Ali Deniz Uslu’dan “Girdap Balıkçısı”
Ali Deniz Uslu ilk kitabı Girdap
Balıkçısı’yla okurla buluştu. Kimi zaman düzyazı kimi zaman şiirle yol
alan kitapta Uslu, bugünün durgunluğuna da geçmişin ferahlığına da olta
atıyor.
Söze nereden girmek gerek? Orası pek belli değil ama şöyle bir gerçek
var. Birbirimize çılgınlar gibi yalan söylemeye başladığımız günden
beri edecek çok laf ve okuyacak fazla satır kalmadı. Hal böyle olunca
eski defterlere sığınıyor insan. Oralardan bir şeyler çıkarıp bir parça
anlam arıyor. Deneye yanıla bir yerlere varmaya uğraşıyor; kimseyi
dinleyesi gelmiyor, bazen sadece konuşuyor bazen de yalnızca susuyor.
Artık o güne hangisi uygunsa.
“MASUMİYETİMİZİN KATİLLERİ” O yalan sarmalı her tarafımızı kuşattıkça azala çoğala yaşıyoruz; bilerek, bilmezden gelerek, dura kalka ilerliyoruz. Ali Deniz Uslu’nun yaptığı gibi girdaba olta da sallıyoruz onun içinde korkularla eğlenerek veya arada bir gölgemizden korkarak sağa sola da savruluyoruz.
Yaşayabildiğimiz kadar yaşayacağımız için korkmaya ve korkudan korkmaya öyle geniş vakit yok, üstelik Ali Deniz’in dediği gibi “masumiyetimizin katilleri dünyayı yönetirken” bir şeylerin üstüne gitmek gerek. Dünya, annelerimizin ve babalarımızın, hatta bizim bile bildiğimiz gibi bir yer değil artık, bunu kabullenmemiz lazım.
Ali Deniz’in baştan aşağı metafor ve ince dokundurmalarıyla bizi bindirmek istediği kayığın geleceği de aynı oranda sağlam değil. Çünkü su hızla akıp dalgalanıyor, soru sormaya kalkışınca tosladığımız bir gerçeği hatırlatıyor balıkçı: “Cevapsız sorularla dolu ömrümüz.” Balıkçının dediği gibi yanıt bulamadığımız her an deliliğe daha çok yaklaşıyoruz. Öbür taraftan, “korkunun krallığı” ensemizde boza pişirirken “evetle hayır demenin arasındaki kör kuyunun en dibine” iniveriyoruz.
Girdaba tutulmuş ya da sanki tutunmuş balıkçıyla yola devam ederken sık sık gecenin karanlığına uğruyoruz. Kendisiyle ve kendimizle yüzleştiğimiz ve “aklımız değil ama hafızamız çok tehlikeli” sözünün tınladığı her an tekinsizlik yanı başımızda.
O hafıza, zamanla sulara gömmeye pek meraklı olduğu Yunan destanlarını balıkçının yardımıyla hatırlıyor. Ama bir de tersi var bunun, o da bugün: “Evet, hepimiz birkaç cinayetten sorumluyuz. Maktûl olduğumuz zamanlar da elbette çok. Öldürdüğümüz kadar öldürüleceğimiz de şüphe götürmez. Bunu bilerek yaşamamız gerekli. Çünkü artık gömülmemiz için tabuta ihtiyacımız yok.”
“HAYATI NE ZAMAN YAŞAYACAĞINI BİLEMEZ İNSAN”
Hızla geçip giden bir hayatı yaşıyoruz. Elinde oltasıyla kayıkçı denizin ortasında. Bir delinin atıp bilmem kaç akıllının çıkarmaya çalıştıklarıyla meşgul: Büyük bir hiçlik. Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz ya da belki hep oradayız; hayatımız illüzyon veya “illüzyon hayatımız”: “Hayatı ne zaman yaşayacağını bilemez insan. Hep bir zamansızlıkta şimdinin uzağına düşer. Ya takılır kalır geçmişin ağına; yükler sırtına pişmanlıkları, bir daha yaşayamayacağını düşündüğü güzel anıları. Bu olmazsa geleceği yaşamak için gününü yırtar, soluk almanın ne mucizevi bir şey olduğunu unutur. Bazen hatırlar, gözleri parlar ve kaybettiğini bulur bu şaşırmanın, farkındalığın verdiği keyifle! Ama o da kısa sürer, çünkü hayat önüne kattığını götürür. İşte belki biz bu ‘şaşırma’ ve ondan keyif alma halini sürdürülebilir yapmanın peşindeyiz.”
