeyi psikolojik bir rotanın izleğinde götürüp, distopik sapaklara uğratması
Haber görseliNermin Yıldırım'ın yeni romanı: "Unutma Dersleri"
'Unutmak kolay (mı) demiştin?'
"Hafıza aslında eski, hem de çok daha eski bir dost, ama kimi zaman zalim bir hasma dönüşebiliyor." (Romandan)
Türkçeye Sil Baştan olarak çevrilen, orijinal adı ise Eternal Sunsihne of the Spotless Mind olan filmi duymayan, izlemeyen yok neredeyse. Hâlâ öyle mi bilmiyorum ama film bir dönem, özellikle de vizyona girdiği 2004'ten çok kısa bir süre sonra; tüm acılı âşıkların, hayattan yara almışların, yaşadığı berbat günleri unutmak isteyenlerin ulaşmak istedikleri nokta olmuştu. Çünkü filmde beraberliklerine dair tüm anıları sildirerek birbirlerinin hayatlarından çıkan ancak bu "ikinci hayat"larında da yolları bir şekilde dönüp dolaşıp kesişen bir çiftin hikâyesini anlatılıyordu. Bir aşk filmiydi izlediğimiz. Bir diğer yandan da kader kavramının incelikli sorgulanışından doğmuştu ancak takılınan nokta "hafıza sildirme", yani bir şekilde "unutmak" olmuştu.
Olmuştu çünkü bizim hem gücümüz hem de panzehirsiz zehrimiz olan hafıza ve ondan bir şekilde de olsa kurtulabilme fikri işlenişi ve yarattığı etkiyle gerçekten dikkate değerdi. Hal böyle olunca da aklına takılanlarla derdi olan ve bunları bir şekilde unutmak isteyen herkes, filmin müptelaları arasına girmişti. Film, biten her aşkın ardından kurulan masaların, dost sohbetlerinin vazgeçilmez mezesi arasına girdiğindeyse kabak tadı vermeye başladı. Filmle ilişkilerini tadında bırakanlar, bu söylediklerimi çok iyi anlar.
Az önce birkaç cümleyle de olsa bahsettiklerimden de anlaşılacağı gibi "unutmak" ya da

Ayhan Geçgin'in yeni romanı: “Uzun Yürüyüş”


Ayhan Geçgin kendine özgü dili ve dünyası ile dikkat çeken bir yazar. Onu “Kenarda” ile tanımıştık, ardından “Gençlik Düşü” ve “Son Adım” adını taşıyan romanları geldi. Şimdi ise “Uzun Yürüyüş”. Romanı, Sibel Oral değerlendirdi
Haber görseliYere abanan adımların dünyasında
Dante, “Büyük bir acı içinde bulunduğumuz zaman, yok olmayı vahşi bir zevkle düşünürüz,” diyor. Ayhan Geçgin’in son romanı Uzun Yürüyüş’ü okurken -daha doğrusu romanın kahramanının bazen arkasından bazen de yanından yürürken- birincil çabam onun yok olmayı bu denli istemesinin ardındaki nedenleri çözmeye, bunlar için kafa yormaya, her hareketi ve düşüncesinden bir ipucu yakalayıp içinde bulunduğu acıyı çözmeye çalışmak oldu. Evet, kendini bir şekilde yok etmeyi düşünen ve uzun bir yürüyüşe çıkan bir adamın roman boyunca, yürümesine, yol almasına tanık oluyoruz Geçgin’in metninde. Önce belirteyim; Uzun Yürüyüş okunup, sayfa sonunda biten ve rafa kaldırılacak bir metin değil. Bir kere okunan bir metin değil. Neden? Kendi adıma şöyle diyebilirim; ben okumadım, daha gün ağarmadan yola çıkan kahramanla birlikte son sayfaya kadar yürüdüm. Onu izledim. Bazen arkasından bakakaldım, bazen yetişmek için hızlandım, bazen de onunla yan yana yürüdüm. Bu yürüyüş sahiden uzun bir yürüyüştü ve varılacak somut bir varış noktası var mıydı yok muydu bilmiyordum. Geçgin, varacağı yeri yazarken biliyor muydu, pek fikrim yok, romanın kahramanının da yoktu. Ve somut olarak aslında vardığı bir yer de yok. Ve işin güzel yanı ise tüm bunların bir önemi yok. Çünkü bu yürüyüş kanaatimce insan olmanın bıkkınlığının üzerinden geçen, anlama ile anlamama duraklarında nefes kesen, varlığı sorgulayan, varoluşuyla saç saça, tırnak tırnağa geçen

