'Cinayet Oyunu', Isabel
Allende’nin kaleminden çıkmış bir polisiye gibi görünmesine rağmen onun
eserlerinde görülen tüm özellikleri kapsıyor. Seval Şahin'in
değerlendirmesi.
Isabel Allende'den “Cinayet Oyunu”Olağanüstü bir roman ama polisiye mi?
Latin Amerika edebiyatının yaşayan en büyük yazarlarından biri kuşkusuz Isabel Allende. Kendi şahsi okuma tecrübemde de Allende önemli bir yer işgal ediyor. Onun eserleriyle ilk tanışmam Eva Luna ile olmuştu. Bir tren yolculuğunda kuzenimin yolculuğuma eşlik etmesi için elime tutuşturuverdiği bu kitap, Allende’nin büyülü dünyasıyla ilk tanışmamdı ve sonrasında da yazdıklarını büyük bir hevesle okudum.
Allende, Latin Amerikalı birçok yazar söz konusu olduğunda ilk akla gelen büyülü gerçekçi anlatımın önde gelen yazarlarından. Aynı zamanda Şili’nin devrik sosyalist lideri Salvador Allende’nin de yeğeni. Yaşamını çok uzun zamandır doğduğu ve köklerinin olduğu topraklardan uzak geçiriyor. Amerika’nın yaşamına girişiyle orayı anlamaya başlaması neredeyse paralel. Roman, hikâye, yemek kitabı ve çocuklar için yazdığı kitapların ardından Allende şimdi de karşımıza bir polisiye ile çıkıyor. Fakat bu bir polisiye bile olsa o söz konusu olduğunda büyülü gerçekçiliği es geçmek mümkün değil.
İFŞA EDİLEN HAYATLAR
Büyülü gerçekçilik köklerini Latin Amerika’da bulan, bu coğrafyanın doğaüstü hayatı ile devrimler, askeri darbeler ve yıkımlarla yoğrulmuş hayatının gerçekliğini bir araya getiren olağanüstüyü, yaşanılan gerçekliğin acı tecrübesiyle bir arada veren bir anlatım tarzı. Bu anlatım tarzında, yazarın kurgusu büyük bir oranda şimdinin gerçekliğine dayanırken bu gerçekliği kuran, kuşatan olağanüstü olaylar, inançlar gerçekliğe karşıt bir durum oluşturmuyor, aksine gerçekliğin betimlenmesinde yoğun