Translate

İzleyiciler

13 Mart 2015 Cuma

'Sen Bir Başka Gittin' yeni bir hayat arayışına dair bir roman.


Liz Behmoaras'tan 'Sen Bir Başka Gittin'

Liz Behmoaras imzalı 'Sen Bir Başka Gittin' yeni bir hayat arayışına ve geçmişle barışmaya dair bir roman
Haber görseliLiz Behmoaras'tan “Sen Bir Başka Gittin”
'Pek çok insan kaçmayı hayal eder!'
Liz Behmoaras imzalı “Sen Bir Başka Gittin” yeni bir hayat arayışına ve geçmişle barışmaya dair bir roman. Mardin-İstanbul- Paris üçgeninde geçen bir kökenlere yolculuk. Mardin'in bir köyünde doğan, üniversite eğitiminin ardından gittiği Paris'te çalıştığı büyük bir gazetede Ortadoğu ve Türkiye üzerine yazılarıyla kısa sürede tanınan Efrem'in sancılı özüne dönüş öyküsüne odaklanıyor. Behmoaras'la “Sen Bir Başka Gittin”i konuştuk.
- Turabdin'e ne zaman gittiniz? Romandaki yaşlı adamla da orada tanışmışsınız değil mi? 
- Birkaç yıl önce, sıcak bir Eylül günü, arkadaşlarla birlikte Turabdin’deydik; yörenin vahşi güzelliğinden ve kendine has mistik atmosferinden büyülenmiş halde, ciple Dargeçit köyünün önünden geçiyor, Mardin’e doğru yol alıyorduk. Karşımıza, kızgın güneşin altında otostop yapan takım elbiseli, yaşlı bir adam çıkmış, bozuk bir Türkçeyle, onu Mardin’e götürmemizi istemişti; yanına para almayı unutmuştu, uzun uzun düşündükten sonra bir düğüne gitmeye karar vermişti, birilerini

27 Şubat 2015 Cuma

Gerçeğin büyülüsü makbuldür


Nikolay Leskov’un “Büyülü Gezgin” başlıklı seçme öyküleri Türkçede. Leskov böylece diğer Rus klasikleriyle kitapçı raflarında buluşmuş oldu. Seçkide, Büyülü Gezgin dışında oldukça kısa dört başka öyküyle birlikte Walter Benjamin’in altı çizilecek cümlelerle dolu bir yazısı da yer alıyor. Yankı Enki'nin değerlendirmesi...
Nikolay Leskov'dan bir öykü seçkisi: “Büyülü Gezgin”
Gerçeğin büyülüsü makbuldür
Dostoyevski’nin, kardeşiyle birlikte 1864-65 yıllarında çıkardığı ve maddi sebeplerden ötürü kısa bir ömrü olan Epoch adlı edebiyat dergisinin ilk sayıları, yazarın unutulmaz eseri Yeraltından Notlar’ı okurlarıyla buluşturmuştu. Bu önemli derginin sayfalarında kendisine yer bulan, ama çağdaşlarından oldukça farklı bir yerde duran başka bir yazar daha vardı: Nikolay Leskov.
Kurgu eserlerini yirmili yaşlarının sonlarında kaleme almaya başlayan Leskov, artık klasik olarak etiketlediğimiz Tolstoy, Çehov, Dostoyevski, Gorki gibi yazarların dikkatini çekmeyi başarmış ve onların övgülerine mazhar olmuştu ama edebiyat tarihinde genellikle onlarla aynı rafta yer alamadı, yüksek edebiyattan sayılan bir kalem olmadı. Elbette bunda en önemli sebep, Leskov’un biraz önce isimlerini andığımız çağdaşlarına göre edebiyatta farklı bir gerçeklik anlayışına sahip olmasıydı. Örneğin Tolstoy, şöyle bir karşılaştırma yapmış: “Dostoyevski’nin bu kadar okunması gariptir. Buna karşılık, Leskov’un okunmamasını bir türlü anlamıyorum. Leskov, hakikate sadık bir yazar.”
YERSİZ YURTSUZ, EVSİZ VE YALNIZ “GEZGİN”
Nikolay Leskov’un Büyülü Gezgin başlıklı seçme öyküleri Türkçeye henüz çevrildi ama birkaç yıl

Ray Celestin'den "New Orleans Cinayetleri"

 Ray Celestin "New Orleans Cinayetleri"yle bizi 1900'lerin ilk çeyreğinde dört yanı suç, yasaklar, caz, fırtına ve tabularla çevrili New Orleans'taki bir dizi cinayetle buluşturuyor. Celestin, gerçek bir olaydan esinlenerek oluşturduğu romanında "Baltacı" olarak anılan katile ve dönemin ırkçılık konusuna da odaklanıyor.