Yalnızlaştırlmış bir dilin sesi: “Obabakoak”


Bernardo Atxaga, Baskça kaleme alıp İspanyolcaya da çevirdiği kitabı “Obabakoak”ta, gözlerden ırak bir Bask köyü olan Obaba’dan sesleniyor bize. Cem Tunçer'in değerlendirmesi..       
Haber görseliBernardo Atxaga'dan “Obabakoak”
Yalnızlaştırlmış bir dilin sesi
Baskça, herhangi bir dil ile akrabalığı ya da yakınlığı kanıtlanmamış izole bir dil. Günümüzde 600-700 bin kişiyi geçmeyen bir topluluk tarafından konuşulmakta. Hakim olduğu coğrafyalar gittikçe küçülen, kimi yerlerde ortadan kaybolan bu dil, günümüzden farklı olarak, tarihte yaşamın her alanında, baskın, kapsayıcı bir dil idi. Bu gerilemeye, ortadan kaybolmaya çeşitli unsurlar sebep gösterilse de Ibon Sarasola tarafından yazılan kitabın önsözündeki “Bask Edebiyatına Giriş” bölümünde, dili tecrit etme gayretlerinin ve medeniyetin uzağında kalmasının başlıca belirleyici unsurlar olduğunu belirtiyor.
Hal böyle olunca, yazılı değil sözlü edebiyat, çok zengin ve çeşitli örnekleri olmasa da, daha çok gelişiyor ve her zaman daha büyük ilgi görür Bask coğrafyasında. Yazar Atxaga “Yirmi üç yaşıma geldiğimde diktatörün yakmayı başaramadığı Baskça yazılmış tüm kitapları bitirmiştim” sözüyle, bizlere bu durumu açıklar. Obabakoak, Baskça edebiyatın uluslar arası camia tarafından kabul görüldüğü önemli kitaplardan; fakat bu aşamaya gelene dek sürdürülen dili ayakta tutmaya, yazınsal bir dil oluşturmaya yönelik çabaların hiç de kolay olmadığını, kitabın giriş bölümünde bizlere Sarasola aktarıyor.
Edebi bir dil oluşturmada, yazınsal dilin kendi içinde lehçelere ayrılmış olması, Bask edebiyatının çağdaş Avrupa edebiyatına ve ideolojik akımlara açılamaması gibi sorunlar, kültürel hareketlerle ve önde gelen entelektüellerin kuramsal gayretiyle yavaş yavaş aşılır. 70’lere gelindiğinde genel panorama pek olumlu olmasa da, yazı yazmaya adanmışlık ve sağlam iş disiplini gibi yazınsal

19 Mart 2015 Perşembe

Liz Behmoaras'tan 'Sen Bir Başka Gittin'


Haber görseliLiz Behmoaras'tan “Sen Bir Başka Gittin”
'Pek çok insan kaçmayı hayal eder!'
Liz Behmoaras imzalı “Sen Bir Başka Gittin” yeni bir hayat arayışına ve geçmişle barışmaya dair bir roman. Mardin-İstanbul- Paris üçgeninde geçen bir kökenlere yolculuk. Mardin'in bir köyünde doğan, üniversite eğitiminin ardından gittiği Paris'te çalıştığı büyük bir gazetede Ortadoğu ve Türkiye üzerine yazılarıyla kısa sürede tanınan Efrem'in sancılı özüne dönüş öyküsüne odaklanıyor. Behmoaras'la “Sen Bir Başka Gittin”i konuştuk.
- Turabdin'e ne zaman gittiniz? Romandaki yaşlı adamla da orada tanışmışsınız değil mi? 
- Birkaç yıl önce, sıcak bir Eylül günü, arkadaşlarla birlikte Turabdin’deydik; yörenin vahşi güzelliğinden ve kendine has mistik atmosferinden büyülenmiş halde, ciple Dargeçit köyünün önünden geçiyor, Mardin’e doğru yol alıyorduk. Karşımıza, kızgın güneşin altında otostop yapan takım elbiseli, yaşlı bir adam çıkmış, bozuk bir Türkçeyle, onu Mardin’e götürmemizi istemişti; yanına para almayı unutmuştu, uzun uzun düşündükten sonra bir düğüne gitmeye karar vermişti, birilerini evlendirmeye… Adeta vaaz verir gibi konuşuyordu. Ancak şoförümüzün takılmalarına galiba sinirlenip yarı yolda inmiş, yürümeyi tercih etmişti.
Cipimiz uzaklaşırken, dönüp bakmıştım; aynı kızgın güneşin altında giderek küçülen siluetinin