Metafor denizinde boğulmak işten değil. Fakat o fırtına çıkış yolu da olabilir, netameli bir mesele. Girdap mı balıkçıyı kapmış, balıkçı mı girdaba sarılmış, bu da bazen açık değil. Ama belki böylesi daha iyi. Her şey yerli yerine otursaydı söyleyecek çok fazla şey kalır mıydı?
Girdap Balıkçısı/ Ali Deniz Uslu/ Yitik Ülke Yayınları/ 80 s.
“MASUMİYETİMİZİN KATİLLERİ” O yalan sarmalı her tarafımızı kuşattıkça azala çoğala yaşıyoruz; bilerek, bilmezden gelerek, dura kalka ilerliyoruz. Ali Deniz Uslu’nun yaptığı gibi girdaba olta da sallıyoruz onun içinde korkularla eğlenerek veya arada bir gölgemizden korkarak sağa sola da savruluyoruz.
Yaşayabildiğimiz kadar yaşayacağımız için korkmaya ve korkudan korkmaya öyle geniş vakit yok, üstelik Ali Deniz’in dediği gibi “masumiyetimizin katilleri dünyayı yönetirken” bir şeylerin üstüne gitmek gerek. Dünya, annelerimizin ve babalarımızın, hatta bizim bile bildiğimiz gibi bir yer değil artık, bunu kabullenmemiz lazım.
Ali Deniz’in baştan aşağı metafor ve ince dokundurmalarıyla bizi bindirmek istediği kayığın geleceği de aynı oranda sağlam değil. Çünkü su hızla akıp dalgalanıyor, soru sormaya kalkışınca tosladığımız bir gerçeği hatırlatıyor balıkçı: “Cevapsız sorularla dolu ömrümüz.” Balıkçının dediği gibi yanıt bulamadığımız her an deliliğe daha çok yaklaşıyoruz. Öbür taraftan, “korkunun krallığı” ensemizde boza pişirirken “evetle hayır demenin arasındaki kör kuyunun en dibine” iniveriyoruz.
Girdaba tutulmuş ya da sanki tutunmuş balıkçıyla yola devam ederken sık sık gecenin karanlığına uğruyoruz. Kendisiyle ve kendimizle yüzleştiğimiz ve “aklımız değil ama hafızamız çok tehlikeli” sözünün tınladığı her an tekinsizlik yanı başımızda.
O hafıza, zamanla sulara gömmeye pek meraklı olduğu Yunan destanlarını balıkçının yardımıyla hatırlıyor. Ama bir de tersi var bunun, o da bugün: “Evet, hepimiz birkaç cinayetten sorumluyuz. Maktûl olduğumuz zamanlar da elbette çok. Öldürdüğümüz kadar öldürüleceğimiz de şüphe götürmez. Bunu bilerek yaşamamız gerekli. Çünkü artık gömülmemiz için tabuta ihtiyacımız yok.”
“HAYATI NE ZAMAN YAŞAYACAĞINI BİLEMEZ İNSAN”
Hızla geçip giden bir hayatı yaşıyoruz. Elinde oltasıyla kayıkçı denizin ortasında. Bir delinin atıp bilmem kaç akıllının çıkarmaya çalıştıklarıyla meşgul: Büyük bir hiçlik. Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz ya da belki hep oradayız; hayatımız illüzyon veya “illüzyon hayatımız”: “Hayatı ne zaman yaşayacağını bilemez insan. Hep bir zamansızlıkta şimdinin uzağına düşer. Ya takılır kalır geçmişin ağına; yükler sırtına pişmanlıkları, bir daha yaşayamayacağını düşündüğü güzel anıları. Bu olmazsa geleceği yaşamak için gününü yırtar, soluk almanın ne mucizevi bir şey olduğunu unutur. Bazen hatırlar, gözleri parlar ve kaybettiğini bulur bu şaşırmanın, farkındalığın verdiği keyifle! Ama o da kısa sürer, çünkü hayat önüne kattığını götürür. İşte belki biz bu ‘şaşırma’ ve ondan keyif alma halini sürdürülebilir yapmanın peşindeyiz.”
Metafor denizinde boğulmak işten değil. Fakat o fırtına çıkış yolu da olabilir, netameli bir mesele. Girdap mı balıkçıyı kapmış, balıkçı mı girdaba sarılmış, bu da bazen açık değil. Ama belki böylesi daha iyi. Her şey yerli yerine otursaydı söyleyecek çok fazla şey kalır mıydı?
Girdap Balıkçısı/ Ali Deniz Uslu/ Yitik Ülke Yayınları/ 80 s.
E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
kitap özeti, kitap,yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, kitap oku, bedava kitap