Translate

İzleyiciler

29 Nisan 2024 Pazartesi

Foçateyn Foça’nın Büyük Dönüşümü

FoçateynFoça’nın Büyük Dönüşümü

Emre Erol


 İmparatorlukların yerini bağımsız ulus-devletlerin almaya başladığı süreçte Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli inanç ve etnik gruplarından oluşan nüfusu, merkezinde göç ve şiddetin yer aldığı, günümüz için belirleyici bir dönüşümden geçti. Foçateyn, imparatorluktan cumhuriyete dönüşümün toplumsal tarihini Foça’nın yerel tarihi üzerinden ele alıyor. Yüzyıllar boyunca iç içe yaşayan grupların birbirlerinden ayrıştırılması, çizilen yeni sınırların sonuçları, zorunlu göç, homojen nüfus politikaları tarafından şekillendirilen Foça, 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçişin toplumsal veçhelerinin incelenmesi için örnek bir coğrafya işlevi görüyor. Bu dönüşümleri Foça’yla sınırlandırmayıp dünya tarihinin bir parçası olarak, ilk kez kullanılan belgelerin yanı sıra kişisel tanıklıklardan da yararlanarak inceleyen Emre Erol, günümüz dünyasında önemli bir yer tutan göç olgusunu tarihselleştirerek tartışmaya açıyor.

 
“Geçmişe farklı bir yerden bakmak istiyorsak,işe her gün gördüğümüz ve olağan saydığımız izlerle ilgili basit sorular sorarak başlayabiliriz: (...)
 
Eski Foça’nın şimdiki zamanı ne zaman oluştu? Osmanlı Makedonyası, Ege Adaları ve Batı Anadolu’daki bir sahil kasabası gibi üç farklı coğrafyanın insanlarının hayatlarını kesiştiren olaylar nelerdi? Eski Foça’nın geçirdiği büyük dönüşümler ve bunların beraberinde getirdiği demografik değişimler insanlık tarihinin nevi şahsına münhasır bir detayı mıdır, yoksa bütün içerisinde anlamlı bir yere oturtulabilir mi?


‘Foçateyn –Foça’nın Büyük Dönüşümü’ kitabının yazarı Emre Erol anlatıyor: "Foça’nın 'Kara Haziran'ı İstanbul’un 'Kara Eylül'ü gibidir."

Foça 15. yüzyılın ortasında Osmanlı kontrolüne girince, bugün “eski” ve “yeni” Foça olarak bilinen yerleşimlerin artalanları tek bir idari yapı altına alınıyor. “Teyn Osmanlı Türkçesinde sıkça kullanılan Farsça kökenli ve “ikili, iki anlamına gelen bir ek. Nitekim, Foça’nın Osmanlı idari sisteminde “Foçateyn” olarak adlandırılması da iki önemli liman kasabasını kapsayan bir idari yapıdan oluşması sebebiyledir.

Foça, 17. yüzyıl. Gravür: Cornelius de Bruyn

Hollandalı seyyah Cornelius de Bruyn kitaptaki referanslarınızdan. Onun yolu Foça’ya nasıl düşüyor, 17. yüzyıl Foça’sı onun gözünden nasıl görünüyor?

Cornelius de Bruyn “Hollanda’nın altın çağı” olarak bilinen dönemde dünyayı gezen sayılı gezginlerden. Bruyn Ege’nin limanlarını gezer, İzmir’i uzun uzun anlatır. İzmir’den dönüşü sırasında korunaklı bir liman ararken yolu Foça’ya düşer. Çünkü Foça limanı coğrafi yapısından ötürü hâkim rüzgârları keser, modern bir liman inşa edilmediği dönemde bile korunaklıdır.

Bruyn’ün ziyareti modern dönüşümlerin arifesinde Foça’da yaşamın neye benzediğine dair eşsiz bir pencere açıyor. Muhteşem Foça çizimleri yapmış Bruyn. İki kısa çayın Büyük Deniz’le Küçük Deniz arasındaki yarımadayı neredeyse bir ada haline getirişini betimliyor mesela. Ayrıca, kentin eski su kemerlerini detaylı bir biçimde çizmiş. Bruyn’ün çizimlerinden, izlenimlerinden modern dönüşümler öncesi bir kasaba hayatı görüyoruz Foça’da. Yazdıklarından kalenin dışında devletin elle tutulur bir gerçeklik olmaktan çıktığını ve siyasi otoritenin bugüne kıyasla ne kadar sınırlı olduğunu da anlıyoruz. Bir anlamda Foça’da imparatorluk kale surlarının içinde var ve fakat dışında yok.