13 Mart 2015 Cuma

Aslı Davaz'dan “Eşitsiz Kız Kardeşlik”

 
Haber görseli“Eşitsiz Kız Kardeşlik”
Erkek dünyanın cesur kadınları
Eşitsiz Kız Kardeşlik'te, kadın hareketi uluslararası ve ulusal alanlarda siyasal ve ekonomik boyutlarıyla inceleniyor. Yapıtta kadın hareketleri, anavatanı olması dolayısıyla Batı merkezli ele alınmakla birlikte Türkiye ve Ortadoğu'daki hareketler ve etkileşimler de özel başlıklar altında dağarda.
Yirmi beş yıldır kadın konulu belgelerin sağlanması, korunması ve okuyucuya ulaştırılması konusunda önemli çalışmalar yürüten Aslı Davaz'ın hazırladığı incelemede, uluslararası kadın hareketinin geçmişi, örgütlenme adına yürütülen zorlu mücadele öncelikle on sekizinci yüzyılın sonlarında başlayıp yirminci yüzyılın ilk yarısına kadar süren seçme-seçilme hakkı temelinde sunuluyor.
İncelemesini beş bölümde ele alıyor Davaz: “Uluslararası Feminist Hareket ve Türk Kadın Birliği (TKB)”, “Cumhuriyet'in İlk Feministleri ve Uluslararası Feminist Hareketin Öncüleri”, “Dünya Kadınlarının Müslüman Bir Ülkede Yaptığı İlk Kongre ve Fesih Sonrası TKB'nin Uluslararası İlişkileri”, “İkinci Dünya Savaşı Sonrası Uluslararası Birlik ve İkinci Dönem TKB” ve savaş sonrası ortaya çıkan yeni dünya düzenine göre Uluslararası Kadın Hareketi ile TKB hattını ele alan “Bir Dönemin Sonu.”
HAPSİ VE ŞİDDETİ GÖZE ALDILAR
Çalışmada yaklaşık 150 yıllık bir sürece tarihlenen kadın hareketinin uluslararası gelişimi, ulusal alana özgün kültürel ve konjonktürel sirayetiyle de ortaya konuluyor. Dalga dalga yayılan kitlesel süfrajist hareket, direnişçi, öncü kadınlar; düzenlenen eylem, kongre ve konferanslar; kurulan örgüt

Mehmet Güreli'den denemeler: "Bedrufi'nin Nefesi"


Bedrufi'nin Nefesi: Ne başlayan ne de biten bir kitap...

Yaşama karşı sanatla, felsefeyle, edebiyatla sorular sorup arayışa devam edebilme gücünün renkli ve düşündürücü hallerini sorguluyor Mehmet Güreli, "Bedrufi'nin Nefesi" adı altında topladığı denemelerinde.
Haber görseli
Ne başlayan ne de biten kitap
Elinden çok iş gelen insanlardan çekinmek mi gerek bilmiyorum ama onların verimlerine yaklaşmak bir tereddüt konusu hep. Tereddüt konusu çünkü zengin dağarlarında nelerin yattığını keşfedebilmek bile, karşı taraf için ciddi uğraş. İşte tam da bu nedenle yaklaşılması, ulaşılması zor gibi görülen insanlar olurlar onlar. Çok da fazla yok aslında bu insanlardan. Hele Türkiye için bir elin parmaklarıyla sınırlı. Ancak varolanların nitelikleri de tartışılmaz.
Mehmet Güreli de şüphesiz bu isimlerden. Müzisyen, ressam, yazar, bir sinema insanı... Birçok işi hakkıyla bir arada yürütüyor hasılı. Taraf gazetesinde kaleme aldığı perşembe yazılarıyla ise hemen yukarıda bahsettiğim mesafeleri kaldırmıştı. Bu yazılarda okurlar Güreli'ye doğru bir adım daha atmış, onun dünyasının zenginliklerine bir de denemelerinden bakmaya başlamıştı. Güreli şimdi de bu denemelerinden oluşan nitelikli bir seçkiyi Bedrufi'nin Nefesi adıyla kitaplaştırdı. Kitapta, yazarın benliğini oluşturan renklerden, içinden geçtiği dünyalardan, uğraşlarından mürekkep yoğun bir demet bekliyor okurları.
Güreli'nin yaşamını kaplayan sanatlara bir bakalım: İnsanı değiştirmek; yontmak, duygudaşlık kurabilmek, karşıyı, ötekiyi, özgürlüğü hissedebilmekle ilgili hepsi.
Örnekse yazmak ya da paralelinde kitaplar. Değiştirirler insanı. Bazen koca koca kitaplardan çekip çıkaracağımız küçücük bir cümle bile hayatımızın seyrinin değişmesine sebebiyet verebilir. O küçücük cümleyi hayatımızın tam ortasına koyup, ona göre düzenleriz etrafımızda dönen yaşamı. Aynı şekilde, bazen bir resme vurulup günlerce aklımızdan çıkaramayız. Hatta o kadar gireriz ki resmin içine, resmin mi yoksa bizim mi seyre daldığımızı unuturuz. Acaba gerçek yaşam neresi dediğimiz anda ise "öteki", tüm haşmetiyle serilir önümüze. Müzik ne peki özgürlük değilse? Notalar arasında dolaşırken, bir küçük es'te bile benliğimizin yıllardır aradığımız eksik parçasını bulmak mümkün değil mi? Elbette mümkün. Ama yine de aramaya devam ederiz çünkü "yolda olma hâli" kendimizin, en sevdiğimiz yanı olmuştur bile.
GÜRELİ'NİN KESTİĞİ CAMDAN DÜNYAYI SEYRE DALMAK

