Translate

İzleyiciler

31 Mayıs 2014 Cumartesi

Sylvia Plath'in, sansürsüz haliyle yayımlanan “Günlükler”i Türkçede

 Sylvia Plath'in, ölümünden yıllar sonra sansürsüz haliyle yayımlanan “Günlükler”i  Türkçede. Şairin on iki yılını anlatan, edebiyatına kapılar aralamaktan ziyade edebiyatından kaçırdıklarımızı gözler önüne seren bu “Günlükler”, Plath'i tanımak ve anlamak isteyenler için yazarın kendi kaleminden çıkmış bir başvuru kitabı.



'Yazmak bir çıkış yolu değilse başka nedir?'
Sylvia Plath denince akla ilk gelen eserlerinden önce hep intiharı oldu şüphesiz. Ve tabii şair eşi Ted Hughes’la olan ilişkisinin onu nasıl yaraladığı... Birçok “hassas Plath okuru” için Hughes, Plath’ın o son seçiminin mimarı gibidir. Aslında iyi bir şair olan Hughes’un Plath sicili kabarık. Türkçede de yayımlanan Doğum Günü Mektuplar’ındaki o şahane, aşk dolu cümleler bile affedici olamaz.
“Sadece içimde susmak istemeyen bir ses olduğu için yazıyorum,” diyerek yaşasa da Plath, yazdıklarının da susturulacağından bihaber son verdi hayatına. Kafasını bir gaz fırınının içine soktu. 1963'de, henüz otuz bir yaşındayken, Ted Hughes’tan resmen olmasa da aylar önce ayrılmışken... On yedi yaşından itibaren günlük tutmaya başlamış, ölümüne kısa bir süre kala, 1962'de bırakmıştı yazmayı. Şairin on iki yılını anlatan günlüklerden ilki, bir hayli sansürlenmiş ve kısaltılmış haliyle 1982'de dünya okurlarıyla buluştu. Bu sansürde parmağı olan tek bir kişi vardı; Ted Hughes’un ta kendisi. Çocukları Frieda ve Nicholas’ın etkilenmemesi için günlüklerin son bölümünü imha ettiğini söylüyor Hughes. Diğer günlüğün ise Plath’in ölümünden birkaç yıl sonra ortadan kaybolduğunu, muhtemelen çalındığını (!) iddia ediyor. Kim çaldı, gerçekten çaldı mı, çaldıysa e hadi ne zaman ortaya çıkacak, elbette

30 Mayıs 2014 Cuma

Son Cengiz Aydın // Haddimden Bildiriyorum


Buğday tenli hüzünlerimiz var; un ufak olup savrulduğumuz. Öğrendik be, öğrendik... Biz her mevsim; en iyi Sonbahar oluruz.

Son Cengiz Aydın / Haddimden Bildiriyorum


(Tanıtım Bülteninden)
Önsözü hiç yazılmamış ikinci el kitapların paragraflarından geldim. Kusuruma bakma çok el değdi, çok okundum, çok yorgunum. Hüzün sofralarının en aç karnıydım, bir türlü doyamadım. Yine de

22 Mayıs 2014 Perşembe

Bedenimdeki Çığlık - Sezai Topal

 Bir ilişkinin sınırlarını belirleyen genelde kadınlardır. Bir erkek bir kadını beğendiğini hemen belli eder, fakat aynı durum kadınlar için geçerli değildir. Bir kadın bir erkeği beğenip onunla birlikte

Türk Edebiyatı'nın En İyi 25 Giriş Cümlesi

 Türk Edebiyatı'nın en iyi giriş cümlelerinden bazılarını derledik.  
Siz de yorumlarınızla bu listeyi tamamlamada yardımcı olursanız listenin eksikleri giderilebilir.



1. Yusuf Atılgan / Aylak Adam

‘’Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. İçimdeki sıkıntı eridi.’’

2. Sabahattin Ali / Kürk Mantolu Madonna

‘’Şimdiye kadar tesadüf ettiğim insanlardan bir tanesi benim üzerimde belki en büyük tesiri yapmıştır.’’

