Translate

İzleyiciler

3 Ocak 2017 Salı

Robert Bryndza'dan 'Buzdaki Kız'


“Buzdaki Kız”, Slovak asıllı polis Erika’nın vahşice öldürülmüş, zengin bir genç bir kadının cinayetini araştırmasını konu alıyor. Erika araştırma boyunca hem kurbanın nüfuzlu ailesinden gelen baskılarla hem de kendi teşkilatının seksizmiyle mücadele etmek zorunda.


[Haber görseli]Yepyeni bir kadın dedektif
 
İyi bir polisiye romanı asla sadece suçu kimin işlediğiyle ilgili değildir. Polisiye, türünün doğası gereği toplumun içini oyan kötülük ve yozlaşmayı ve bunları perçinleyen (aile, okul, bürokrasi, yargı ve polis gibi) kurumları ele alır. Polisiyenin Altın Çağı’nda (1920 ve 30’lar) çok popüler olan ve tek bir malikânede geçen, dış dünyayla ilişkisi yokmuş gibi gözüken “kapalı oda” polisiyeleri bile aristokrat sınıfa ve her an yıkılabilecek sahte toplumsal huzur ve düzene dair bir eleştiridir. Fakat polisiye türü zaman içinde, Altın Çağ’ın üstü örtülü ve bilinçaltı eleştirilerinden uzaklaşıp, toplumsal kaygıları doğrudan ele alacak bir yönde gelişti. Günümüzün çok satan ve izlenen polisiyelerinin ortak özelliği toplumsal bir kötülüğü saklandığı köşeden çıkarıp, tüm karmaşıklığıyla ele alması.
Eğer iyi bir polisiyenin gücünün bir kısmı toplumsal yozlaşmayı ele alış biçiminden geliyorsa, diğer bir kısmı da detektif karakterinden gelir.  İlk örneklerinden günümüze (Auguste Dupin, Sherlock Holmes, Miss Marple, Kurt Wallander, vb.) polisiye romanının taşıyıcı unsuru kendine has bir karakteri ve yöntemi olan detektiftir. Bu yüzden raflarda aynı detektifin maceralarını konu alan serileri sıkça görürüz. Hiçbir yazar okuyucuyu etkilemeyi başarmış ve formülü tutturmuş bir detektifi kolay kolay çöpe atmaz. Her ne kadar 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar kurgusal erkek detektifler türe hâkim olmuş olsalar da, 1970’lerden itibaren feminist hareketin görünürlüğünün artması ve taleplerini bir bir elde etmesiyle, yerlerini kadın detektiflere bıraktılar. Günümüzde hem ekranda hem de edebiyatta (Sara Paretsky’nin Sert Oyun romanıyla ilk kez tanıştığımız) seksi ve sert Warshawski gibi detektiflerden, (Danimarka dizisi Forbrydelsen’deki) Sarah Lund gibi saplantılı ve dış görünüşüne önem vermeyen bir polise ve (Stieg Larsson’un Milennium Serisi’ndeki) Lisbeth Salander gibi asosyal ve

23 Aralık 2016 Cuma

TEVFİK FİKRET’İN ÇOCUK ŞİİRLERİ VE ŞERMİN KİTABINDAKİ ŞİİRLERİNİN TAHLİLİ

ÖZET 

Tevfik Fikret, Servet-i Fünûn edebiyatının lideri, şiir alanındaki en önemli sanatçısı ve Servet-i Fünûn dergisinin ilk yayın yönetmeni olarak edebiyat sahnemizdeki yerini almıştır. (Akyüz, 1995: 95) Onun en önemli özelliklerinden biri de edebiyatımızda ilk defa çocuk şiirlerinden oluşan bir eser hazırlamış olmasıdır. Şermin adını verdiği bu eserin, hece ölçüsüyle ve dönemindeki genel dil anlayışına göre çok daha sade bir dille yazılmış olması da edebiyatımız adına o dönem için önemli bir yenilik ve atılım olmuştur. TEVFİK FİKRET’İN ÇOCUK ŞİİRLERİ ile ilgili görsel sonucu

