Translate

İzleyiciler

6 Mayıs 2014 Salı

Dino Buzzati'den "Yaşlı Ormanın Gizemi"

 "Tatar Çölü"nün yazarı Dino Buzzati'nin yeni yayımlanan romanı "Yaşlı Ormanın Gizemi", alegorik düzlemde iyiyle kötünün, roman düzleminde ise doğayla insanın savaşını dillendiriyor. İnsan ve doğanın bir bütün olabileceğinin ancak bunun, tıpkı doğanın yaptığı gibi saf bir duyuşla gerçekleşebileceğinin hikâyesini anlatıyor Buzzati tüm bir roman boyunca.

 İnsana, doğadan bakmak
Daha çok Tatar Çölü'yle tanıdığımız Dino Buzzati'nin geçtiğimiz günlerde bir romanı daha okuyucu karşısına çıktı: Yaşlı Ormanın Gizemi.
Buzzati'nin yazın kronolojisine baktığımızda Dağların Adamı Barnabo'dan (1933) sonra ikinci sırada gelir bu romanı. Ancak esas patlamasını, ilk kez 1935'te yayımlanmış Yaşlı Ormanın Gizemi'nden beş yıl sonra yazılan Tatar Çölü'yle yaşar. Dünyaca tanınması da yine kesinlikle başyapıtı Tatar Çölü sayesinde olsa da Buzzati'nin ardında bıraktığı iki romanı da azımsanamaycak derecede önemli

30 Nisan 2014 Çarşamba

Jimi Hendrix harmanı


Peter Neal ve Alan Douglas’ın Jimi Hendrix’in ses kayıtları ve notlarından derlediği “Sıfırdan Başlamak”, müzisyenin notalar aracılığıyla insanlarla nasıl iletişim kurmaya çalıştığını gösteriyor. Kitap, okuru Hendrix’in büyük bir adam ve güzel şarkılar yazan ünlü bir müzisyen olmak için çıktığı yolculuğa davet ediyor.
 
 Jimi Hendrix harmanı “Müzik ve sanat öğrenimi görürken aynanın karşısına geçer Jimi Hendrix’in sahnedeki halini taklit ederdim. Ondan çok şey öğrendim, sadece şu lanet gitarı onun gibi çalamıyorum, aslında hiç çalamıyorum.” Bu sözler Queen’in efsane solisti Freddie Mercury’e ait. Bir efsane, kendinden sonra gelen bir başka efsaneyi etkilemiş.
Jimi Hendrix’in kim(ler)den etkilendiği önemli tabii (örneğin Eric Clapton, Beatles) ama belki de kendinden sonraki kuşakta bıraktığı etkiye daha bir dikkatle bakmak lazım. Sıfırdan Başlamak, Hendrix’in kendi sözlerinin (dolayısıyla hayatının) bir dökümü. Kitabın hazırlanmasını; Hendrix’in cümlelerinin derlenip toparlanmasını sağlayan isim Peter Neal. Ona, Hendrix’in ölümünden sonra pek çok albümünde imzası olan Alan Douglas da yardım etmiş.
“PLASTİK PARMAKLI MUHAFAZAKÂRLARA” KARŞI
Kitap, Peter Neal’ın da dediği gibi aslında Hendrix’in kendisi tarafından yazılmış; ölümünden sonra ses kayıtlarından ve notlarından derlemelerle oluşturulmuş. Neal’ın bahsettiği, Hendrix’teki yazma takıntısı ve bol bol verdiği söyleşiler, Douglas’ın da Neal’ın da işini kolaylaştırmış. Anlatılan baştan sona bir hikâye ama Hendrix’in kendisinin anlattığı bir hikâye.
Sözcüklerinden anladığımız kadarıyla Hendrix’in çocukluğu kedince eğlenceli ama bir o kadar da güç geçmiş. Hep bir yerlere kaçma dürtüsü onu bazen okuldan bazen de evden uzaklaşmaya itmiş. Kendisinden başka neredeyse kimsenin, özellikle de babasının Hendrix’in başarılı olabileceğine inanmadığını görüyoruz: “Babamın

24 Nisan 2014 Perşembe

Helene Wecker “Golem ve Cin”