20 Mayıs 2014 Salı

Yasaklanan 20 Kitap


Tarih boyunca türlü bahanelerle yasaklanmaya “çalışılan” ünlü kitaplardan 20 örneği derledik.

1. Lolita - Vladimir Nabokov

Orta yaşlı bir adamla 12 yaşındaki bir kızın yasak ilişkisini anlatan bu ünlü roman 1955’te yayımlandı. Bugün, 20’nci yüzyılın en incelikli anlatılardan biri olarak görülmesine karşın İngilizİçişleri Bakanlığı, İngiliz Gümrük İdaresi yetkililerine kitabın ülkeye sokulan her kopyasına el konulması talimatını verdi. Yasak 1959’a kadar sürdü. Daha sonra kitabın Weidenfeld and Nicolson tarafından yayımı skandal yaratırken yayınevinin kurucu ortağı siyasetçi Nigel Nicolson’ın gözden düşmesine neden oldu.

2. Ulysses - James Joyce

Joyce’un bu epik romanı öteden beri modern edebiyatın en önemli eserlerinden biri olarak görülse de ABD’nin ‘şer-karşıtı’ güçleri kitabın mastürbasyona yaptığı metaforik göndermeden rahatsız olmuştu. “Ulysses”, 1921’de görülen ve kitabın

16 Mayıs 2014 Cuma

“Bilgiyle Sohbet: Popüler Bilim Yazıları”


Celâl Şengör'den “Bilgiyle Sohbet: Popüler Bilim Yazıları”
Celâl Şengör'ün yirmi yılı aşkın süre çeşitli dergi ve gazetelerde, başta bilim olmak üzere eğitim, tarih, arkeoloji, coğrafya, edebiyat, toplum ve kültür gibi pek çok alanda yayımlanan yazıları ve konuşmalarından oluşturulan “Bilgiyle Sohbet: Popüler Bilim Yazıları” adlı derleme okura sunuldu.



‘Türkiye, kravatlı bir Afganistan’dır!’
- Popüler bilimin anlamı nedir?
- Popüler bilim, esas işi ya da mesleği bilim olmayan insanlara bilimi anlatmak için yapılan faaliyettir. Bu, esas mesleği bilim olmayan insanlar eğitimli veya eğitimsiz olabilir. O nedenle de popüler bilim çeşitli seviyelerde yapılabilir. Toplumumuzu istesek de istemesek de bilim yönetiyor. Eczaneye gidiyorsunuz, ilaç alıyorsunuz, bilim ya da doktora gidiyorsunuz, bilim. Yediğiniz yiyeceğin içeriğinden bahsederken de bilimle haşır neşirsiniz. Dolayısıyla bilim etrafımızda, her yerde.
“MEDENİYET ANADOLU'NUN BATISINDA DOĞAR AMA DOĞU’YA GEÇMEZ”
- Hayli çeşitli alanlardan yazılar okuyoruz.
- Bilim, insan yaşamının tüm alanlarıyla etkileşim halindedir. Yazılarımın bu kadar çok alana yayılmasının bir sebebi bu. İkinci sebebi, yaşantımın ilk yıllarına uzanan askerlik hevesimdir. Bu hevesin vermiş olduğu toplumla bir arada olma, topluma hizmet etme gibi düşüncelerle çokça siyaset de okudum. Türkiye’de asla siyasete bulaşmadım, bulaşmam ama okudum. İçinde mesela ekonomi de okudum hiç sevmediğim halde. Derken tarih bir şekilde girdi işin içine. Dolayısıyla insanın yelpazesi genişliyor.
- Anadolu sizin için nasıl bir referans kaynağı?
- Memleketimin anakarası olması ilk olarak tabii. İkincisi Anadolu, Asya’nın küçüğü. Çok ilginç bir jeolojisi, tabiatı var. İnsan potansiyeli olarak çok ilginçtir elbette. Baştan beri pek çok kültürün, insan grubunun kaynaştığı bir coğrafya. Sonra kendine has sorunları vardır, mesela Hititlerden beri Anadolu’nun iç kısımları hiçbir medeniyet oluşturamamıştır. Yani medeniyet Anadolu’nun Batı sahillerinde doğuyor ama Doğu’ya geçmiyor. Bunu ta Yunanlılar zamanında da görüyoruz,

