1942 yılının Eylül ayında, genç bir psikiyatrist kendisini, insanlık tarihinin en korkunç deneyimlerinden birini yaşamak üzere, bir Nazi toplama kampının önünde sıraya girmiş halde buldu.
Bugün çoğumuz, toplama kamplarında gerçekleştirilen korkunç ve insanlık dışı eylemler hakkında fikir sahibiyiz. Ancak yazarımız Viktor Frankl’in esarete adım attığı o günlerde, çoğu kişi kamplardaki vahşetin boyutunu bilmiyordu.