Haruki Murakami, farklı zamanlarda Japonya, Hawaii ve ABD gibi farklı
yerlerde kaleme aldığı yazılarının toplamı “Koşmasaydım Yazamazdım”da,
kendisi için bir tutku olan koşunun hayatındaki önemini anlatıyor.
Kitabı Serhan Aytekin değerlendirdi...
Koşan adam Murakami
Haruki Murakami çok ses getiren kitapların yazarı. Bu yüzden epey
önce dünya yazarı olmuş biri. Aynı şekilde Türkiye’de de fazlasıyla
tanınıyor. “İmkânsızın Şarkısı”, “Sahilde Kafka”, “Yaban Koyununun
İzinde”, “Zemberekkuşu’nun Güncesi”, “Sınırın Güneyinde-Güneşin
Batısında”,
“Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu” ile “1Q84”
Murakami’nin Türkçede yayımlanan kitapları.
“Koşmasaydım Yazamazdım” ise Murakami’nin daha öznel konulara
girdiği, çeşitli mekân ve şehirlerde kaleme aldığı yazıların bütünü. Bir
tür günce. Edebiyat ve yazı koşusuyla günlük koşuları arasındaki bağı
okura açan Murakami, hayatının bir dönemine dair ilginç anekdotlar
aktarıyor.
BİR BOŞLUK İÇİNDE KOŞMAK
Bugüne dek hayli merak uyandıran yapıtlara imza atan Murakami, bu kez
koşan adam olarak karşımıza çıkıyor. Koşmanın kendisi için bedeni
hareket ettirmekten veya rutin bir işlemden daha fazlası olduğunu
kavramamızı istiyor. Bu eylem, Murakami’ye göre işitmek, tanışmak,
farkına varmak ve yazmak gibi çeşitli kapıları aralamaktan farksız.
“Koşmak hakkında dürüstçe yazmak, benim kendimle ilgili (bir nebze)
dürüstçe yazmam anlamına da geliyordu” diyen Murakami, bir adım ileri
giderek “yazıya dökmedikçe doğru düzgün düşünemeyen biri olduğumdan,
koşmanın benim için anlamı üzerine yorum yapabilmem için elimi hareket
ettirerek gerçekten böylesi bir metin oluşturup görmem gerekti” sözüyle
“Koşmasaydım Yazamazdım”ı neden ve nasıl kaleme almaya koyulduğunu da
özetliyor. Bir bakıma koşarken katlandığı acıyla yazarken katlandığı
arasında ne tür bir ilişki olduğunu hem anlamaya hem de okuyanlara
duyurmaya çabalıyor.
Kendini takım sporlarına yatkın, daha doğrusu
orada başarılı görmeyen Murakami için koşmak (aynı yazmak gibi) bir
tutku. Hatta o, ne zaman oturaklı bir metin oluşturmayı kafaya koysa
koşu temposunu arttırıyor. Yarışmayı sevmiyor, bu yüzden ritmini kendi
ayarlıyor, belki de yarıştığı, kendisi ve zaman oluyor. Her nerede
olursa olsun, hangi mevsimde koşuyor ya da yazıyorsa alttan alta
kendiyle ve zamanla aşık atıyor: “Koşmak benim için etkin bir egzersiz,
aynı zamanda etkin bir metafordur. Ben koşarken ya da bir yarıştan
diğerine giderken ulaşmayı hedeflediğim ölçütün çıtasını azar azar
yükselttim, bu hedefleri başarmak yoluyla da kendimi yukarılara taşıdım
(…) Dünkü kendimi biraz olsun geçebilmek; önemli olan iste bu. Uzun
mesafe koşularında geçmem gereken bir rakip varsa bu geçmişteki
kendimden başka kimse olamaz çünkü.”