Sanatçı kişiliğinin yanı sıra normal yaşamında öğretmenlik mesleğini icra eden Fikret, Mekteb-i Sultanî, Robert Kolej gibi okullarda çalışmış ve yaşamının büyük bir bölümünü çocukların ve gençlerin içinde geçirmiştir. (Parlatır, 2006: 25) Kız kardeşini genç yaşında kaybeden ve Hemşirem İçin adlı şiirini kardeşine ithaf eden Fikret (Parlatır, 2006: 31), gençlerin erken yaşta evlendirilmeleri, eğitimsiz bir hâlde hayata bırakılmaları gibi konulara karşı hassasiyet kazanmış ve kendini gençlerin eğitimlerine adamıştır. Servet-i Fünûn dergisinde yayınlanan ilk şiirine Hasta Çocuk ismini vermesi de onun hayatında çocukların ve gençlerin ne denli yer tuttuğuna bir delildir. Zaten Fikret’in hayatının odak noktasında oğlu Halûk bulunmaktadır. Oğlu için yazmış olduğu şiirlerden oluşan Halûk’un Defteri adlı bir eseri de bulunan Fikret, bu şiirlerde oğlu Halûk vesilesiyle bütün gençlere önemli mesajlar vermektedir. Bu kitapla gençlere, medeniyet ve gelişme yolu gösterilmek istenmiştir. (Kolcu, 2008: 47) Bir babanın çocuğuna duyduğu sevgi, bayram sabahlarının aile üzerindeki olumlu birleştirici gücü ve gelecek hakkındaki öğütlerin bulunduğu şiirler ise Rübab-ı Şikeste adlı kitabına aldığı şiirlerinde kendini göstermektedir. (Parlatır, 2006: 57) 

14 Aralık 2016 Çarşamba

J. K. Rowling'ten 'Harry Potter ve Sırlar Odası'

J. K. Rowling’in klasikleşen serisinin ikinci kitabı “Sırlar Odası”nın resimli özel baskısına, Kate Greenaway Madalyası sahibi çizer Jim Kay imzasını atmış. Kay’in Harry Potter dünyasına getirdiği yorum etkileyici.



[Haber görseli]İngiltere'deki ilk basımı 1998’de yapılan, Yapı Kredi Yayınları’nın 2001'de Türkçeye kazandırdığı eseri Sevin Okyay’ın çevirisi ile okumak bana sevinç vermişti. Özel baskıda da Okyay’ın imzasını görmek ustalıklı, eğlenceli, su gibi akıp giden bir dilin muştusunu almak anlamına geliyor. 
Buraya bir parantez açıp neden sert kapaklı, büyük boy özel baskı çalışıldığı üzerinde kısaca duralım. Yayıncılar, günümüz okurunun klasikleşmiş yapıtlar için böyle koleksiyon kitaplarını yeğlediği gerçeğinden yola çıkmış olmalı. Harry Potter serisinin iki yüzden fazla ülkede altmışa yakın dile çevrildiğini düşünürsek, böyle bir baskı ve resimlemeyi çoktan hak ettiğini itiraf etmeliyiz. Türkiye’de Rowling’in metinlerine dayalı filmlerin gördüğü ilgi, kitapların hızla yeni baskılar yapması, bu çok özel çalışmaya Türkiye’deki okurun da sahip çıkacağını gösteriyor. 2015’te ilk kitap özel baskısı ile yayımlanmıştı. Koleksiyonerlerin de ilgi göstereceklerini düşündüğüm resimli özel baskılar, Harry Potter’in diğer kitapları için de devam edecek gibi görünüyor.
 
SIRLAR ODASI
Rowling “Yetişkin dünyasının kalıplarından kaçıp gerçek veya hayali bir yerde güçlü olan çocuk” fikriyle Harry Potter karakterini yarattığını söylüyor. Serinin ikinci kitabında, Harry Potter Hogwarts’taki ikinci yılına başlar. Fakat okulda sırasıyla taşlaşan öğrenciler yüzünden günah keçisi olmuştur. Aslında yaz tatilinde kendisine görünen ev cini Dobby’nin yaptıkları ve söyledikleri onu etkilemiştir. Çünkü Dobby, Harry Potter’ın büyük bir tehlike ile karşı karşıya kaldığını söylemiştir. Dobby Harry ve arkadaşı Ron’un Okul trenine binmesini bile engellemiştir. Onların okula dönmesini istemez.  Dobby yüzünden Harry,

12 Aralık 2016 Pazartesi

Bir Yanardağ Yamacında Bir Gül - Black Adam


Bir Yanardağ Yamacında Bir Gül

Bu kitaptaki her şiir farklı bir gecede, ayrı ilhamın hisleriyle, hiçbir alıntı veya esinlenme bile katılmadan, tamamen bir gönül dünyasının damlalarından kaleme alınmıştır.

