1. A. BİRİNCİ BÖLÜM
2. Kitabın yazarı Küba’nın bugünkü düzeninin kurulmasında önemli katkıları bulunan bir şahıstır. Nitekim kitabına Küba’daki iç savaş yıllarında Fidel CASTRO’ya yazdığı daha ziyade bir “durum raporunu” andıran mektup ile başlamaktadır.
3. B. İKİNCİ VE ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
4. Küba ihtilali öncesi durumu kendi bakış açısıyla anlatan yazar, özetle şu değerlendirmelere yer vermektedir. “Küba ikinci kez tarihinin en canice dönemlerinden birini yaşıyordu. Birincisi, sömürgeci İspanya’nın kanlı kılıcı Weyler tarafından düzenlenmişti; şimdiyse sıra Amerika kıtasının gördüğü en büyük hain ve katil olan Fulgencio Batista’ydı. Açlık, yoksulluk, sakatlık, salgın hastalıklar ve ölüm, köyleri kırıp geçirmekteydi.
5. Ancak, bir gün Küba halkının öfkeli karşı çıkışı gerçekleşti, halk artık korkmuyordu, mücadeleye kararlıydı, kesinlikle kurtuluşuna doğru yol almaya başlıyordu.”
E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, kitaplar, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, yazarların hayatları, biyografiler, kitap oku,Sesli Kitap bedava kitap - Kitap Alıntıları
Translate
İzleyiciler
20 Temmuz 2011 Çarşamba
Denge Oyunu(2.Dünya Savaşında Türkiye’nin Politikası) kitap özeti
Yazar:Selim DERİNGİL
Özeti:1939-1945 2nci dünya savaşı Türk Dışişlerini değerlendirmek için önce dönemin politikasını yönlendiren kadroyu anlamak gerekir.
Bu kadro 1nci Dünya savaşı, Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş dönemi gibi yakın tarihin en önemli evrelerini yaşamış, savaşların zorluklarını ve hizmetlerini çok iyi hatırlamakta olan bir kadroydu. Bu sebeple onlar için birinci derecede önemli husus Türkiye’nin bu savaşın dışında tutulmasıydı.
Fakat, Türkiye’nin konumu onun “güçlü dostları” için hayati bir önem arz etmekteydi, ama bu “dostlar” fazla baskıcı olmaya başladıkları zaman karşıtlarıyla da diyaloga girerek durum dengelenebilirdi. 2nci Dünya Savaşı var olan güçler dengesini tümüyle yok edip yerine bir yenisini getirebilirdi. Bu durumda herhangi bir tarafın öbürünü tümüyle ezerek dünya egemenliğini kurması Türkiye gibi stratejik önemi olan küçük bir ülkenin işine gelmeyecekti.
Lozan Antlaşması’ndan 19 Ekim 1939 imzalanan Türk-İngiliz-Fransız Antlaşmasına kadar geçen süre içinde, Türkiye çok yanlı bir dış politika izlemekle birlikte “güçlü dostların” gerekliliğini de kabul etmek zorunda kaldı. Lozan’dan hemen sonraki dönemde Sovyetler Birliği ile yakın ilişkiler kurulmuş, bu ülke Türkiye’nin başlıca dostu olmuştur. Ancak, Faşist İtalya’nın Türkiye için yarattığı tehlike, duruma yeni bir boyut kazandırıyordu. Sovyetler Birliği bir kara devletiydi ve denizlerde önemli bir mevcudiyeti yoktu. Oysa Faşist İtalya’nın Akdeniz’in doğusundaki emelleri etkin bir deniz gücünü elinde tutan bir müttefik gerektiriyordu. Bu da İngiltere’yi gündeme getirdi. İngiltere ve Fransa ile yapılan antlaşma gereği; Türkiye herhangi bir Avrupa devletinin saldırısına uğrarsa İngiltere ve Fransa ona her türlü aktif desteği sağlayacaktı. Ancak İngiltere ve Fransa saldırıya uğrarsa Türkiye sadece müsamahakar bir tarafsızlık (Benevolent neutrality) uygulayacaktı. Türkiye Sovyetler Birliği ile savaşa meydan verebilecek her durumda antlaşmayı vurgulamaktan muaf tutuluyordu. İngiltere ve Fransa Türkiye’ye 25 milyon sterlinlik savaş malzemesi, 16 milyon değerinde külçe altın ve 3,5 milyon sterlinlik bir kredi transferi sağlayacaklardı.
