Translate

7 Mart 2014 Cuma

Sevinç Kuşları üçlemesinin ilk kitabı "Deccal'in Hatırı"

 'Angara' usulü aşk romanı
Erkin Koray'ın ünlü Ankara oyun havası ne zaman kulağıma çalınsa, aklım ritmden çok sözlerine kayar. "Bu bir Ankara hatırasıdır, Ankara'dan çıkar" der Erkin Koray ve elektronik bağlamanın bilinen ritmi arkadan tıngır mıngır devam eder. Sözlerine gider aklım çünkü bir oyun havası ancak bu kadar duyguyu aynı anda barındırabilir: Romantik, arkadaş canlısı, hırçın, iddalı, sert, naif, absürd, eğlenceli, komik ve alabildiğine ciddi. Tüm bu duygular, aynı anda duyulur bu oyun havasının sözlerinde ve Erkin Koray'ı, Erkin Koray yapan duyguların tamamı bunlar bana göre. Bu duyguların
hepsini bir arada, ayrıca bir oyun havasının içinde verebilmek ise Erkin Koray'a has bir durum tabii. Bu duyguların birini bile içine sindiremeyen şarkılar ya da edebiyat ürünleri o kadar çok ki şimdi, belki o yüzden şaşkınlık ve hayranlık oluyor Erkin Koray'ın bu şarkısını her duyduğmda hissettiğim. Tıpkı bu oyun havasında olduğu gibi duygu patlaması yaşatan bir "şey" bulunduğunda ise hemen sahiplenmek gerek. Sahiplenmek de yetmez, eşe dosta duyurmak, tavsiye etmek gerek. İşte bu yazı da tam olarak böyle bir durumla ilgili. Erkin Koray'ın müzikle yaptığını, edebiyatla yapan birinin romanı burada söz konusu olan.
Gerçi bahsedeceğim kişinin çok ihtiyacı olduğunu sanmıyorum bu türden tavsiyeleşmelere çünkü ciddi, ciddi olduğu kadar da nitelikli bir okur kitlesini takmış durumda peşine zaten. Burada yapılmaya çalışılan ise anlatılan kişiye ve romanına dair birkaç küçük nottan ibaret kalacak. Öyle de kalması gerek zaten çünkü bu kısıtlı alana, her sayfasından ayrı bir panayırın aktığı romanın sığması imkânsız.
Sezgin Kaymaz ve yeni romanı Deccal'in Hatırı'ndan bahsediyorum. Daha önce yayımlanan hiçbir romanıyla okuruna "vakit kaybı" sıkıntısı yaşatmayan bir yazar Kaymaz. Yeni yayımlanan romanı da tıpkı diğerleri gibi: Başlıyorsunuz ve bir yandan delicesine sonu nereye bağlanacak diye sabırsızlanırken bir yandan da hiç bitmesin, Sezgin Kaymaz anlattıkça anlatsın istiyorsunuz. Bunun birkaç nedeni var. En önemlisi ise Kaymaz'ın kahramanlarını kapı komşumuz kadar yakın insanlardan seçmesi. Sokağın tam ortasından hikâyeler anlatıyor yazar. Bunun yanına "fantastik" de diyebileceğimiz bazı durumlar giriyor ancak Sezgin Kaymaz romanları ne kadar "fantastik", tartışılır. Şöyle ki, Gabriel Garcia Marquez'in kült romanı Yüz Yıllık Yalnızlık'ta, çamaşır sererken çıkan bir rüzgar sonucu uçup kaybolan Remedios ne kadar fantastikse o kadar fantastik Sezgin Kaymaz'ın kahramanları da. Marquez uçurduğundan uçmadı Remedios. Romanın kendi gerçekliğinde, gerçekten uçtu. Tıpkı Kaymaz'ın bir önceki romanı Kün'de, "Gonyalılar" gibi konuşan ve bunu kimsenin yadırgamadığı köpek Çeto'nun gerçekliği gibi...
Bu bağlamda Sezgin Kaymaz romanlarının ne kadar fantastik olduğu sorusuna da kendi dünyamızın gerçekliği kadar diyebiliriz rahatlıkla.
ANLATMAKLA BİTMEZ BU HİKÂYE
Kaymaz'ın yeni romanı Deccal'in Hatırı ise bir Ankara hikâyesi. Tıpkı Erkin Koray'ın şarkı sözlerindeki gibi duygudan duyguya savuruyor okuyanı. Bir sayfada işlenen bir cinayetten kanınız donmuşken sonraki sayfada, absürd bir çıkışla kahkaya boğuluyorusunuz. Duygu savrulması derken tam olarak bundan bahsediyorum. Okurunu şaşırtmak için çıkmış yine Sezgin Kaymaz yoluna ve bunda da tartışılmaz bir başarısı var.
Bu duygu zenginliği kahramanlar için de geçerli. Buna bağlı olarak, bir karakter cümbüşünün içinde yüzüyoruz roman boyunca. Hatta, bunca farklı uç birbiriyle nasıl kesişecek, bunca farklı yoldan akan hikâye, aynı güzergahta nasıl buluşacak diye merak da ediyoruz. O kadar farklı karakterler ki bunlar, bir araya getirmek için ciddi bir hayagücü mesaisi harcamak gerekiyor. Sezgin Kaymaz bu mesaiyi harcamış harcamasına, çok da iyi yapmış harcayarak ancak aynı mesaiyi okuyucu olarak bizim de harcamamız gerekiyor. Çünkü bu bambaşka uçların bir araya gelmiş hâlini akla kabul ettirebilmek, bunun bir roman mı, yoksa gerçekten yaşanmış bir hikâye mi olduğunu ayırt etmek ciddi bir mesai harcamak anlamına geliyor.