Burada... Gecenin o gizemli, anlatılmaz ama yaşanır hislerinde, kendinizi bulacaksınız. Bazen bir

2 Aralık 2016 Cuma

Franz Werfel'den 'Mezunlar Günü'

Franz Werfel’in 1928’de yayımlanan “Mezunlar Günü” romanında başkalarına benzemediği için arkadaşları arasında ve hatta aile içinde hırpalanan bir delikanlının, Adler’in hikâyesi anlatılıyor.


Ezmek insanın fıtratında mı var?
Sorun galiba herkesin birbirini kendine benzetme isteğinde. Bu tiksinç benzerlik, insanı insanlıktan çıkaran en başat özelliği olmuş. Üstelik kişi bunu, kendini şaşırtıcı derecede bir başkasından farklı ve özel görme gafletine düşerek yapıyor. Herkesi eninde sonunda yenme ve hayatta kalma dürtüsü. Eşitler arası birincilik. Şeytani farklılığıyla daha da uzun, konforlu yaşayıp yanı başındakine fark atma hevesi… Benzerler arasında sonu gelmeyen bir savaş. “Kimse beni anlamıyor” derken bile kendini öven iki ayaklı gurur tabloları. Tiksinç değil mi? Sana benzemeyeni hunharca ezme isteği! Sana benzeyenden üstün olma dürtüsü! Doymamazlık…
Şu doğurduğum muhteşem yaratığa bak tıpkı babası, dedesi, amcası, dayısı.”
Şu minik ellere bak aynı ben, aynı halası, anneannesi, teyzesi.”
Oğlum tam bir akıl küpü, dayısına çekmiş.”
Övgüler, övgüler, övgüler. Burnu büyük iki ayaklı muhteşem gurur abideleri. İyi-kötü, zalim-merhametli, akıllı-deli, güzel-çirkin. Alt ve üst sınırlar belirlenmiş ve bu çizginin arasında insani değerler oluşturulmuş. İnsanoğlunun bir vicdan ortalaması var yani, iyiliğinin bir ortası, aklî dengesi, güzelliğin bir ölçüsü. Afrika’da altın arayan adamla, Güney Amerika’nın tarla süren çiftçisiyle, Avustralya’nın yerlisiyle, kapı komşumuzla bu bizi öyle benzer kılıyor ki. Ne kadar yabancı gelse de sana, Japon kadınla Ortadoğulu bir erkeğin sayılamayacak kadar çok benzerliği var. Hollandalı çiftçiyle ortak bir kaygıya sahipsin. Rengin farklı ama kurnazlığın aynı, gözleriniz birbirine benzemiyor fakat hayatta kalma arzunuz birbiriyle yarışır, dilini anlamıyorsun buna rağmen üreme ihtiyacın örtüşüyor. Başarı hırsın ister İstanbul’da ister New York’ta yaşa aynı. Akıllı, zeki, güzel, başarılı, sosyal, konuşkan, sevecen, uyumlu olman söylendi ve sen başkalarında da aynı özellikleri arayıp duruyorsun, olmazsa kendine benzetmek için hırpalamak senin görevin. Ezmek insanın fıtratında mı var?

SORGU YARGICININ AŞAĞILAMALARI
Franz Werfel’in 1928’de yayımlanan “Mezunlar Günü” romanında başkalarına benzemediği için

Homeros'tan 'İlyada'

Edebiyat tarihini başlatan “İlyada” destanı üzerine, iki bin yılı aşkın süredir filozoflar ve yazarlar çok şeyler yazdı; her okuyan nesil kendine başka bir Homeros buldu destanın içinde.


