Translate

29 Kasım 2015 Pazar

Diyojen ve Diyojen Sendromu

hoarding
  1. Giriş
İstifçilik yani compulsive hoarding, kontrollü veya kontrolsüz biriktirme, efemeraveya dispozofobi veya messie sendromu, sanat veya sefalet. İstifçi her zaman bir koleksiyoner olmayabilir. Bir koleksiyoner de daima sanatsal değeri olan gereçleri biriktirmeyebilir. Bir koleksiyoner pekâlâ Diyojen olabilir.
İstifçiliğin akla ilk getirdiği, çöp ev vakalarıdır. Çöp ev yani domestic squalor,genel kabul görmüş
birkaç nedenle ortaya çıkmakta: Bunlardan ikisi, bireylerin bir gün işe yarayacağı düşüncesiyle nesneleri biriktirmesi veyahut biriktiren kişilerin yeti kaybına uğraması neticesinde yaşam ortamlarını artık düzenleyememesidir.  Kişinin biriktirme hastalığı olmasa bile şizofreni, demansgibi psikolojik rahatsızlıkların yarattığı bilinç kaybı, kişinin ürettiği çöpleri atmasına olanak vermeyebilir, Bu da çöp ev oluşumu için yeterlidir.[1]
Edebiyatımız bu noktada çöp temasına yabancı değildir. Elif Şafak, 2002’de yayımladığı çöp kokuları içindeki Bit Palas’ın yazım sürecinde uzun bir süre çöp üzerine çalıştığını ifade etmektedir. Latife Tekin’in 1984’de basılan romanı Berci Kristin Çöp Masalları da geçimini tamamen çöpten sağlayan bir mahalleyi anlatsa da, salt biriktirme bozukluğu üzerine bir roman dikkatimi çekmiş değil.
Biriktirme bozukluğu olarak adlandırılan dispozofobiye yakalanan, özellikle de yakınlarını kaybetmiş bireyler, yakınlarına ait eşyaların tamamını, gerekli veya gereksiz ayırdına girmeksizin saklamak zorunluluğu hissediyor. Elbette burada bahsedilen olgu, normal bireylerin anılarını tutma davranışlarını kapsamıyor. Biriktirme hastalığına yakalanan kişi, anılarını kaybetmemek düşüncesiyle ağır bir travma geçirir, yakınlarının her türlü eşyasını saklaması bundandır. Diğer tür eşyalar biriktiren kişi de, o eşyaları ya ileride bulamazsam kaygısına kapılır. Tüm bunlar depresyon ve obsesif kompulsif bozukluk ile birlikte seyreder.
Biriktirme bozukluğu yaşayan istifçilerin büyük çoğunluğu olan Diyojen sendromundaki yaşlılar ise, kendi dünyalarının en büyük koleksiyoncusu durumunda kimsesiz bir şekilde yaşamlarının sonunu beklerler.
  1. Diyojen ve Diyojen Sendromu
Kinik filozof Diyojen’in yaşam tercihi, mevcut psikiyatri terminolojisine kendi adıyla bir vakıa kazandırmıştır.
Toplumun yerleşik kurallarına başkaldırarak mülkiyeti, serveti ve aileyi reddeden, topluma açık yerlerde cenazeler için kullanılan bir toprak malzemenin içerisinde (kimi görüşlere göre bir fıçıda) yaşayan, ihtiyaçları için dilenmekten çekinmeyen, sokaklardan yiyecek toplayan,  çiğ balık yiyen, eski ve pasaklı kıyafetlerinden utanmayan Diyojen, insan yaşamının doğaya uygun olmasını bu şekilde pratize etmiştir. Bu açıdan yaşantısını kinizme uyarlayarak, diğer insanlara bağımlılığı reddedecek ve tutkularını bastıracaktır. Kinizmin öncüsü ve Diyojen’in hocası Anisthenes, “Zevk almaktansa, ölmeyi yeğlerim” demiştir. Elbette o ve ardıllarının hiçbiri Hint fakiri Diyojen kadar protest bir yaşam sürmemiştir.[2]
Lüksün, statünün ve toplumun ihtiyaç olarak servis ettiği diğer kazanımların, erdemin önündeki engeller olduğunu düşünen Diyojen, ancak bir köpek gibi yaşamanın erdemi getireceği inancındadır. Köpek, kinizmin etimolojik atasıdır.