Ece Temelkuran yeni romanı: 'Devir'


Ece Temelkuran, 1980 yılının 12 Eylülü'ne değin askeri cuntanın dizgeli darbe hazırlığını ve devrimci öğrenci devinimini, Ankara’nın Kurtuluş Mahallesi’nde yaşayan romanın kahramanları Ayşe, Aydın ve Sevgi; Nejla Hanım ve Jale Hanım Teyze’nin tanıtımı eşliğinde ve beş-altı yaşlarındaki Ayşe’nin dünyasından anlatılaştırıyor romanında. Onur Bilge Kula'nın değerlendirmesi...

Haber görseliEce Temelkuran'dan “Devir”
Devrimciler neyi devirecekti?
Ece Temelkuran, Devir'de Devrimci Yolcu bazı devrimcilerinin öykülerini yetkin bir estetik beğeniyle biçemselleştirmiştir. İçeriğine uygun olağanüstü yazınsal bir anlatı olan Devir, bir anımsama, anımsatma, direnme ve umutsuzluktan umut, yenilgiden yengi türetme romanıdır. Ankara Kuğulu Parktaki havuzda yüzen dilsiz kuğular, 1980'de bu çılgın ve hüzünlü kentte yaşanılan utkulu direnişin ve hüzünlü yenilişin tanıklarıdır.
“TEK YOL DEVRİM!”
Temelkuran, 1980 yılının 12 Eylülü'ne değin askeri cuntanın dizgeli darbe hazırlığını ve devrimci öğrenci devinimini, Ankara’nın Kurtuluş Mahallesi’nde yaşayan romanın kahramanları Ayşe, Aydın ve Sevgi; Nejla Hanım ve Jale Hanım Teyze’nin tanıtımı eşliğinde ve beş-altı yaşlarındaki Ayşe’nin dünyasından anlatılaştırmıştır. Nejla Hanım, düzgün, ahlaklı, insancıl batılı yaşam tarzını içselleştirmiş bir Cumhuriyet kadınıdır. Hem kızı Sevim'e sosyalizmde hiç mi milli bayram yok?" diye soracak denli saf hem de "bir tarafın Niğde Öğrenci Yurdu, ülkücü gençler, bir tarafın Mülkiye, solcu gençler ve tam karakolun karşısında oturuyorsun, bütün bunları çocuktan nasıl saklayabilirsin? diyecek denli olayların ayrımındadır. Komünistlikle suçlanan, 1945'te Konservatuar'dan Cebeci'ye dalgın yürüyen Sabahattin Ali'yi üzüntüyle anar. Nejla'nın karşıt kutbu olarak kurgulanan Jale Hanım Teyze'yse, Bülent Ersoy'a hangi gözlük yakışıyor? O neyi giyiyor? Ne zaman kadın oluyor? Askerler ne zaman yönetimi ele alıyor? gibi konularla oyalanan ve hep başkalarından yararlanan bir figürdür.