Pek çok insana sorulduğu gibi Murakami’ye de “Koşarken ne
düşünürsünüz?” diye soruluyor; o da kafasından geçenleri öyle net bir
şekilde açıklayamıyor ya da hatırlamıyor ama tek bildiği, koşarken
yalnızca koştuğu. “Bir boşluk içinde ve boşluğu yakalayabilmek için”
koşuyor. “Aklına hayaline gelmeyen dünyada” ellisini devirmiş Murakami,
gençliğinde kırk beş yaşını düşünemeyen Mick Jagger’a da kendine de
gülemiyor. Sadece koşuyor ve hareket halindeyken zihnine parça parça
takılanlarla meşgul oluyor fakat o da kısa bir süreliğine.
Yazmaya karar verip bar işletmeciliğini sonlandırdığında masa başında
geçen günlerde hantallaşan Murakami, bedenini diri ve ayakta tutmak
için koşmaya başlar. Hiç kimseye ve alengirli ekipmanlara ihtiyaç
duymadan; uygun bir parkur ve ayakkabıyla hareketlenir, bu koşuyu o
zamandan bugüne dek sürdürür: “Zirvede bir koşucu olmam gerekmiyordu.
Yazmak istediklerimi, kendi yazmak istediğim şekliyle yazıp bu sayede
sıradan bir yaşam sürdürebiliyorsam benim için eksik olan hiçbir şey
kalmıyordu.”
ROMAN GİBİ MARATON
Geçmişten bugüne koşu serüvenini anlattığı metinler, Murakami’nin
değişik yerlerde kaleme aldığı bir günlüğü andırıyor. Soluk soluğa
kaldığı ilk koşusu, kramplar ve ardından açılan beden ve kaslar, nihayet
maratona çıkış. Maraton deneyimi Murakami için hayli özel, çünkü uzun
mesafe koşusunun zirve noktası. Tıpkı roman gibi. Katıldığı maratonlar
yüzünden Murakami’nin adı “koşucu roman yazarı”na çıkar, spor
ayakkabıları ve kan ter içinde fotoğrafları dergilerde boy gösterir.
Önünde dağ gibi iş birikmişken Murakami, koşuları aksatmaz; bir yandan
yazar bir yandan koşar. Tokyo’daki günlerinde “koşmayı sürdürmek için az
çok nedenim vardı ama koşmayı bırakmak için nedenlerimi sıralayacak
olsam kocaman bir kamyon kasasını doldururdu” deyişi de o işlere ve o
işler yüzünden bile olsa koşmaktan vazgeçmeme kararlılığına bir
gönderme.
Her gün düzenli olarak koşmakla her gün masa başına geçip yazmak
arasında ilginç bir bağ kuruyor Murakami. Kasları geliştirmek gibi beyni
geliştirmenin; odaklanıp bunu sürdürebilmenin kendisi açısından koşuyla
yakından ilgisi var. Yani her ikisi de birbirini besliyor: “Roman
yazmaya dair birçok şeyi yollarda, sabahın erken saatlerinde koşmak
sayesinde öğrendim. Doğal bir biçimde, fiziksel olarak ve gerçekten test
ederek. Ne ölçüde, nereye kadar kendimi zorlayabilirim? Ne kadar bir
antrenman doğrudur? Nereden sonra dinlenmek gerekir? (…) Eğer roman
yazarı olduğumda kesin bir kararla uzun mesafe koşmaya başlamamış
olsaydım, yazdığım eserler şu an olduğundan, en azından azımsanamayacak
ölçüde, farklı şeyler haline gelirdi sanırım. Somut olarak ne şekilde
farklılaşırlardı acaba? İşin o kısmını bilemiyorum. Fakat mutlaka bir
şeyler büyük farklılık gösterirdi.”
“Uzun yaşamak için mi
koşuyorsunuz?” diye soranlara bıyık altından gülerken “kendi içindeki
enerjiyi yakarak yol alıyor.” Yaşamak, koşmak ve yazmak bu noktada
birleşiyor. Murakami için “enerjiyi yakmak”, hem koşuculuğun hem
yaşamanın hem de yazmanın metaforu oluyor.