Haber görseliRay Celestin'den "New Orleans Cinayetleri"
'Garezi olan yığınla insan'
Cazda her zaman insanı dinginleştiren ve coşturan bir taraf bulunuyor. Onun çağrıştırdıkları ve hissettirdikleri bir yana, caz deyince akla gelen önemli şehirler var, örneğin New Orleans. Müziğin mabedlerinden biri olan bu kent, yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde bir dizi cinayetle sarsılmıştı. "Baltacı" lakaplı katil, seri cinayetler işlemiş ve altı kişiyi öldürmüştü. Cazın durmaksızın akıp gittiği kentte bir yandan da Baltacı'nın cinayetleri konuşuluyordu.
"EVİNDEN CAZ SESİ GELMEYEN BALTAMI GÖRECEK"
Yıl 1918. New Orleans sokakları ve kulüpleri kendini cazın büyüsüne kaptırmışken elinde baltasıyla bir katil kentte hem korku yaratır hem de merak uyandırır. 1918-1919 arası altı kişi aynı şekilde öldürülür.
Ray Celestin bizi New Orleans sokaklarına götürüp Baltacı'nın peşine takarken dönemin ruhuyla beraber kulağımıza melodiler de çalınıyor. New Orleans Cinayetleri, Baltacı'nın izini süren dedektif Micheal, eski polis Luca D'Andrea, sekreter Ida ve sokak müzisyenleriyle ilginç bir kovalamacaya kapı aralıyor.
Celestin'in anlattığı New Orleans, hemen her dönemde batıl inançlarıyla öne çıkan bir şehir.

Modern romanın başyapıtlarından: 'Körleşme'

 Elias Canetti, Kafka’nın özellikle Dönüşüm’ündeki dilden etkilenmiş, onun kadar yalın yazmaya çalışmış ama sonuçta ortaya 565 sayfalık dev bir yapıt çıkmış. “Körleşme”, modern romanın başyapıtlarından biri olarak tekrar tekrar okunmayı, hakkında konuşmayı, tartışmayı hak eden bir roman.

 

Haber görseliModern romanın başyapıtlarından: Elias Canetti''den 'Körleşme'
Elias Canetti’nin başyapıtı, tek romanı “Körleşme”nin kahramanı Prof. Peter Kien, çoğu kitap tutkununun hayal ettiği biçimde 25 bin kitabı ile beraber yaşıyor. Kendine kalan miras sayesinde geçim derdi yok. Zamanını sadece kitaplarıyla geçiriyor. İstediği kitabı satın alabiliyor. Dışarıdan bakıldığında bir kitap tutkununun ideali olabilecek bu yaşam biçimi aslında kahramanının kendi kendini hapsettiği hapishanesi olmuştur. Peter Kien insanlarla ilişkisini en alt düzeye indirmiştir. Eşi, dostu yoktur. Tek akrabası olan kardeşi ile de görüşmez. Çok ünlü bir sinolog olmasına rağmen uluslararası toplantılara katılmaz, meslektaşlarıyla görüş alış verişinde bulunmaz. İnsanlarla ilişki kurmamak için elinden geleni yapar. İlişki kurmak zorunda kalırsa da küfredip, itip kakacak kadar kaba davranır. Sokağa sadece günün erken saatlerinde ilgisini çekecek yeni kitap var mı diye kitapçı vitrinlerine göz atmak, kitapların kokusunu içine çekmek amacıyla çıkar. Gününü evinde kitap okuyarak, araştırmalar, başta Çince olmak üzere Doğu dillerinden çeviriler yaparak, makaleler yazarak geçirir.
Prof. Kien’in yaşam biçimi fildişi kulesindeki bir aydının nasıl yaşadığını simgeler. Tamamen yabancısı olduğu Dünyayla kurduğu ilk iletişimde bu fildişi kulenin yıkılacağını tahmin etmek de zor değil. Onun nasıl bir şiddetle yerle bir edileceğini, bu kibirli aydının insanlarla ilişki kurunca ne hallere düşeceğini ise “Körleşme”yi (Ocak 2015, Çev. Ahmet Cemal, Sel Yay.) okumadan tahmin