1941 baharının son günlerinde balkanlarda iyice yerleşen Alman Kuvvetleri bir Türk-Alman antlaşması talebinde bulundu. Alman dışişleri bakanı Ribentrop asker ve teçhizat transit geçişi konusunda Almanya’ya geniş haklar tanıyan bir antlaşma istiyordu. Karşılık olarak Türkiye-Bulgaristan sınırının Türkiye lehine değiştirilmesi ve “Ege Denizi’ndeki adalardan birinin Türkiye’ye verilmesini öneriyordu. Benzer öneriler İngilizler tarafından da yapılmıştır. Yunanistan’da İngiliz direnişinin sonu yaklaştığı sıralarda İngiltere Türkiye’nin Sakız, Midilli ve Sisam adalarını işgal etmesini istemiş ancak Türkiye böyle bir girişimin Almanya ile savaşa neden olabileceğinin ve Yunanistan’la arasını açacağının bilincindeydi.
Özeti:1939-1945 2nci dünya savaşı Türk Dışişlerini değerlendirmek için önce dönemin politikasını yönlendiren kadroyu anlamak gerekir.
Bu kadro 1nci Dünya savaşı, Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş dönemi gibi yakın tarihin en önemli evrelerini yaşamış, savaşların zorluklarını ve hizmetlerini çok iyi hatırlamakta olan bir kadroydu. Bu sebeple onlar için birinci derecede önemli husus Türkiye’nin bu savaşın dışında tutulmasıydı.
Fakat, Türkiye’nin konumu onun “güçlü dostları” için hayati bir önem arz etmekteydi, ama bu “dostlar” fazla baskıcı olmaya başladıkları zaman karşıtlarıyla da diyaloga girerek durum dengelenebilirdi. 2nci Dünya Savaşı var olan güçler dengesini tümüyle yok edip yerine bir yenisini getirebilirdi. Bu durumda herhangi bir tarafın öbürünü tümüyle ezerek dünya egemenliğini kurması Türkiye gibi stratejik önemi olan küçük bir ülkenin işine gelmeyecekti.
Lozan Antlaşması’ndan 19 Ekim 1939 imzalanan Türk-İngiliz-Fransız Antlaşmasına kadar geçen süre içinde, Türkiye çok yanlı bir dış politika izlemekle birlikte “güçlü dostların” gerekliliğini de kabul etmek zorunda kaldı. Lozan’dan hemen sonraki dönemde Sovyetler Birliği ile yakın ilişkiler kurulmuş, bu ülke Türkiye’nin başlıca dostu olmuştur. Ancak, Faşist İtalya’nın Türkiye için yarattığı tehlike, duruma yeni bir boyut kazandırıyordu. Sovyetler Birliği bir kara devletiydi ve denizlerde önemli bir mevcudiyeti yoktu. Oysa Faşist İtalya’nın Akdeniz’in doğusundaki emelleri etkin bir deniz gücünü elinde tutan bir müttefik gerektiriyordu. Bu da İngiltere’yi gündeme getirdi. İngiltere ve Fransa ile yapılan antlaşma gereği; Türkiye herhangi bir Avrupa devletinin saldırısına uğrarsa İngiltere ve Fransa ona her türlü aktif desteği sağlayacaktı. Ancak İngiltere ve Fransa saldırıya uğrarsa Türkiye sadece müsamahakar bir tarafsızlık (Benevolent neutrality) uygulayacaktı. Türkiye Sovyetler Birliği ile savaşa meydan verebilecek her durumda antlaşmayı vurgulamaktan muaf tutuluyordu. İngiltere ve Fransa Türkiye’ye 25 milyon sterlinlik savaş malzemesi, 16 milyon değerinde külçe altın ve 3,5 milyon sterlinlik bir kredi transferi sağlayacaklardı.
1941 baharının son günlerinde balkanlarda iyice yerleşen Alman Kuvvetleri bir Türk-Alman antlaşması talebinde bulundu. Alman dışişleri bakanı Ribentrop asker ve teçhizat transit geçişi konusunda Almanya’ya geniş haklar tanıyan bir antlaşma istiyordu. Karşılık olarak Türkiye-Bulgaristan sınırının Türkiye lehine değiştirilmesi ve “Ege Denizi’ndeki adalardan birinin Türkiye’ye verilmesini öneriyordu. Benzer öneriler İngilizler tarafından da yapılmıştır. Yunanistan’da İngiliz direnişinin sonu yaklaştığı sıralarda İngiltere Türkiye’nin Sakız, Midilli ve Sisam adalarını işgal etmesini istemiş ancak Türkiye böyle bir girişimin Almanya ile savaşa neden olabileceğinin ve Yunanistan’la arasını açacağının bilincindeydi.