Bunun anlamı ne?

Kalenin dışı devlet otoritesinden azade. Pre-modern devlet açısından bu çok normal bir şey. Ekonomik faaliyetin büyük ağırlığı kale içinde dönüyor. İmparatorluğun iç piyasası çok büyük, devlet de neredeyse tekel. Devlet bazı ürünleri –ki bu ürünlerin çoğu Foça’da üretiliyor– sabit fiyatla başkente alıyor. Önce başkentin, sonra iç piyasanın, daha sonra dış piyasanın ihtiyaçlarının karşılandığı bir hiyerarşi var. Dış piyasaya giden mal hacim olarak düşük olduğu için ekonomik olarak büyük bir payı yok.

Fakat bu tablo Foça özelinde 19. yüzyılda değişiyor. Devletin çizdiği ekonomi kurallarının dışına pek çıkılmayan bir dünya yerini sistemde delikler ve kaçakların olduğu yeni bir gerçekliğe bırakıyor. Bunun bir izdüşümü de korsanların bölgedeki aktiviteleri.

Katalan tarihçi Josep Fontana 1756-1848 Kapitalizm ve Demokrasi adlı kitabında kapitalizmin ilk zamanlarında iki ilerici evre olduğunu söylüyor. Bunlardan biri köylü isyanları, diğeri korsanların oluşturduğu, kapitalist pazara alternatif, Atlantik Okyanusu’na yayılan mübadele ağları. Korsanlar Foça’daki ekonomik sistemde nerede duruyor?

Korsanların devletin hem içinde hem de dışında olduğunu söyleyebiliriz. En yüksek parayı kim verirse onun yanındalar. Bu Barbaros Hayrettin için de böyle, adını duymadığımız nice başka Akdeniz korsanı için de.

Foça bağlamında korsanların ekonomik bir fonksiyonu var. Çünkü dış piyasadan bir talep var. İç piyasa koşullarıysa, tabiri caizse, “Bütün kuru üzümü önce başkente, yani İstanbul’a yollayacaksın” diyor. Ama dış piyasa daha yüksek fiyat veriyorsa, yerel üretici açısından korsanla işbirliği yapmak daha fazla kazanç anlamına geliyorsa, sistemde “delikler” oluşuyor. Tabii bu da riskli. Bu risk de gümrük memurlarına rüşvet vererek aşılıyor.

Korsanların Foça’yı tercih etmesinin nedeni ne?

Devletten kaçanlar için dağlar ve denizler çok kullanışlı. Denizlerde sabit durulamaz, kontrol noktaları kurulması zordur. Dağlar ise sarptır. Otoriteden kaçıyorsanız zor coğrafyalara gidersiniz. Foça da denizin kıyısında bir liman ve adalarla çevrili. Bu yüzden Foça’da korsanlığın kökleri Osmanlı İmparatorluğu himayesinden öncesine gider ve bugün dahi insan kaçakçılığı rotalarından biri olması bu coğrafi olgunun bir neticesidir.

Foça’nın ekonomik potansiyeli çok büyük. Bu potansiyeli Akdeniz ticaretinin hacmine mi bağlamak gerekiyor?

“Ege” çok sonradan ortaya çıkan bir coğrafi tanımlama. Akdeniz bir sürü küçük limanın birbirine bağlandığı bir ağ. Eski ve Yeni Foça bu ağın içinde. Foça çok uzun bir süre, güncel tabirle, bir devlet tekeli, yani devletin başat aktör olduğu bir ekonominin içinde kalıyor. Devletin ekonomik kontrolü zayıfladıkça gediklerden piyasa dinamiklerinin Foça’ya sızdığı bir denklem kuruluyor. 1820’lerden sonra çok süratli bir dönüşüm başlıyor. Bu dönüşüm tuz üretimiyle mümkün oluyor. Öyle ki, Düyûn-ı Umûmiye’nin bir numaralı kaynağı Foça tuzu.

Tuz üretimi Foça’nın ekonomik hayatını nasıl dönüştürüyor?

