Onurlu Kalkınma: Kendi Kaderini Tayin, Yerelleşme ve Yoksulluğun Sonu

Tom G. Palmer ve Matt Warner, Onurlu Kalkınma adlı bu eserlerinde kalkınmanın çoğu zaman göz ardı edilen, ancak temel bir unsurunu yeniden ele alıyorlar: insan onuru. Palmer ve Warner, geleneksel kalkınma modellerinin sıklıkla amaçlarından saptığını ve

makroekonomik göstergelere odaklanmanın tek başına sorunları çözemediğini öne sürüyor.

Onurlu Kalkınma kitabında yazarların temel argümanı; ekonomik kalkınmanın temelinde insan onurunun yattığı ve bu onurun, bireylerin kendi saygınlıklarını ve haysiyetlerini koruyarak var olma mücadelelerinde devletin otoriter müdahalelerinden bağımsız olarak bir yer edinmesi gerektiği, bunun sonucunda da kalkınmanın çok boyutlu şekilde başarılabileceğidir.

Palmer ve Warner’a göre gelişmemiş ve gelişmekte olan toplumlarda, özellikle baskıcı rejimler altında ve gelir eşitsizliğinin yoğun olduğu koşullarda bile insan onurunun bir dereceye kadar korunması mümkündür. Bu koruma, liberal bir sistem içinde ideal bir şekilde gerçekleşebilir ve bu sistem, ekonomik kalkınmanın sağlam bir temeli olarak işlev görebilir. Yazarlar, insan onuruna dayalı bir kalkınma yaklaşımının, bireylerin özgürlüklerini ve saygınlıklarını ön planda tutarak, daha adil ve sürdürülebilir bir toplumsal ve ekonomik gelişme sağlayabileceğini savunuyorlar.

Bu bakış açısı, sadece ekonomik büyümeyi değil, aynı zamanda bireysel özgürlükleri ve insan haklarını da merkeze alan bir kalkınma modelinin önemini vurguluyor. Bu yönüyle kitap, seçtiği vakalarla ana argümanını destekliyor ve kitap boyunca, insan onuru, demokrasi ve kalkınma arasında var olan güçlü bağ açığa kavuşturuluyor.

Kitabın her bölümünde insan onuru, kalkınma ve demokratik yönetişim arasındaki ilişkinin detaylı bir şekilde incelendiğini görüyoruz. Kitap; bireysel gelişime katkı sağlayan akılcı inovasyonların kalkınmadaki hayati rolünü; özgürlük ilkesinin serbest girişimcilik yoluyla korunmasını; bireyin kendi iradesiyle gerçekleştirmek istediği fikirlerin ve ticari alışverişlerde demokratik değerlerin önemini; demokrasinin modern insanın onurunu koruyan yasal ve siyasi bir çerçeve sunduğunu ve demokrasinin, otokrasiden daha istikrarlı bir kalkınma vaat eden kurumsallaşmış mekanizmalara sahip olduğunu vurguluyor.

Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerde uluslararası yatırımların, paternalizmin bir sonucu olarak, bireysel özgürlük alanlarını nasıl yok edebileceğine dair eleştiriler sunuyor. Bu bağlamda Palmer ve Warner, geleneksel kalkınma modellerine alternatif olarak, yerelleştirilmiş ve bireyin tercihlerini ve dolayısıyla da onurunu ön planda tutan, yeni olmayan ama yeniden keşfedilmesi gereken yaklaşımları bir araya getirerek çarpıcı bir sentez ortaya koyuyor.

Palmer ve Warner uluslararası kalkınma kurumlarının ulusal kalkınma modellerine de bu kitapta eleştirel bir bakış açısı getiriyorlar. Uluslararası kurumların yerelde uyguladığı kalkınma politikalarının oluşturduğu çarpıklığa dikkat çeken yazarlar, taklitle yaygınlaştırılan kargo kültünün yerel kültürle uyumsuzluğunu vurguluyorlar. Onlara göre yabancıların başka bir toplumun normlarını yanlış yorumlaması neredeyse kesindir. Bu nedenle uluslararası normların yerel normlarla bağdaşması veya kurumsallığın inşası sürecinde ve özellikle başlangıç koşullarında yerel değerlerin dikkate alınması elzemdir. Gelişmiş ülkeleri taklit etmeye dönük kalkınma programları işe yaramayacaktır:

“Kendine özgü tarihi, kültürü, kurumları, düzenlemeleri ve yönetişim yapısıyla hiçbir ülke, diğerlerinin taklit edebileceği bir “model” sunmaz. Her biri, sosyal ve ekonomik olguları oluşturan karmaşık sistemler içinde birbirine bağlı, kendine özgü bir dizi faktörü yönlendirmede evrimsel bir noktadadır. Göreceli başarı derecelerinin çeşitli sonuçlarından öğrenebileceğimiz şey; değişim sürecinin hangi özelliklerinin, inovasyonu, yoksulluğun azaltılmasını ve ortalama bir insan için yaşam standardının yükseltilmesini kolaylaştırma olasılığının daha az ya da çok olduğudur.”

