'Bir gün bir kitap okudum ve...'
“Kağıt Ev”, kitaplara ve kitapların hayata etkisine dair söyleyecek çok sözü olan bir novella. Cem Tunçer'in yazısı...
Carlos Maria Dominguez'den “Kağıt Ev”
'Bir gün bir kitap okudum ve...'
Kitap düşkünü herkes, kitapların bir süre sonra sorun çıkarmaya başladığını bilir. En basitinden, tozlanmalarından tutun, bir süre sonra kitaplıkta yeni kitap koyacak yer bulamamaya kadar bir sürü sorun yaratırlar.
Okurların kitaplara karşı tutumu da kişiden kişiye değişir. Kimi okurken satırların altını çizer, sayfaların üzerine bir sürü not alır, kimi altı çizilmiş satırlar görünce dehşete kapılır. Kimi okur, kitabı birilerine ödünç vermek istemez, kimi ödünç verdiği kitaba ismini yazıp kime verdiğini bir kenara not alır, kimi ise okuduğu kitabı kitaplığına bile koymaz, hemen birilerine verir.
Kitaplara dair aklımızı kurcalayanları yazmaya kalksak çok şey yazabiliriz. Kağıt Ev ise kitapların yaratabileceği sorunların en büyüğünden başlıyor: Bluma Lennon, Emily Dickinson’ın Şiirler’ini okurken, bir arabanın altında kalıyor. Temsili bir okumayla, Bluma, bir Dickinson şiiri yüzünden, kitap, edebiyat, metin yüzünden hayatını kaybediyor. Kitapların insan hayatını değiştirdiğini herkes bilir: Siddhartha okuyup Hinduizm’e merak salan birilerini tanımışızdır, yollara düşme isteği duymadan Jack Kerouac okumanın zor olduğunu biliriz, belki yel değirmenleriyle savaşmamışızdır ama Don Quijote’den hepimiz bir şeyler öğrenmişizdir. Kitaplar
insanın hayatını değiştirme gücüne sahiptir, kimi zaman tek bir cümle o gün almak zorunda olduğumuz hayati bir kararı etkiler, kimi zaman bir kitap, hayatımızı değiştirir. Fakat bu sefer durum biraz daha farklı. Daha somut, karşı çıkılamayacak kadar sonuçları ortada bir durumla karşı karşıyayız: “Bluma, onu hayattan alıp götürecek olanın yine bu olacağını bilmeden hayatını edebiyata adamış” bir akademisyendir. Bu kelama karşı çıkıp onu bir şiirin değil, bir arabanın öldürdüğü söylense de, “hiçbir şey temsilin dışında vuku bulmaz” diyerek tartışmanın temsili cazibesine kapılanlar da vardır.
KİTAPLARA VE OKUMAYA DAİR BİR YOLCULUK
Kağıt Ev, Bluma’nın ölümüyle başlayan, metne, kitaplara, okuma alışkanlıklarına dair bir kitap. Bluma’nın yaşamını yitirmesinin ardından masasındaki bir zarfta bulunan, üzeri çimento ve kir tabakası kaplı bir kitap üzerinden, kitapların insan hayatına etkisi üzerine ikinci bir hikâyeye, bir kitap düşkününün, bir bibliyofilin hayatının derinliklerine dalarız: Carlos Brauer’in hayatına.
1955 doğumlu Arjantinli yazar Carlos Maria Dominguez, ortaya koyduğu gizemli, üstü çimento kaplı bir kitap üzerinden, bizleri okuma alışkanlıkları ve kitaplar üzerine bir yolculuğa çıkarıyor. Kitabın ilk bölümü, bizleri gizemli bir kitabın peşinde maceralı bir yolculuğa çıkaracağı izlenimi verse de kitabın peşindeki yolculuk, bir kitap üzerinden başlayan, kitaplara ve okumaya dair bir yolculuk.
Bu yolculukta, çimento kaplı kitabın ardında neler yattığına dair merakımız kitap boyunca devam ediyor ve okuma alışkanlıklarına dair birçok şey öğreniyor, okur olarak bizim bile fark etmediğimiz şeyleri, kitabı okurken fark ediyoruz. Bir kütüphanenin boyutu ne kadar önemlidir ya da önemli midir, kitabın altı çizilir mi çizilmez mi, kitap okurken müzik dinlenir mi sorularını soran ve tüm bunlar dışında, edebiyata ve edebi arzulara, yazınsal her türlü maceraya dair birçok soru da sordurtan kısacık bir novella Kağıt Ev.
KİTAPLAR DOLUP TAŞTIKÇA...