Foça’nın 19. yüzyılda gerçekleşen hızlı ekonomik büyümesinin ana motoru tuz üretimi. Tarım, ticaret, taşımacılık gibi faaliyetlerden de söz edebiliriz. Ancak, tuz stratejik bir ürün ve ekonomideki yeri itibarıyla liste başında. Devlet tekelinde üretiliyor. Ancak, Osmanlı devleti 19. yüzyılda Foça’daki tuz madenlerinin işletmesinde kısmi özelleştirme diyeceğimiz bir sisteme gidiyor.

Tam olarak şahsi bir mülkiyet yok, ama kişiler tuz üretiminin işletme hakkını satın alabilmeye başlıyor. İşletme hakkını alan “reis” devlete bir pay veriyor. Altyapı yatırımlarını yapması gereken de aynı kimseler. Fakat üretim aralarında kadınlarında olduğu bölgenin işçileri tarafından yapılıyor.

Bu bağlamda Osmanlı Rum vatandaşı Ioannis Fratzeskou’nun –Françesko Oğlu Yanni– hikâyesi sıradışıdır. Foça’ya yakın bir yer olan Çamaltı’nda çıkarılan tuzun tamamı Foça’ya getiriliyor. Fratzeskou Çamaltı’nda yatırımları olan bir müteşebbis. Babadan oğula geçen işletme hakkını açık artırma usûlüyle devralmış. Üretimi optimize etmek için yatırımlar yapıyor ve sonuç alıyor. Dekovil hattı ve elektrik santrali kuruyor. Ekseriyeti Rumlardan oluşan kadın-erkek sezonluk işçiler çalıştırıyorlar. Böylece tuz üretiminden inanılmaz bir servet elde ediyorlar.

Fratzeskou bugün hâlâ ayakta duran Küçük Deniz’deki en büyük yalılardan birini inşa ettiriyor. Günümüzde orası Lola Pansiyon’dur. Osmanlı gayrimüslimleri 19. yüzyıl sonunda demografik olarak baskın bir hal alınca, Rum nüfus her iş grubunda karşımıza çıkan bir emek gücü haline geliyor.

Üzüm ortakçılığından tuzun çıkarılmasına, her alanda gayrimüslimler var. Girişimci sınıfın ekseriyeti gayrimüslimler. Müslümanların pek sermayesi yok ve ekseriyetle toprak sahibi olan onlar. İmparatorluğun tamamı için bu söylenemez, ama genelde küçük ve orta ölçekli toprak sahibi Müslümanların girişimcilik yapmasına gerek yok. Çünkü modernite öncesi geçer akçe olan toprak kullanımı / sahipliği hâlâ Müslümanların elinde. Foça özelinde Müslümanların geniş toprakları var. Toprağı ortakçıya verip paylarını alıyorlar. Ama 1750’den sonra eski dünya değişmeye başlıyor. Ticaret ve sanayi esas artı değeri üreten faaliyetler oluyor ve 19. yüzyılda bu tüm gücüyle Foça’yı dönüştürüyor.

19. yüzyıl sonunda Osmanlı gayrimüslimlerinin Foça’da demografik olarak baskın hale geldiğini söylediniz. O dönemde nasıl demografi var Foça’da?

1880 gibi görece geç bir dönemde, Foça’da nüfusun henüz altı bin civarında. Bu nüfusun kabaca üçte ikisi Müslüman, üçte biri gayrimüslim. Ama bu oran takip eden çeyrek yüzyıl içinde gayrimüslimler lehine hızlı bir şekilde değişiyor. 20. yüzyıla geldiğimizde iç göç neticesinde oluşmuş bu dönüşüm İttihatçılar tarafından Yunan milliyetçilerinin yürüttüğü “kasıtlı bir demografik proje” olarak yorumlanacak. 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın başlarında Foça’ya göç eden Rumların çok düşük bir kısmı bağımsızlığını henüz kazanmış olan Yunanistan’dan geliyor. Foça’daki Rumların ekseriyeti İç Anadolu’nun ve Ege adalarının işsizlikle nam salmış şehirlerinden gelip “para biriktirip köyüme döneyim” diyen, ama geldiği yerde kalan bekâr Rum erkekleri.


E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

kitap özeti, kitap,yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, kitap oku, bedava kitap