Keruoac ve Ginsberg’ün mektupları


‘Kurtaracağız Amerika’yı sevgisizlikten’
Beat Kuşağı’nın ağababalarının yayımlanmayan hiçbir malzemesinin kalmadığını düşünenler yanılıyor. Yanılan bir başka grup ise onların güncelliğini yitirdiğini söyleyenler. İlk grup için üzücü haber mektupların, belgelerin henüz çok azı yayımlanan kıyıda köşede duran kişisel notların varlığı. İkinci gruptakilerin canını sıkacak olansa Beat Kuşağı’nın ürettiklerinin, bugün yaşanan kimi çürümeleri o günlerden görmeleriyle ilgili.
Halis Beatlerin, zamanın “ruhuna” karşı başkaldırısı, bugün dünyanın dört bir yanında filizlenen direniş kültürünün de esaslı bir örneğiydi aslında. Ortaya koydukları her ürün, yaptıkları her eylem kendi dönemlerinin kokuşmuşluğunun bazen çılgınca bazen aklı başında bazen de ağzı bozuk bir eleştirisiydi.
Vakit buldukça birbirine sarmış, hatta kimi anlarda en sert eleştirileri ya da en samimi yorum ve düşüncelerini paylaşmışlardı. Bunun örneklerini mektuplarda buluyoruz. Beat yazarlarının aralarındaki mektuplaşmalardan bir kısmı yayımlanmıştı. Özellikle troykanınkiler (Burroughs-Keruoac-Ginsberg mektuplaşmaları). Bu kez Keruoac-Ginsberg ikilisinin birbirine yazdığı mektupların neredeyse tamamı karşımızda. Keruoac’ın ölümünün hemen öncesine dek (1944-1969 arası) süren yazışmalarda itiraflar, yapmacıksız eleştiriler, kendileri dışındaki Beat çetesi üyelerine sataşmalar ve tanınmadan öncekiyle dünya çapında bilinmelerinin ardından hissettiklerine dair duygular dikkat çekiyor. İkilinin mektupları, Beat Kuşağı’nın nasıl ete kemiğe büründüğünü; hareketin temellerinin atılıp binanın nasıl inşa edildiğini göstermesi nedeniyle de önemli. Ayrıca her ikisinin iç dünyasını tanıma yolculuğunun da seyir defteri bir bakıma bu mektuplar. Tabii hepsinden öte büyük dostluğun tarihi kayıtları.
KOCA BİR PARANTEZ
Keouac’ın ve Ginsberg’ün birbirine yazdığı mektupların haddi hesabı yok. Bill Morgan ve David Stanford tarafından derlenen bu malzeme yığını, iki editörün de dediği gibi aslında Keruoac’la Ginsberg’ün ileri görüşlülüğünün ürünü. Çünkü iki yazar da gönderip aldığı mektupların neredeyse tamamını saklamış; Keruoac’ın ölümünden sonra Ginsberg bulabildiği bütün malı özenle istiflemiş.
Bu mektupların bir özelliği, ikilinin kapasitesini fark edişinin ve dünya görüşünün yerli yerine oturuşunun bir yansıması. Tabii çoğu anda serbest çağrışım yine işbaşında. Mektuplar, Keruoac ve Ginsberg’ün yapıtları arasına açılmış koca bir parantez. Büyük bir derinlik ve aynı ölçüde naiflik beraber yürüyor. Belki de bu yüzden en büyük sıkıntı veya coşkularını hemen her mektupta, bazen duru biçimde bazen yerinde bir küfürle birbirine aktarıyorlar. Yani hep olduğu gibi otosansüre gerek duymuyorlar. Bu, birbirine yakınlaştıklarında da birbirinden uzaklaştıklarında da böyle.
Kerouac ve Ginsberg’ünki öyle bir yakınlık ki herhangi bir kitabı yaratır veya şiirin peşine düşerken