16 Şubat 2015 Pazartesi

Sıtkı Silah’ın ilk romanı “Büyülü Zamanlar” yayımlandı


“Büyülü Zamanlar”, şaşırtıcı ve şiirsel öyküleriyle beğeni kazanan yazar Sıtkı Silah’ın ilk romanı. Yazar, geçmişindeki büyülü anları yakalamaya çalışan bir hikâye yazarını anlatıyor bu kez.
Haber görseli
Ne kadarı kendi gerçekliği, ne kadarı büyü, okurun çözeceği bir gizem bu. “Giden Yolcu” adlı kitabıyla başarılı bir çıkış yapan Sıtkı Silah’ın yine Yitik Ülke Yayınları’nca yayımlanan eseri “Büyülü Zamanlar”  edebiyatı özleyenler için iyi bir kaçış fırsatı.
“Yolu hazmedilebilir bölümlere ayırma konusundaki becerimi henüz geliştiremediğimden, ilk yıl

Carlos Maria Dominguez'den “Kağıt Ev”


'Bir gün bir kitap okudum ve...'

“Kağıt Ev”, kitaplara ve kitapların hayata etkisine dair söyleyecek çok sözü olan bir novella. Cem Tunçer'in yazısı...
 

Haber görseliCarlos Maria Dominguez'den “Kağıt Ev”
'Bir gün bir kitap okudum ve...'
Kitap düşkünü herkes, kitapların bir süre sonra sorun çıkarmaya başladığını bilir. En basitinden, tozlanmalarından tutun, bir süre sonra kitaplıkta yeni kitap koyacak yer bulamamaya kadar bir sürü sorun yaratırlar.
Okurların kitaplara karşı tutumu da kişiden kişiye değişir. Kimi okurken satırların altını çizer, sayfaların üzerine bir sürü not alır, kimi altı çizilmiş satırlar görünce dehşete kapılır. Kimi okur, kitabı birilerine ödünç vermek istemez, kimi ödünç verdiği kitaba ismini yazıp kime verdiğini bir kenara not alır, kimi ise okuduğu kitabı kitaplığına bile koymaz, hemen birilerine verir.
Kitaplara dair aklımızı kurcalayanları yazmaya kalksak çok şey yazabiliriz. Kağıt Ev ise kitapların yaratabileceği sorunların en büyüğünden başlıyor: Bluma Lennon, Emily Dickinson’ın Şiirler’ini okurken, bir arabanın altında kalıyor. Temsili bir okumayla, Bluma, bir Dickinson şiiri yüzünden, kitap, edebiyat, metin yüzünden hayatını kaybediyor. Kitapların insan hayatını değiştirdiğini herkes bilir: Siddhartha okuyup Hinduizm’e merak salan birilerini tanımışızdır, yollara düşme isteği duymadan Jack Kerouac okumanın zor olduğunu biliriz, belki yel değirmenleriyle savaşmamışızdır ama Don Quijote’den hepimiz bir şeyler öğrenmişizdir. Kitaplar

Marguerite Duras “Askıya Alınmış Tutku” ve “Savaş Yılları Defterleri”


Marguerite Duras ve bilinmeyenleri...

Marguerite Duras art arda yayımlanan “Askıya Alınmış Tutku” ve “Savaş Yılları Defterleri” ile yaşamı ve yazarlığı ile ilgili önemli sırları, can alıcı ayrıntıları ve birçok bilinmeyeni okurlarla paylaşıyor.
 
 

Haber görseli
Marguerite Duras ve bilinmeyenleri...
Marguerite Duras 1914’de Çinhindi'nde, Saygon yakınlarında Gia-Dihn’de doğmuş. Çocukluğunu ve ilk gençlik çağlarını geçirdiği Çinhindi'nin yaşamının biçimlenmesinde çok önemli bir rolü var. Anne babası Fransız Hükümetinin bir kampanyası sonucunda çalışmak ve yaşamak için o zaman Fransız sömürgesi olan bu ülkeye gelmişler. Marguerite’nin babası kısa süre sonra kendini hasta hissetmeye başlamış ve Fransa’ya dönmüş. Genç yaşta da ölmüş. Ama anne Duras inatçı ve dirençli bir kadın