Reşat Nuri GÜNTEKİN… Ateş gecesi kitap özeti
Milas’ta ilk önce Kaymakam ve Selim Bey ile tanıştım.Kaymakam şen bir adamdır.Kısa boylu ve ferah bir sesi vardı.Selim bey ise doktordu.Çok konuşmaz , soğuk ve mağrur görünüyordu.Akşam oluyordu kaymakam doktora selenerek :Siz ne yapmayı düşünüyorsunuz? Eve gidecekmisiniz? Doktor cevap vermedi. Gitmeyin ya… Ne yapacaksınız boş evde.Akşam Sait ustada beraber yemek yeriz. Akşam sait ustanın
kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar
Reşat Nuri Güntekin
Akşam Güneşi [ Reşat Nuri Güntekin ] kitap özeti
KİTABIN ÖZETİ:
Necati küçük yaşta annesini ve babasını kaybedene kadar ailesiyle birlikte Büyükada’da yaşar. Amcası onu İstanbul’a yanına alır ve büyütür. Amcasının iki kızı vardır. Necati orta okulu bitirdikten sonra askeri okula girer. Buradan mezun olduktan sonra amcasının yardımıyla Fransa’ya askeri akademiye girer. Fransa’da gönlünü epeyce eğlendirir. Buradan mezun olduktan sonra İstanbul’a döner. İstanbul’dan Şam’a tayini çıkar. Şam’da sıkıcı iki yıl geçirdikten sonra Bulgaristan’a tayini çıkar. Bu göreve gitmeden önce bir aylığına izin alır. Amcasının yanına gider. Burada amcasının büyük kızı, kocası ile sorunları yüzünden kendisini vurur ve felç olur. Kızıyla birlikte babasının yanına taşınırlar. Bu tatil sırasında Necati gönlünü komşu kızı Zehra’ya kaptırır ve kendisini beklemesini söyler.
Necati küçük yaşta annesini ve babasını kaybedene kadar ailesiyle birlikte Büyükada’da yaşar. Amcası onu İstanbul’a yanına alır ve büyütür. Amcasının iki kızı vardır. Necati orta okulu bitirdikten sonra askeri okula girer. Buradan mezun olduktan sonra amcasının yardımıyla Fransa’ya askeri akademiye girer. Fransa’da gönlünü epeyce eğlendirir. Buradan mezun olduktan sonra İstanbul’a döner. İstanbul’dan Şam’a tayini çıkar. Şam’da sıkıcı iki yıl geçirdikten sonra Bulgaristan’a tayini çıkar. Bu göreve gitmeden önce bir aylığına izin alır. Amcasının yanına gider. Burada amcasının büyük kızı, kocası ile sorunları yüzünden kendisini vurur ve felç olur. Kızıyla birlikte babasının yanına taşınırlar. Bu tatil sırasında Necati gönlünü komşu kızı Zehra’ya kaptırır ve kendisini beklemesini söyler.
kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar
Akşam Güneşi,
Reşat Nuri Güntekin
Bİr TereddÜtÜn Romani / Peyamİ Safa
KİTABIN ADI BİR TEREDDÜTÜN ROMANI
KİTABIN YAZARI PEYAMİ SAFA
YAYIN EVİ ŞEFİK MATBAASI – İSTANBUL
BASIMYILI 1987
1)KİTABIN KONUSU:
KİTABIN YAZARI PEYAMİ SAFA
YAYIN EVİ ŞEFİK MATBAASI – İSTANBUL
BASIMYILI 1987
1)KİTABIN KONUSU:
kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar
Bİr TereddÜtÜn Romani,
peyami safa
Son Yeniçeri kitap özeti
Reha ÇAMUROĞLU tarafından hazırlanan bu kitapta, Yeniçeri Ordusunun hiyerarşik yapısı, yeniçeri askerlerinin sosyal yaşamları, 18. yüzyıldan itibaren yeniçeri ordusu içinde başlayan bozulmalar ve Yeniçeri ordusunun kaldırılıp yerine kurulması düşünülen Nizami Cedid ordusunun planını öğrenen yeniçerilerin saltanata karşı düzenledikleri isyanlar anlatılmaktadır.
kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar
Son Yeniçeri
Zaman ve mekanı önemseyenler için bir kitap
Toplam 21 bildiriden oluşan kitap, mimarlık ve felsefenin artarak devam eden etkileşimini, konunun merkezindeki uzmanlar aracılığıyla ve ilgili diğer disiplinleri de içine alarak irdelenmiş sunumları içeriyor.Mimarlık ve Felsefe Platformu’nun İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde gerçekleştirdiği Zaman ve Mekân temalı üçüncü toplantısı ardından, Ayşe Şentürer, Şafak Ural, Özlem Berber ve Funda Uz Sönmez tarafından yayına hazırlanarak YEM Yayın tarafından yayımlanan “Zaman- Mekân” kitabı, deneysel çalışmalara odaklı, sonuçlarının fotoğraf ve film formatlarında ortaya konulduğu “Kent Atölyeleri 2005” CD’siyle okuyucuya sunuluyor.
İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde “Mimarlık ve Felsefe” başlıklı toplantıların konuları arasında yer alan “Mimarlık ve Felsefe” ve “Etik-Estetik” temaları için yayımlanan kitapların ardından üçüncü toplantı sonrası hazırlanan “Zaman-Mekân” kitabında yer alan metinlerin tümü genel olarak zaman ve mekan kavrayış ve ilişkilerine odaklanıyor. Değişen vurgular gözetilerek “tanım”, “yorum” ve “eleştri” başlıkları altında düzenlenen kitapta, başta mimarlık ve felsefe olmak üzere antropoloji, sosyoloji, psikoloji, tiyatro, fotoğraf, sinema gibi alanlardan tanımlar, yazılar, eleştiri ve deneysel çalışmalardan oluşuyor.
Toplam 21 bildiriden oluşan kitap, mimarlık ve felsefenin artarak devam eden etkileşimini, konunun merkezindeki uzmanlar aracılığıyla ve ilgili diğer disiplinleri de içine alarak irdelenmiş sunumları içeriyor.
Kitabın eki niteliğindeki Kent Atölyeleri 2005 CD’sinde ise “Zaman ve Mekân” temasına yönelik kurguları lisans ve yüksek lisans öğrencileri ile genç profesyonellerin atölye çalışmalarından sunumlar yer alıyor.
Zaman ve mekan; temel bilimler, kültürel çalışmalar, sanat ve özellikle bütün bu alanlara öncül görünen mimarlık ve felsefede en temel araştırma, çalışma konuları arasında yer alıyor. Biri diğeri olmaksızın düşünülemeyen iki kavramın, zamanın ve mekânın açılımları, kültür dünyamızı oluşturan disiplinler aracılığıyla okuyucuya sunulan bu kitap, zaman ve mekan üzerine değerli bir kaynak olacak.
İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde “Mimarlık ve Felsefe” başlıklı toplantıların konuları arasında yer alan “Mimarlık ve Felsefe” ve “Etik-Estetik” temaları için yayımlanan kitapların ardından üçüncü toplantı sonrası hazırlanan “Zaman-Mekân” kitabında yer alan metinlerin tümü genel olarak zaman ve mekan kavrayış ve ilişkilerine odaklanıyor. Değişen vurgular gözetilerek “tanım”, “yorum” ve “eleştri” başlıkları altında düzenlenen kitapta, başta mimarlık ve felsefe olmak üzere antropoloji, sosyoloji, psikoloji, tiyatro, fotoğraf, sinema gibi alanlardan tanımlar, yazılar, eleştiri ve deneysel çalışmalardan oluşuyor.
Toplam 21 bildiriden oluşan kitap, mimarlık ve felsefenin artarak devam eden etkileşimini, konunun merkezindeki uzmanlar aracılığıyla ve ilgili diğer disiplinleri de içine alarak irdelenmiş sunumları içeriyor.
Kitabın eki niteliğindeki Kent Atölyeleri 2005 CD’sinde ise “Zaman ve Mekân” temasına yönelik kurguları lisans ve yüksek lisans öğrencileri ile genç profesyonellerin atölye çalışmalarından sunumlar yer alıyor.
Zaman ve mekan; temel bilimler, kültürel çalışmalar, sanat ve özellikle bütün bu alanlara öncül görünen mimarlık ve felsefede en temel araştırma, çalışma konuları arasında yer alıyor. Biri diğeri olmaksızın düşünülemeyen iki kavramın, zamanın ve mekânın açılımları, kültür dünyamızı oluşturan disiplinler aracılığıyla okuyucuya sunulan bu kitap, zaman ve mekan üzerine değerli bir kaynak olacak.
E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)