Bu farklı uçlardan kısaca şöyle bahsedebiliriz: Deccal Celâl en ciğerlisinden bir mafya babası ve kendisi bunu kabul etmiyor, Halil annesini yeni kaybetmiş bir polis ve kendisinden olmayan bir çocuğu sahipleneceğini bilmiyor, Teoman Kemâni motomot aile babası bir rantiyeci ve ne hale geleceğini tahmin bile edemiyor, Veysel deli dâhi bir doktor ve eşcinsel olduğunu hiç kimseden gizlemiyor, Naim Orhun deli gıcık bir doktor ve hastane ondan soruluyor, Zila dünya üzerinde ne kadar fobi varsa hepsine sahip bir kadın ve aşk tanrıçası olduğunu fark etmeden yaşıyor, Berna bacı kardeş bir travesti ve anne aday adayı seçilmiş duymuyor, Seher bir fahişe ve öte taraftan ilahi mesajı taşıyıp ölen bir yarı ölü farkında değil... İrfan ise Seher'in yeni doğmuş bebeği! Romandaki her şey de bu "İrfan bebeğin" doğumuyla başlıyor zaten. Ama nasıl doğum: Daha annesinin karnında şişlenerek tek gözünü, kolunu ve bacağını kaybetmiş. Onu kurtarmak için Veysel devreye girmiş. Halil bu vahşeti araştırmak için hastaneye gelmiş. Bir bakmış, kendisine babalık vasiyet edilmiş. Deccal Celâl girmiş sonra devreye. İrfan bebeğin annesini öldürenleri öldürmüş. Sonra daha neler olmuş neler...
Anlayacağınız, anlatmakla bitmez bu hikâye. Alıp okumadan da Sezgin Kaymaz dünyasının gerçek renklerini anlamanız mümkün olmaz.
"SENİ TAMAMLAYACAK OLANI BUL"
Tüm bu hareketli, mafyalı polisli kurgusuna rağmen öncelikli olarak ise bir aşk hikâyesi Deccal'in Hatırı ama öyle bilindik "sulu sepken" hikâyelerden değil. Islatmak istemiyor Sezgin Kaymaz okurunu, yerine mıhlamak istiyor. Mıhlansın ki yerine okur, bir daha göremeyeceği aşklara tanıklık etsin istiyor roman boyunca. Bu aşklarda ise ne cinsiyet, ne sınır, ne mevki ne de tabu olarak algılanan konular engel değerini taşıyor. Aslında aşkın doğasını en saf hâliyle veriyor yazar. O doğa da önünde hiçbir engel tanımıyor tabii. Kaymaz'ın, Deccal'in Hatırı'nda türlü çeşitli aşkı anlatırken elinde tuttuğu tek cümle yeter yazarın aşka bakışını anlamada: "Seni tamamlayacak olanı bul." Tamamlayacak olanın ise hiçbir sıfatı önemli değil, yeter ki diğer "yarım" olmayı bilsin!
Birkaç romanın iç içe geçmiş hâli sanki Deccal'in Hatırı. Her hikâyenin de kendi içinde bir başlangıcı ve bitimi söz konusu ancak her bitim, bir şekilde romanın ortak sonuna hizmet etmek için yola çıkmış. Gerek Deccal Celâl, gerek Hayri, gerek Zila, gerek Veysel gerekse de Teoman tek başlarına da bir roman evreni oluşturabilir. Hepsi kuvvetli karakterler. Bu kuvvetli karakterlerin hepsinin tek bir hikâyeye hizmet etmesi ise Kaymaz'ın yarattığı dünyanın, gerçek zenginliğini meydana getiriyor. Romanı genel hatlarıyla tarif etmeye çalıştığımızda ise farklı renklerin kendi içinde kırılarak, birleşerek, ayrışarak tekrar bambaşka bir renk cümbüşü meydana getirmesi diyebiliriz.
Üstelik tüm bunları kendini bir an bile salmayan, romanın o çok renkli dünyasıyla paralel ilerleyen cümbüşlü bir dille anlatıyor Sezgin Kaymaz. Yazarın yarattığı bu dünyada kendini öne atan en önemli özelliklerinden biri de dili zaten.
Az önce demiştim ya her biri tek başına bir roman kahramanı olabilecek güçlü karakterlerden doğuyor hikâye diye; Deccal'in Hatırı, "Sevinç Kuşları-I" üst başlığıyla yayımlandı. Yani, bu da demek oluyor ki bu başlık altında daha romanlar okuyacağız. Bu güçlü karakterker yeni hikâyeleriyle tekrardan çıkacak karşımıza. Üçleme olarak düşünmüş "Sevinç Kuşları"nı yazar ve bu ilk romanı okuyanların, yana yakıla ikinci romanı bekleyeceğinden eminim. Deccal'in Hatırı ile kendi roman dünyasına ve dünyamıza önemli bir halka ekledi Sezgin Kaymaz.
Deccal'in Hatırı/ Sezgin Kaymaz/ İletişim Yayınları/ 430 s.

E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

kitap özeti, kitap,yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, kitap oku, bedava kitap