Genel algı ya da kafalardaki soru “İnsan sağlıklı bir yaşam sürerse
zamanla roman yazamaz hale gelmez mi?” Murakami buna tebessümle yaklaşıp
roman yazmanın sağlıksız bir eylem ve onu yazmaya kalkışanın da
“sağlıklı denemeyecek bir yaşam sürmesi gerektiği” yaklaşımına eleştirel
bir gözle bakıyor. Ona göre yazmak (koşmak gibi) zehir atmaya benziyor.
İşte koşmakla yazmak burada bir kez daha birleşiyor; Murakami,
kendinden yola çıkarak zehre karşı bağışıklığın güçlendirilmesini,
dolayısıyla beden ve enerjinin sağlamlaştırılmasını savunuyor.
Yaratıcılığın kaynağını da kendince böyle açıklıyor, koşmayı sürdürüyor:
“Benim için roman yazmak, sarp kayalıkları tırnaklarımla tırmanıp, uzun
süreli çetin mücadeleler sonucunda zirveye ulaşma eylemidir. Kendimi
yenmek ya da kendime yenilmekten başka bir seçenek yoktur (...) Bir gün
gelir insan yenilir. Beden, zamanın geçişiyle birlikte istemeseniz de
çöker. Er ya da geç geriler, tükenir. Beden çökünce, (olasılıkla) ruh da
istikametini kaybediverir. Bunu çok iyi biliyorum. Fakat bu noktayı,
yani enerjimin zehir karşısında gerileyip yenilmeye başladığı noktayı,
biraz olsun ötelere taşımak niyetindeyim. Bu, roman yazarı olarak benim
hedeflediğim şeydir. Şimdilik benim çökkünlüğe kapılacak zamanım yok.
İşte bu yüzden, 'böyle biri sanatçı olamaz', dense bile ben koşmaya
devam ediyorum.”
“EN AZINDAN SONUNA KADAR YÜRÜMEDİ”
Murakami, koşarken fazla şey düşünmüyor ve sadece sekiz metrelik bir
görüş alanı belirliyor. Bir anlamda zihnini meşgul eden ne varsa
hepsinden “sıyrılıyor.” Bedenini otomatik pilota bağlıyor. Böyle anlarda
koşmak ona göre “metafizik alana” ulaşıyor, “koşma eylemi ve buna itaat
eden varlığı” yalnız kalıyor.
Ama Murakami’nin “koşucu melankolisi”ne girdiğini de söylemek lazım.
Belli bir dönem bunun nedenini eşelese de eski ritmini tutturamamasına
neden olan yaşlanmayı kabul edince ferahlıyor. Zaman görevini yerine
getiriyor, durmaksızın ilerlemeyi sürdürüyor: “Ben rekor denemesi
yapacak hırslı bir genç değilim, ne yaptığını bilmeyen bir makine de.
Sınırlarımın farkında olarak biraz olsun kendi yeteneklerimi etkin
şekilde kullanmayı sürdürmek isteyen, profesyonel bir roman yazarıyım, o
kadar.”
Koşmak, Murakami’nin asla pişmanlık duymadığı bir tercih. Özellikle
de uzun mesafe koşusu. “Uzun mesafe koşarak yaşlanmayı” isteyen
Murakami, bunun hayatının bir parçası olarak kalması için elinden geleni
yapıyor. Hatta işi mezar taşına “yazar ve koşucu; en azından sonuna
kadar yürümedi” yazılmasını arzulayacak kadar ileri götürüyor.
Murakami, kitabında koşu deneyimini kâğıda dökerek kendisi için
koşmayla yazı bağlantısını, deyim yerindeyse okura açıyor. Yani koşarken
onu geçenler ve kendisinin geçtiği kişilerle tanışıklığından duyduğu
mutlulukla ne şekilde yaşadığını anlatıyor.
Koşmasaydım Yazamazdım/ Haruki Murakami/ Çeviren: Hüseyin Can Erkin/ Doğan Kitap/ 170 s.
E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
kitap özeti, kitap,yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, kitap oku, bedava kitap