Psikiyatrideki Diyojenler ise Sinoplu Diyojen gibi bilinçli bir tercihte bulunmamıştır. Birçoğu entelektüel bir kimlik taşıyor olsa da geçirmiş oldukları birtakım psikolojik travmalar, onları toplumun dışına itmiş, çevrelerinden habersiz bir şekilde, önceki varlıklı yaşamlarının aksine sefalet içinde bir tek başınalığa getirmiştir. Bu aşamadan sonra bireylerin toplumdan arzuladıkları tek bir şey vardır: “Gölge etme, başka ihsan istemem.” [3]
  1. Doctorow’un Hatırlattığı Diyojenler: Homer ve Langley
Gelmiş geçmiş en dramatik hoarding vakası şüphesiz Homer ve Langley Collyer kardeşlerin yaşadığı ve literatürdeki yerini 1947’deki trajik sonla alan olaydır. Collyer kardeşler, ünlü ve varlıklı bir doktorun çocuğu olarak yaşamlarına devam ederken kısa bir süre içerisinde Manhattan Harlem’deki 4 katlı evlerini adeta bir çöpten kale haline getirmişlerdir. Bunda en büyük etken, 1919 yılı içerisinde babalarının evi terk etmesi, 1929 yılında da annelerinin hayatını kaybetmesi sonrasında yaşadıkları duygu durum bozukluğudur. 1929 ile 1933 yılları arasında Collyer kardeşler, dışarıda rutin yaşamlarına devam etmişlerdir. Homer bir avukat, Langley de mühendislik eğitimi almış bir piyanisttir. 1933 yılında Homer’ın gözlerini kaybetmesinin ardından Langley ona bakabilmek için işi bırakarak eve kapanmış ve Collyer kardeşler bu şekilde toplumdan soyutlanmaya başlamıştır.
Harlem’in artık varoş bir semte döndüğü, Büyük Buhran’ın yaşandığı 1930’lu yıllarda Langley, eve hırsızların ve meraklı komşuların girmesini engellemek için pencereleri tahta ile kapatır, girişleri ve evin içini bubi tuzakları ile doldurur. İstifledikleri, başta gazetelerden ibaret olsa da zaman içerisinde her türden eşya evin içini doldurmaya başlar ve Langley eşyalar arasında labirent tüneller oluşturur. Ödenmeyen vergiler, ipotekler ve diğer borçlar nedeniyle polis ve icra memurlarının kapıya dayanması, komşuların şikâyetleri, bir türlü gerçekleştirilemeyen tahliyeler de Collyer kardeşleri oldukça popüler yapar, basının gözünü bu malikâneye diker.
Langley verdiği röportajlardan birinde, kardeşine sıkça piyano çalıp klasikleri okuduğunu belirtmiştir. Bu arada artık Homer’ın tek kusuru gözleri değildir, yürüme yetisini de kaybetmeye başlamıştır. Langley, kimseye görünmeden gittiği alışverişlerden aldıklarıyla Homer’ın eski sağlığına kavuşabilmesi için haftada yüz portakal, siyah ekmek ve fıstık ezmesinden oluşan kür hazırlar. Bu sırada Homer için dışarıdan gelen profesyonel tıbbi yardım taleplerini de ihtiyaçları olmadığı gerekçesiyle reddeder. Nitekim evlerinde binlerce tıp kitabı bulunmaktadır, doktorların bildiğini kendisi de bilecek durumdadır.[4]
Langley’in dış dünyadan istediği tek bir şey vardır, o da rahatsız edilmemek. Elektrik, su ve doğalgazları kesilmiştir. O ise, mühendislik yeteneklerini kullanarak elektrik üretmeye ve su çıkarmaya çalışır.
21 Mart 1947’de evde bir ceset olduğu ihbarıyla polis kapıya dayanır. Labirentlerin ve tuzakların aşılması için acil durum ekipleri müdahale eder. Saatler süren çalışmalar sonunda Homer’ın cesedine odasındaki yatağında ulaşılır. Homer’ı Langley’in öldürdüğünden şüphelenen polis, tüm eyalette Langley’i aramaya başlar. Bu sırada evdeki çöplerin tahliyesi için yoğun bir mesai harcanır. Çalışmaların üçüncü haftasında, evde bir cesede daha ulaşılır. Langley’in cesedi, Homer’ın cesedinin bulunduğu yerin birkaç metre ilerisinde, eşya yığınlarının altında yatmaktadır. Yığınak o denli büyüktür ki birkaç metrelik mesafeyi boşaltmak, haftalarca çalışmayı gerektirmiştir.