Savaş alanıdır tüm dünya
William Shakespeare “Size Nasıl Geliyorsa” komedisinde bütün dünyanın sahneden ibaret olduğunu söyler: “Tümüyle bir sahnedir yaşam / Erkeklerle kadınlarsa, hepsi birer oyuncu.” Shakespeare’in dünya görüşünü herhalde en iyi yansıtan sözleri bunlardır. Bu sözleri Homeros’a uyarlarsak, koca ozan büyük bir olasılıkla “Tüm dünya bir savaş alanıdır / kadınlarla erkekler de savaşçı” derdi. Edebiyat tarihini başlatanİlyada (Homeros, Can Yay., Azra Erhat, A. Kadir 622 s.) destanı üzerine, iki bin yılı aşkın süredir filozoflar ve yazarlar çok şeyler yazdı; her okuyan nesil kendine başka bir Homeros buldu destanın içinde. Bugün savaşın, göçlerin, adaletsizliğin ortasında biz de kendi destanımızı buluyoruz Homeros’ta.
Homeros İlyada’da kendi çağından yaklaşık beş yüz önce yaşanmış Truva savaşını anlatır ama satırlara yansıyan aslında kendi çağıdır. Tunç çağında bilinmeyen demir silahlarla kuşanmıştır savaşçıları; savaş gemileri de Minoen uygarlığından çok sonralarına ait olabilecek yapıdadır.
Savaşlar neden çıkar karmaşık bir sorudur her zaman. Troya savaşında da savaşların çıkış nedeni ardında gizlenen ikiyüzlülüğü çok iyi anlatır Homeros. Savaşın ilk başta nedeni Akha kralı Meneleos’us güzel karısı Helene’nin Troyalı Prens Paris tarafından kaçırılmasıdır. Bunun üzerine Akhalılar Helene’yi geri almak üzere büyük bir ordu toparlayıp Girit, Trakya ve Anadolu’ya saldırırlar. Bir kraliçenin kaçırılması olayı, her çağda olacağı gibi, savaşa yol açacak güçte bir nedendir fakat İlyada’da, savaşın gerçek nedenleri de dile getirilir: bunlar, değerli maden yatakları, kendilerininkinden daha gelişmiş bir uygarlığın ürünleri, köle olarak kazanılacak kadınlar ve hazinelerdir. Aslında Meneleos’un onurunu kurtarmaktan çok öte amaçları olduğu hiç gizlenmez.

KAHRAMANIN TRAJEDİSİ
Azra Erhat, İlyada’nın iki katlı bir sahne olarak okunması gerektiğini söyler. Bir bakıma aşağıdakiler ile

Nigel Smith'ten 'Nathalia Pissurat'


Kötü espriler yapma baba!

İngiliz yazar Nigel Smith’in kaleme aldığı, Türkçe yayın hakları YKY’ye verilen, Nathalia Pissurat serisinin yeni kitabı tuhaf sürprizlerle dolu. Kızını durmadan mahcup eden bir babanın yarattığı duyguları gülmece penceresinden gösteren kitap, çocuğun babasıyla çatışmalarını sevimli bir dille aktarıyor. Kitabın seslendiği yaş grubundakiler komik kitaplardan hoşlanıyor, hayata farklı gözlerle bakan kurguları daha çok seviyor. Gazetecilik de yapan, komedi programı yapımcısı Nigel Smith’in kaleme aldığı Nathalia Pissurat ve Bütün Zamanların En Utanç Verici Seyahati, güldürürken düşündüren, itiraz taşıyan sorgulayıcı bir metin.
Bedava Tatil!
Babanız, Nathalia’nın babası gibi acayip pantolonlar giyse, gülünç şapkalar taksa, dişleri vampire benzese, tuhaf bir aksanla konuşsa, kötü espriler yapsa, sürekli yolunu kaybetse, davranışlarıyla sizi durmadan utandırsa ne yapardınız? Nathalia (Nat), babasıyla arkadaşlarını tanıştırmaya bile çekiniyor, çünkü onun kıracağı potlardan çok korkuyor. Noel oyuncaklarının içine konan esprileri yazma işinden para kazanan bu tuhaf baba, bir arkadaşının evinde bedava Fransa tatili yapacaklarını söylediğinde Nathalia sevinsin mi üzülsün mü bilemiyor. Fakat bu gezi için ufak bir ayrıntı var. Kalacakları evin çatısını aktarmaları, döşeme tahtalarını onarmaları, sıcak su kazanını tamir etmeleri, alt katını boyamaları, üst katı duvar kâğıtlarını değiştirmeleri, pencereleri elden geçirmeleri, çimenleri biçmeleri, araba yolunu asfaltlamaları, birkaç ağaç dikmeleri ve evdeki hayaleti kovalamaları