Translate

İzleyiciler

8 Ocak 2015 Perşembe

Chuck Palahniuk'un yeni romanı: "Anlat Bakalım"

 Chuck Palahniuk yeni kitabı “Anlat Bakalım”da bizi film setlerinin hemen arkasındaki gerçeklere; ışıltılı dünyanın gerisindeki sahteliklere götürüyor. Palahniuk’un başrol ve yardımcı oyuncularına zengin kadro ve türlü senaryolar eşlik ediyor.

 


Haber görseli
Hollywood soslu yalan dünya
Bize arka sokakları, kaybedenleri, kazandığını sanıp yokuş aşağı gidenleri ve kentin “ucubelerini” anlatmaya bayılan Chuck Palahniuk, kafayı ikidir film setlerine, kamera ve oyunculara taktı.
Lanetli’de burnu havada bir aktrisle ünlü işadamının garip kızlarının bizi yeryüzü cehennemine yollayışını işlemişti. Bu kez pılımızı pırtımızı toplayıp Hollywood’a taşınıyoruz: Palahniuk, okuru bir senaryo yazarı ve yönetmen gibi film setlerinin arkasına sürüyor, Katherine Kenton’la tanıştırıyor.
MÜKEMMELLİK ABİDESİNİN DÜŞÜŞÜ
“Hollywood ABD’dir” derler ya her zaman bunu kanıtlayacak, haydi daha insaflı olalım, bu şüpheyi doğrulayacak veriler bir şekilde önümüze geliveriyor. O sahte ama pırıltılı ortam, senaryolar ve hemen herkesi büyüsüne katan kurgu ve beyaz perde, yıldızlar yarattığı gibi vakti gelince onları emekliliğe hazırlayıp getirdiği hızda götürmesini de biliyor. Palahniuk’un yeni kurbanı, pardon kahramanı Katherine Kanton (Bayan Kathie), kaça göçe yaşayan ama başarılı işleriyle zincirlerini hep kırmayı beceren biri. Fakat kapısını zorlayan büyük bir sorunu var: Yavaş yavaş setlerden çekiliyor ya da dışarı itiliyor.
Tabii tüm Hollywood yıldızlarında olduğu gibi Bayan Kathie’nin de arkasında onu çekip çeviren biri

1 Ocak 2015 Perşembe

Hatıralar ve Gazete Küpürleri Defteri 1945-1958


İdil Biret'in Çocukluk ve Gençlik Yılları

 İdil Biret'in Çocukluk ve Gençlik Yılları’na ışık tutan annesi Leman Biret’in derlediği “Hatıralar ve Gazete Küpürleri Defteri 1945-1958” i yayınlandı.
 
 
Kitap, Leman Biret’in İdil Biret’in çocukluk ve ilk gençlik yıllarına ait hatıralarını yazdığı, 1988 yılında vefatından sonra çekmecesinde bulunan hatıratına dayanıyor
 
Haber görseliLeman Hanım’ın kendi daktilo ettiği sahifelerde, İdil Biret’in Ankara’daki bebeklik yıllarını, müziğe karşı ilgisinin iki yaşındayken keşfini, dört yaşında nota okumaya ve beste yapmaya başlamasını, radyodan ve eve gelen piyanistlerden duyduğu eserleri hemen oturup aynen çalmasını, Ankara’ya gelen yabancı müzisyenlerin ona hayran kalmasını, Maarif Vekili Hasan Ali Yücel’in teklifi ile sahneye çıkıp Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün huzurunda çaldıktan sonra 1948 yılında TBMM’nin kendisi için çıkardığı “İdil” Kanunu ile Paris’e tahsile gönderilmesini, Nadia Boulanger ile Paris Konservatuarı’ndaki çalışmalarını, 1953 yılında 11 yaşında iken büyük Alman piyanisti Wilhelm Kempff ile Paris’te Şanz Elize Tiyatrosu salonunda verdiği konseri, 15 yaşında Konservatuar’dan birincilikle mezuniyetini, Avrupa’da konser kariyerine başlamasını, büyük Rus piyanisti Emil Gilels’in daveti üzerine yaptığı ilk Sovyetler Birliği turnesinde Moskova, Leningrad ve diğer şehirlerde verdiği onaltı konseri anlatıyor.
Leman Biret’in hatıratında 1945 yılından itibaren Türkiye’de ve yabancı basında İdil hakkında çıkan yazıları da buluyoruz. Bu yazılar o dönemin basını ve devletin sanat politikası konusunda da fikir veriyor.
 

28 Kasım 2014 Cuma

“Güneş Hırsızları” bir seri başlangıcı olabilir mi?

 Doğu Yücel'in yeni kitabı “Güneş Hırsızları”nda öfke de var umutta. En karanlık öykülerine bile de ince bir mizah sızıyor.



“Gerçekliği eleştirmek için hiçbir tür bilimkurgu ve büyülü gerçekçilik kadar geniş olanaklar vermez” diyor Yücel ve ekliyor, “Okuyucuyu çekmek istediğim yer de tam olarak burası. Fahrenheit 451, 1984, Mülksüzler'in yazıldığı, okurların o kitaplarla uyanışa geçtiği ruh hali... Mizah ve hayal gücü bizim en büyük silahlarımız.”
Yazar Doğu Yücel, “Hayalet Kitap” ve “Varolmayanlar”ın ardından pusulasını yine öyküye

“Korkak Yiğitler”in yazarı Turgay Yılmaz’dan 'FELÇ'

 

Hayata Dönüş Operasyonu”, Türkiye'de cezaevlerindeki bazı tutuklu ve hükümlülerinin F Tipi hücre sistemine ve tecrit uygulamasına direnmek için 20 Ekim'de başlattıkları açlık grevi ve ölüm orucu

Alper Akdeniz’in kaleme aldığı “Atatürk’ün Kalbi” çocuk öyküsü


Dünyanın tüm çocuklarına adanan özel bir kitap: “Atatürk’ün Kalbi”

Alper Akdeniz’in kaleme aldığı “Atatürk’ün Kalbi” adlı çocuk öyküsü Potkal Kitap Yayınları’nca yayımlandı. Kitap 7 yaş ve üzeri herkese, çocuklara ve “çocuk kalanlara” hitap ediyor.
 