Fakat bu noktada yazarların iddiasının aksine toplumsal normları ve kültürel değerleri koruma ve destekleme görevini modern ulusal devlet kurumlarının üstlenmesi beklenir. Bir anlamda modern ulus devlet kurumlarının uluslararası kurumlara aracılık rolünü görmesi gerekir. Palmer ve Warner’ın burada sorumluluğu kimin alması gerektiği konusunu biraz muğlak bıraktığı görülüyor. Kanaatimce Palmer ve Warner, ulusal modern devlete bu rolü yüklemiyorlar ya da bireye yükledikleri kalkınma vazifesini devletin otoritesini azaltmak üzerine inşa ediyorlar.

Onurlu Kalkınma kitabının okura sunduğu örneklem tarihsel arka plana sahip ve dünyanın çeşitli bölgelerinden alınmış. Bu örnekler ikna edici bir şekilde okurları, siyaset bilimi literatüründe çokça tartışılan modern devlet kurumlarının “onurlu” kalkınmayla olan ilişkisini yeniden düşünmeye sevk ediyor. Zira Tom Palmer ve Matt Warner, devletin kurumlarının yerleşik bazı uygulamalarını ortadan kaldırmanın, bireylerin potansiyellerini yakalayıp girişimci olmalarını ve kendi onurlarını korumalarını sağlayabileceğini savunuyor.  

Otoriter hükümetlerin devlet aygıtını güç zoruyla kullanması ve bireyler üzerinde tahakküm kurması zaten liberal demokrasi açısından kabul edilemez. Fakat, devletsizlik hali ya da bireyin üzerinde toplumsal düzeni sağlamasını beklediğimiz tarafsız bir memurun olmamasının sonucu da kaosa sebep olabilir. Devlet çeperinde gelişen mikro iktidar alanlarının bireyin onuru üzerindeki tahakkümünü kırmak için modern devletten beklediğimiz bağımsız yasama, adil yargı, denetlenebilirlik, şeffaflık gibi temel değerler olmalı. Bu sayede modern devletin kurumları, demokratik süreçlerin işlemesi, hukukun üstünlüğü ve vatandaşların haklarını koruma gibi kritik rolleri üstlenebilir. Bu kurumların zayıflatılması veya pas geçilmesi, demokratik değerlerin zedelenmesine ve otoriter eğilimlerin artmasına neden olabilir. Palmer ve Warner, kendi kaderini tayin gibi alternatif bir model sunarken aslında okuyucuya Weberyan devlet anlayışını yeniden sorgulatıyor.

Tom G. Palmer ve Matt Warner’ın geleneksel kalkınma yaklaşımlarına eleştirel bir perspektif sunarak, kalkınma sürecinde insan onurunun merkezi bir yer tutması gerektiğini vurgulamaları, kalkınmanın yarattığı krizlerde hatırlanması gereken bir yaklaşım. Zira, yazarların ekonomik büyümenin yanı sıra bireyin özgürlük ve saygınlığını korumanın, sürdürülebilir ve adil bir toplum yapısının oluşumunda kritik öneme sahip olduğu tezi, kalkınma literatürüne önemli bir katkı sunuyor.

Kalkınma yalnızca makroekonomik göstergelerle değil, aynı zamanda insan hakları, özgürlük ve demokratik yönetişim gibi değerlerle de ölçülmeli ve bu değerler bağlamında yönlendirilmelidir vurgusu da oldukça önemli. Öte yandan, devletin rolünün yeniden düşünülmesi gerektiğini savunan Palmer ve Warner, devlet müdahalesinin azaltılmasının bireylerin özgürlüğü ve kendi kaderini tayin etme yetisini artıracağını öne sürüyor. Ancak bu yaklaşım, zayıf veya yetersiz devlet yapılarının olduğu toplumlarda, özellikle eğitim, sağlık hizmetleri ve temel altyapı gibi temel hizmetlerin sağlanmasında ciddi boşluklar yaratabilir. Bu boşluklar, yoksulluk ve eşitsizlikle mücadelede önemli engeller oluşturabilir ve kitabın ana tezine zıt bir etki yaratabilir.

Bunlara rağmen, Palmer ve Warner kalkınma konusundaki tartışmalara taze bir soluk getiriyor ve okuyucuları, ekonomik büyümenin ötesindeki değerleri ve insan onurunun kalkınma sürecindeki merkezi önemini düşünmeye teşvik ediyor. Bu bağlamda kitap, kalkınma alanında eleştirel düşünceyi ve kapsamlı bir tartışmayı teşvik eden önemli bir akademik katkı olarak değerlendirilebilir.

Yazımızı kitaptan güzel bir alıntıyla bitirelim: “İnsanlar, yaratılmasına yardımcı oldukları şeyi desteklerler.” Dolayısıyla, ancak insan onurunu ciddiye alan bir kalkınma modeli bireylerin kendi varlıklarıyla aktif katılımını mümkün kılan çok yönlü bir gelişmeyi mümkün kılabilir.

Tom G. Palmer, Matt Warner, Onurlu Kalkınma: Kendi Kaderini Tayin, Yerelleşme ve Yoksulluğun Sonu, çev. Bahadır Çelebi, D84 Yayınları, İstanbul, Şubat 2024.