Uğur Mumcu'yu kim öldürdü? Daha doğrusu Mumcu cinayetinin arkasındaki isimler kimler? Yıllardır cevaplanmayı bekleyen bu soru Adnan Gerger'in Umut Operasyonu'nu belgelediği kitabıyla bir kez daha gündemde. Gerger, kitabını ve ayrıntıları anlattı...
Vurulduk Ey Halkım Unutma Bizi
Uğur Mumcu öldürüldüğü zaman evinin bir sokak üstünde oturuyordum. Çocuktum ve bomba patladığı an tabii ki korkmuştum. Bağırışlar, kalabalık, sirenler... Dünyadan bihaber vatandaş olsaydım bile sırf bu sebepten dolayı bu olayı unutamayabilirdim ama ondan daha kötüsü vardı. Uğur Mumcu'yu kim, neden öldürtmüştü? Birçok faili meçhul cinayet ve suikast gibi karanlıklara giden bu soru da cevapsız bekliyordu, hala da bekliyor.Gazeteci-yazar Adnan Gerger, 'Uğur Mumcu'yu Kim Öldürdü?' kitabında işte bu suikastin polis-adliye tarafını aydınlatmaya çalışıyor ve birçoğu ilk kez ortaya çıkan belgelerle suikastin arkasındaki somut bilgileri okuyucusuyla paylaşıyor. Uzun yıllar polis-adliye muhabirliği yapan Gerger, Mumcu cinayetiyle ilgili iddiaları, teorileri bir yana bırakarak kitabını somut belgeler üzerine kuruyor. Umut Operasyonu'nu ve Mumcu cinayetinin faillerini bu belgelerle gösteriyor.
24 Ocak 1993’te aracına konulan bombayla katledilen Mumcu’yu öldüren isimler kitapta her ayrıntısıyla yer alıyor. İran gizli servisi tarafından eğitilen isimler, Kudüs Ordusu ve Tevhidi Selam, Necdet Yüksel, Ferhan Özmen ve bir numaralı fail Oğuz Demir'in olaydaki rolleri, sürecin işleyişi, sorgu tutanakları...
Mumcu suikatinin arkasındaki perde ise hala karanlık. Kimin öldürttüğü sorusu başta olmak üzere... Ama Gerger'in kitabı bu karanlığı daha iyi anlamak için önemli bir çalışma. Hem devletin elindeki belgeleri görmek, hem de operasyonun işleyişini göstermek açısından belgesel niteliğinde bir kitap. Gerger, kitabını ve Uğur Mumcu suikastinin ayrıntılarını anlattı:'Uğur Mumcu’yu Kim Öldürdü?' bir araştırma, bir belgesel kitabı… Kitabınızın büyük bir kısmı belgelerden, tutanaklardan oluşuyor. Bugüne kadar ortaya çıkan/basına yansıyanlardan ne kadar fazlası var kitapta?
O döneme ait böyle bir derleme ilk kez yapılıyor, bu yüzden her yönüyle bir ilk kitap. Ayrıca, Umut Operasyonu ve Davası sürecindeki belgeler ilk kez böylesine derli toplu ve detaylı bir şekilde kamuoyuna sunuluyor. Sanıkların gözaltındayken ve mahkemede verdikleri ifadeler, bağlantıları, yer göstermeler, teşhisler, yüzleşmeler, resmi raporlar, bilirkişi ve ekspertiz görüşlerinin bir çoğunun da ilk kez gün ışığına çıktığını biliyorum.
Uğur Mumcu’nun arabasına bomba koyduğu ve diğer eylemlerde de etkin rol oynadığı gerekçesiyle 18 yıldır aranan zanlı Oğuz Demir’le ilgili ayrıntı da ilk kez kitabımda yer aldı. O dönemde yazılan her haberi çok yakından takip ettim. Neler yazılmış, neler yazılmamış daha dün gibi biliyorum. Bu benim için aynı zamanda bir zorunluluktu. Çünkü hangi haberi atladım, hangi haberi atlattık, kim ne yazmış her gün pür dikkat izliyorduk. Bu nedenle bu kitapta yer alan birçok şey, o dönem yazılan haberlerden daha ayrıntılı ve ilk kez gün ışığına çıktığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Suikastın gerçekleştiği andan itibaren işin içinde olan bir gazetecisiniz aynı zamanda. Ne kadar süredir bu kitabı hazırlıyorsunuz?