 
Yazar Gündüz Öğüt, kitap hakkında şunları fısıldıyor tüm okurlara, kitabın kapak arkası yazısında:
Şair, öykü ve oyun yazarı, senarist ve yönetmen yönleriyle tanıdığımız Alper Akdeniz'i bu kez

28 Eylül 2014 Pazar

"Yazmak Üzerine Notlar", Jules Renard'ın günlüğü



'Yaşamı git gide daha az anlıyorum'

Yazmaya girişen ve sonradan yazar mertebesine erişenlerin ettiği laflar ve kenara köşeye karaladığı notlar, zaman içinde değerlenip anlamını bulur. Tabii onlar önce gerçekten bulunmalı, gizlendiği yerden çıkarılmalı.
Günlük tutan, defter dolduran ve yazdıklarının dışına taşıp yan tarafa cümle düşenler, bunları genellikle okura ulaşsın diye yapmaz, hatta o sayfaların toplamı çoğu zaman bir akıl defteri olarak çekmecede veya el altında durur. Bu yüzden ortaya saçıldığında okur "beni ilgilendirmez" diyebilir, bu "özel" malzemeye yaklaşmayabilir. Ama tüm bunların bir hazine olduğu, en azından meraklısını heyecanlandırdığı da bir gerçek. Hele içinde yazarın, yazma ya da yaşama yolunda "iki üç" kelamı varsa.
YALIN VE ŞAŞIRTICI
Yazmak Üzerine Notlar, Jules Renard'ın yazı üzerine ne düşündüğünü gösteriyor göstermesine ama bir yanıyla yaşayışına, kafasını kaldırıp etrafa bakınca gördüklerini nasıl yorumladığına da dokunuyor. Günlüğünden süzülüp gelen cümleler, büyük yorgunlukların ardından Renard'ın kendini "kapatmaktan" keyif aldığı bir odaya benziyor.
Renard, hesabı alır gibi davranıyor; günlüğünde bir sürü mesele var: Yazı, yazar, siyaset, ahlak, kendisi... Ama bunları büyük sözlerden öte yalın biçimde kaleme almış. Ne kadar sade, o kadar derin aynı zamanda. "En yalın görünen şeyde şaşırtıcılık da vardır güzellik de: Yalnız çekip çıkarmak gerekir" cümlesi Renard'ın bunu nasıl başardığını gösteriyor. Bir de "ironi insanın edebidir" derken o yalınlık, derinlik ve şaşırtıcılık karşımıza çıkıyor.
Renard, günlüğündeki her satırla bir düşün ortasındaymış gibi kendi yaşamına tanıklık ederken

17 Eylül 2014 Çarşamba

"Sinema ve Varoluşçuluk"


Felsefe ve sinema ilişkisine varoluşçuluk açısından bakış
Sinema ve Varoluşçuluk başlıklı kitap üç bölümden oluşuyor: “Eleştirinin Görevi ve Felsefi Eleştiri”, “Varoluşçuluk ve Düşüncenin Dramı” ve “Sinema ve Varoluşçuluk.” Özünde bir değerlendirme çabası olan eleştiri denilince ön plana çıkan bakış felsefi eleştiridir. Octavio Paz, Stefan Zweig, Berna Moran, Nermi Uygur, İoanna Kuçuradi, Sıtkı M. Erinç ve Afşar Timuçin gibi felsefe ve sanat dünyasının önemli temsilcilerinin eleştiri üzerine dile getirdiklerinden yararlanan Hakan Savaş “resimden sinemaya, romandan tiyatroya, şiire kadar tüm bir yirminci yüzyıl sanatının ve sanatçılarının dile getirmeye çalıştıkları şeyin, özünde insanın özgürlüğü ve bu özgürlüğün yitirilişi (yabancılaşma) sorunuyla ilgili’’ olduğu sonucunu çıkarır (1). İnsanın kendisini arama çabasına girmesiyle sanatın insanın özgürlük sorununa yönelmesi beraber gider.
VAROLUŞÇULUĞUN ASIL KÖKENİ
“Varoluşçuluk ve Düşüncenin Dramı” bölümünde yazar, varoluşçuluk düşüncesinin kaynaklarını ve temel problem alanlarını inceler. J. P. Sartre, A. Camus, Merlau-Ponty, Simone de Beauvoir, Gabriel Marcel gibi Fransız düşünürler, varoluşçuluk sahnesinde ön plana çıksa da Bryan Magee’ye göre varoluşçuluk gerçekte Fransa’da değil, Almanya’da ve İkinci Dünya Savaşı’nı değil, Birinci Dünya Savaşı’nı izleyen dönemde başlar. Bu açıdan bakıldığında akımın öncüsü Sartre değil, Heidegger ve Karl Jaspers’tir. Varoluşçu sayılan Kierkegaard, Heidegger, Marcel, Jaspers, Sartre, Nietzsche gibi filozofların üzerinde anlaştığı bir