Homer’ın açlıktan öldüğü kesinleşmiştir. Aslında daha büyük trajedi, Langley’in kardeşine yiyecek getirirken yaşlılığının da sebep olduğu dikkatsizlikle kendisinin hazırladığı bubi tuzaklarından birine yakalanmış olmasıdır. Homer ise ne görebilmekte ne de yürüyebilmektedir. Sesini hiç kimseye duyuramadan günlerce yatağında ölümü beklemiştir.[5]
Evden 100 tonun üzerinde eşya çıkarılmıştır. Hukuk, tıp, mühendislik gibi alanlarda 25 binin üzerinde kitap olduğu belirtilmiştir. Tonlarca gazete balyası, işçileri hayrette bırakmıştır. Nitekim Langley, öncesinde vermiş olduğu röportajlardan birinde, gazeteleri Homer’ın gözleri açıldığında okusun diye biriktirdiğini açıklamıştır.[6]
Evde 14 kuyruklu piyano, T model Ford otomobil, salamura yapılmış insan organları, avizelerden çocuk gereçlerine, kumaşlardan bisikletlere kadar akla gelebilecek yüzlerce şey bulunmuştur.
2009 yılında E.L Doctorow, Collyer kardeşlerin yaşam öyküsünü Homer & Langley adıyla kaleme alır. Aslında bir New York efsanesi haline gelerek popüler kültürde yer bulan Collyer kardeşlerin öyküsü, birçok sanat eserinin konusu olmuşsa da, Doctorow olaya daha saygılı yaklaşmıştır. Nitekim diğer yazarlar, Collyerların ölümünü eserlerine malzeme konusu yaparken, Doctorow’un üzerine eğildiği şey, bu iki kardeşin 14 yıl boyunca nasıl yaşadığıdır. [7] Kitap tam bir biyografik roman özelliği göstermese de Doctorow’un ortaya çıkardığı eser, gözlerini dünyaya ölmeden önce kapatan ve eşya yığınlarından bir mezarda yaşayan iki kardeşin bilinçaltına, duygu dünyasına usta işi bir yaklaşım olmuştur.
Son tahlilde, toplumsal bunaltı, çarpık aile ilişkileri ve diğer birçok sebep, bugün yalnızlığı zorunlu tercih yapmaktadır. Sinoplu Diyojen, Divan-ı Kebir’in 2462. beytinde Mevlana’nın güzellediği “Şeytandan devden usandım; insan istiyorum, insan” ifadesiyle arayış içindeydi. Bu kaçamak ve arayış bilinçliydi. Bugün ise bir amaç uğruna toplumdan kaçan Diyojenler yok, toplumun ölsün diye bir köşeye bıraktığı Diyojenler var.
[1] Çöp Evler ve DSM-5 Yeni Tanı Kategorisi Biriktirme Bozukluğu, Anadolu Psikiyatri Dergisi 2014, 15: s.290
[2] Bertrand Russell: Batı Felsefesi Tarihi, 1. Cilt, Bilgi Yayınevi, 4. Bası, s. 383 vd.
[3] Diyojen Sendromu: Bir Olgu Nedeniyle, Geriatri 2002, Cilt 5, Sayı 1, s. 35
[4] Gethard, Chris: Weird New York: Your Travel Guide to New York’s Local Legends and Best Kept Secrets. Sterling Publishing Company, s. 116.
[5]https://news.google.com/newspapers?nid=1144&dat=19470409&id=plMbAAAAIBAJ&sjid=10wEAAAAIBAJ&pg=4740,2938272&hl=tr
[6] http://www.dailymail.co.uk/news/article-2217953/Homer-Langley-Collyer-Hoarder-brothers-killed-clutter-New-York-mansion.html
[7] http://www.nytimes.com/2009/09/13/books/review/Schillinger-t.html?_r=0

E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

kitap özeti, kitap,yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, kitap oku, bedava kitap