12 Eylül askeri darbesi’nin hemen öncesinde gazeteciliğe başlayan ve o gündür bugündür bu tür olayların ve soruşturmaların peşinde koşuşturuyorum. Otuz yıl sokakta koşan, olayların içerisinde olan bir gazeteciyim, yazarım. Bu tür karmaşık olaylara at gözlüğüyle değil kelimenin tam anlamıyla bir gazetecilik misyonu ve bilinciyle bakmayı öğrendim. Bu kitabı yazarken de böyle bir bakış açısıyla yola çıktım. Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı gerçekten bu ülke için önemli insanlardı. Uğur Ağabey, örnek aldığım bir meslek büyüğümdü, örnek bir gazeteciydi. Bu kitabı yazma fikri, Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü gün aklıma koymuştum. 18 yıllık bir çalışmanın, ürünüdür bu kitap.
Önemli bir dava, elinizde çok önemli belgeler var. Peki, neden daha önce ya da sonra değil de şimdi?
Kitabımın yayınlandığı duyulur duyulmaz, hemen “manipülasyon” damgasını vuran bir çok insan oldu. El insaf! Daha okumadan, kitabın içine şöyle bir bakmadan bile hemen bu kitabı küçümsediler. Çok rastlanıyor bu durumda. Gazetecilikte de edebiyatta olduğu gibi ne yazık ki bir hastalık ve salgın bir davranış. Hemen bir suçlama ve karalama çabası.
Bu kitap, ne bir ideolojik kitap ne de başka herhangi bir kaygıyla yazılmış bir kitaptır. Bu sadece bir gazetecinin deneyimiyle yazdığı bir belgesel kitaptır, o kadar. Hiç kimse bunun altında başka bir şey aramasın. Birçok gazeteci, yazar ya da üçüncü kişiler “Bu kitabı nasıl yazdın? Nasıl cesaret ettin?” dedi. Böyle bir konuyu irdelemek ancak birkaç kişinin tekelinde olmasının getirdiği şaşkınlıktır bu, bir de tabu denilen bir konuyu tüm açık yürekliliğimle ele almama duyulan şaşkınlık. Daha açık konuşayım. Bu kitabı ne birisi istedi diye yazdım ne de bana yazdırttı. Öyle olsaydı, daha çok belge yer alabilirdi. Benim topladıklarım bunlardı. Düşünün 52 klasörlük bir davadan söz ediyoruz.
Şu anda yayınlanmasının da hiçbir anlamı yok. 18 yıldan bu yana aklıma koyduğum bir kitaptı. Daha önce de kitaplar yazdım. Aslında bu kitabı iki sene önce aklımda yazmayı bitirmiştim ama yine de erteliyordum. Henüz bitmiş bir kitap da değildir aslında… Evet, bu kitabı yazıyordum ama diğer yandan da yine kitapla ilgili verileri toplamaya da devam ediyordum. Sonunda bir yıl önce yazmaya başladığımda kendi kendime “Bu artık böyle olmayacak bunun sonu yok, artık bitir de yayınlansın. Olmazsa ilave baskıyla kitaba ekleme yaparım” dedim.
'Normal' bir vatandaşın belki de asla bilmeyeceği/ duymayacağı ayrıntılar var kitapta. Bunlar sizce birçok soru ve kafa karışıklığına cevap olacak mı?