Aynı yarayla bağlananların hikâyesi
1899’da Polonya Danzing’de Otto adında genç bir adam, Yehudah Schaalman adında yaşlı ama çok güçlü bir büyücüye gidiyor ve kendisine eş olarak bir Golem yapmasını istiyor. Golem aslında Yahudi mitolojisine göre kilden yapılarak canlandırılmış bir varlık. Ruhları yok fakat canlı gibiler, sahiplerine bağlı olarak çalışıyorlar ve baktığında insandan ayırt edilemiyorlar. Golem sahibine köle olarak yapılır, bir sahibe bağlanır ve onun emrine girer, amacı bir köle olarak koşulsuz hizmet etmektir. Ama bütün köleler gibi yoldan çıkabildiğinde bütün duvarları yıkan bir yok ediciye dönüşebilir. Golemlerin bir özelliği de insanların, tabii öncelikle sahiplerinin duygu ve düşüncelerini okuyabilmektir. Otto mutsuz bir adamdır, o ilk kez gelenekleri tersine çevirip kendine eş olarak bir Golem istemiştir. Zira o güne kadar hiçbir dişi Golem yapılmamıştır. Bazı özellikler de talep etmiştir büyücüden, çalışkan, zeki ve meraklı olsun gibi… Otto, güzel Golemini bavuluna koyar ve yeni bir hayat kurmak üzere New York’a doğru yola çıkar. Ancak hayat ona izin vermeyecektir, ağır bir hastalığa yakalanmıştır ve New York’a inmezden önce hayatını kaybeder. Ancak ölmeden önce Golem’e komut verip canlandırmıştır. Genç bir kadın ya da daha doğru bir deyişle çalışkan, meraklı, güzel ancak kilden yaratılmış, köle olmak üzere dünyaya gelmiş, insanların duygu

Dile Neşe Açıker 'Evladıma Miras Bu Sevda' kitabından sonra "Denizin hikayesi"



2012 yılında taraftar olma öykülerinin derlendiği 'Evladıma Miras Bu Sevda' adlı kitabından sonra Dilek Neşe Açıker, bu kez bir roman ile karşımıza çıktı.

Destek yayınlarından çıkan 200 sayfalık romanı,“ Hatalarını âşık olduğu adamdan daha çok seven bir kadının hikâyesi” olarak tanımlıyor yazar. Romanda başkahraman Mahur’un kendini arayışına,  zayıf elleriyle hayatın tüm duvarlarını yıkmaya çalışırken yaptığı hatalara ve yalnızlığına denizi ortak edişine hikaye ediliyor.

Ahmet Büke'nin son öykü toplamı okuyucu karşısında: "Yüklük"


 

Memleketin gör dediğini yazan
Ahmet Büke ilk öyküsünü otuz iki yaşında yazdı; bundan yaklaşık on iki yıl önce. O günden bugüne de yazmaya devam ediyor Büke. İlk öykü toplamı İzmir Postası'nın Adamları'ndan bu yana, hemen her yıl, düzenli olarak öyküleriyle buluşturdu okuyucusunu. Buna bağlı olarak da on iki yıllık yazı yaşantısına yadsınamayacak sayıda kitap sığdırdı: Yedi öykü toplamı, bir de gençlik romanı...
Büke, genç bir öykücü olarak çıktığı yolda, her öyküde, her kitapta biraz daha üstüne koyarak ilerliyor. Her durakta da bildiğimizi sandığımız, "bizden" bir dünyanın kıyıda köşede kalmış bir ayrıntısını kendi dünyasına ekleyerek ardında bıraktığı mesafeleri zenginleştiriyor. Kat edeceği

20 Nisan 2014 Pazar

Eduardo Berti'den "Düşlenen Ülke"

 Arjantinli yazar Eduardo Berti'nin "Düşlenen Ülke"sinde okur daha ilk sayfalarda kendisini tamamlanmış, harikulade, son derece berrak ve anlaşılır bir şeyin beklediğini bilir ama Berti zarif bir cömertlikle vaadini kesin olarak yerine getirmeyip okurun düşlemeyi sürdürmesine izin verir. Kitabı, Alberto Manguel'in değerlendirmesiyle tanıyoruz...

 Sevdalı kızın öyküsü (*)
Bir yerde okumuştum, Moğolistan’da bir hikâye anlatmaya hazırlanan kişinin, giriş mahiyetinde, anlatının çağırdığı hayaletler yaşayanların arasına yerleşmesin diye önce bir büyü töreni yapması gerekirmiş. Bu törenin ardından, hikâyesini bitirdiği zaman kahramanların içinden çıkıp geldikleri karanlığa geri döneceğini bildiğinden, rahat rahat anlatmaya başlayabilirmiş. Bu önlemin Batı’da anlaşılıp anlaşılamayacağını bilmiyorum; Batılı yazarlar kibirlidir, hayal ürünü kişilerinin okurları arasında canlanmasını istemekle kalmaz, ölümsüz

13 Nisan 2014 Pazar

Édouard Levé’den “İntihar”

 Édouard Levé’nin “İntihar”ı, hem konusu hem de yazarın hızla gittiği sonu anlatışı nedeniyle ilginç. Kitap, Levé’nin ölümü göz önüne alındığında tamamen bir tasarı metni olarak da görülebilir.

 ‘Yaşamın bir varsayımdı’
Bazı kitaplar, içindekiyle olduğu kadar kendi hikâyesiyle de öne çıkar. Tabii bu aynı zamanda yazarın hikâyesidir. İkisi birbirini tamamlar. Okura da keşfedilecek, soru sorduracak ve kurcalayacak epey malzeme çıkar.
Édouard Levé ismini duymayanlar, onun intiharıyla bu ada aşina oldu. Daldan dala konan bu adam,