Gerçekten o döneme ait o kadar çok kafa karışıklığı var ki… Bir ülkenin yakın tarihinin en karanlık döneminden bahsediyoruz. Ve biz hâlâ bırakın açıklamasını, çözümlenmesini o karanlık dönemi tanımlayabiliyor muyuz, acaba? Neydi o dönem? 1990 yıllar da ne oldu? 1980 askeri darbesinin hemen sonrasında yaşanan en kaotik halinden bahsediyorum. Şimdi o dönemi yorumlamak o kadar kolay değil? Her şeyden önce o dönemi yorumlamak için tüm kendi öznel düşüncelerimizden soyutlanmamız, gözümüzden politik gözlüklerimizi atmak gerek. Çünkü o dönemi asla ideolojik kılıflarla anlayamazsınız, anlatamazsınız, yorumlayamazsınız.
Herkes durmadan birbirini suçluyor. Suçluyor da elde avuçta ne kalıyor. Bir hiç. Bir kısır döngü. Daha önce de dedim, ezbere konuşuluyor. O dönemde hangi olayların olduğuna dair bugüne kalan ya da bugün aktarılan doğru dürüst bir tanımlama, bir bilgi yok. Türkiye’de öylesine yoğun gündemiyle dolu bir ülke ki… Üstelik toplumsal belleğimiz de gerçekten çok zayıf. Dünü hemen unutuyoruz… Her şey birbirine karıştırılıyor. İstedim ki, bu kitapta her şeyden önce belli bir dönemde neler yaşandığının fotoğrafını çekeyim. Hiç olmazsa en azından o dönemin bazı zaman aralığında neler olup bittiğini, merak edenler belgelerle öğrensin, bilsin…
Uğur Mumcu suikastıyla ilgili birçok iddia vardı hala da var. Kitaptaki belgeler bu iddialara çok yer vermeden - sondaki kısa bölüm haricinde - işin polis-adliye kısmını gösteriyor. Bu, iddiaları dışlamak olarak mı yorumlanmalı yoksa tüm kafa karışıklığı içerisinde bazı şeyleri netleştirmek olara mı?
Bu soruya yanıt vermek o kadar tehlikeli ki… Çünkü ne yanıt verirseniz verin taraf olacaksınız. Oysa bu kitabı yazarken, asla taraf olmadım, olamam da… Bir gazeteci olarak kitabı yazdım. Bu nedenle, kitabı yazarken ne ortalıktaki bir sürü iddiayı çürümek ne de bazı insanların kafasını netleştirmek gibi bir derdim oldu. Bunları düşünmeden yazdım. Sonuçta bir belgesel-araştırma yazıyordum. Herkesin inanmasını beklediğim bir kutsal kitap değil ki bu. Zaten kitabın tanıtımlarında, eleştiri yazılarında da kitabın “Umut Operasyonu ve Davası” sürecini, bilinmeyen yönleriyle, belgeleriyle kamuoyuyla paylaşıldığını duyurulmuştu. Herhangi bir yargıyı ileri sürmek ve bir hükme varmak benim işim değil.
Bu tür çalışmalarda mümkün olduğunca diğer varsayımlara da değinmek gerekiyor. Diğer iddiaların yer aldığı son bölüm de böyle çıktı ortaya. Evet, bütün iddialar yer almıyor ama yer verdiğim iddialar, “Umut” operasyonu başlamadan önce dile getirilen en ciddi görülen iddialardı. Uğur Mumcu suikastıyla ilgili birçok iddia var. Elbette bu iddialar tartışılmalı. Olaylara çok boyutlu bakmak gerek ama dediğim gibi bunların arasında ayıklama yapmak da gerek.
Kitapta yorum yapmıyorsunuz? Bu tercihinizin sebebini söyleyebilir misiniz?
Yorum yapmak subjektif bir davranış biçimidir. Oysa yazdığım şeyler bir iddia değil. Resmi, kayıtlı veriler bunlar. Bu verilere yorum yapmak gerekmiyordu. Sonra siz bir belgesel-araştırma kitabı yazıyorsunuz, yorum yaparak öznel düşüncelerinizi insanlara aşılayarak onları yönlendirmenize gerek yok ki… Hatta tam tersi, istiyorum o dönem tüm boyutlarıyla yeniden tartışılsın.
E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
kitap özeti, kitap,yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, kitap oku, bedava kitap