Çimento kaplı kitabın sahibi Carlos Brauer bir bibliyofil. Evinde binlerce kitap bulunan takıntılı bir kitapsever. Kitaplar onun yaşamının önemli bir kısmını meydana getiriyor. Birçok kişiye barbarlık gibi gelse de kitapların üzerine not almayı seviyor, kenarlarını kıvırıyor ve kitaplarda izler bırakıyor. Kendi pek amiyane deyişiyle, eline geçen her kitapla sevişiyor ve onlarda bir iz bırakmadan orgazm olamıyor. Sınırı yok Brauer’in. Kitapları evinden dolup taştıkça, banyodaki kitapları zarar görmesin diye soğuk suyla duş almaya başlayan, kitaplar uğruna arkadaşlarını yitiren, bu uğurda çokça para harcayan ve evini dev bir kütüphaneye dönüştüren, bir süre sonra, kitaplar tarafından kapana kıstırılan bir adam.
Brauer’in susuz, elektriksiz, hasır çatılı bir eve taşınan hayatı, bir şehir insanının, her şeyi bırakıp terk-i diyar eylemesinin hikâyesi. Kağıt Ev bizlere kitapların insan hayatını değiştirdiğini daha ilk başta, Dickinson okurken hayatını kaybeden bir akademisyen üzerinden gayet net bir şekilde vermişti. Brauer’in hikâyesi, bu ölümün, kazanın meydana geldiği o ânın, aylara yayılmış bir kopyası gibi sanki.
Brauer’in ve Bluma’nın hayatları, Bluma’nın evinde bulunan kitapla bağlanmıyor sadece. İkisinin arkadaş olduklarını biliyoruz, birinin şu an hayatta olmadığını ve kitap okurken bir araba tarafından ezildiğini biliyoruz. Peki Dominguez, bize bu ikilinin hayatını neden anlatıyor?
KİTAPLAR İNSANLARIN HAYATINI DEĞİŞTİRİR
Kitaplar insanların hayatını değiştirir; karşıdan karşıya geçerken, aniden, sadece kitap okuduğunuz için bir araba tarafından ezilebilirsiniz; buyurun size kitapların insan üzerindeki etkisine dair son derece somut ve gerçek, sonucu ortada olan bir olay. Bluma’nın ölümle sonuçlanan hayatı, bizlere kitabın insanın hayatını nasıl değiştirdiğine dair saniyelik, anlık bir görüntü sunuyor.
Kitaplar insanların hayatını değiştirir; peki bir akademisyenin “şiir yüzünden” ölümü size fazla temsili ve bayağı ve fazla araba çamurluğu yazısı olarak mı geldi? Yani, onu şiir değil araba öldürdü diyenlerden misiniz? O halde, insan hayatına doğrudan etki eden bu kazayı, Bluma’nın ölümünü biraz daha açalım ve bunu Brauer’in hayatına bakarak yapalım. Bluma’yı ister şiirin öldürdüğünü söyleyin, ister bir arabanın...
Brauer’in hayatı, bize bu –temsili?- araba kazasının gelişim sürecini anlatıyor.
Bluma’nın hayatını bir saniyede sona erdiren araba kazasını yıllara yayarsak, elimize, Brauer’in kitaplara olan ve gittikçe patolojik hale gelen düşkünlüğüyle dolu hayatını bulabiliriz. Bluma kitap okur, bir araba tarafından ezilir ve hayatı sona erer. Brauer kitaplara düşkündür, bu düşkünlüğü yüzünden arkadaşlarını kaybeder, garajını kitaplara ayırmak için arabasını satar, banyodaki kitapları hasar görmesin diye soğuk suyla duş almaya başlar. Kitaplar, insanların hayatını değiştirir. Bu bazen anlık olur ve sonuçlarını hemen görürsünüz, bazen, bir karar almanız gerektiğinde, hiç farkında olmasanız da sizin adınıza karar veren bir kitap ya da okuduğunuz bir cümledir.
Kağıt Ev, Seda Ersavcı’nın akıcı çevirisiyle Türkçeleye kazandırılan, Peter Sis’in çizimleri ve Cem Ersavcı’nın, adeta kitabı bekleyen kapak fotoğrafıyla hayat bulan, kitaplığınızda bulunması ve kesinlikle altını çokça ve “barbarca” çizmeniz gereken bir novella.
Çevirmenin ve yayımcısının, kitabı, henüz otuz iki yaşında yitirdiğimiz fotoğrafçı Cem Ersavcı’nın aziz hatırasına ithaf ettiklerini de belirtelim ve sokaklarda, meydanlarda çokça gördüğümüz bu sarışın çocuğu bizlere tekrar hatırlattıkları için teşekkür edelim.
Kağıt Ev/ Carlos Maria Dominguez/ Çeviren: Seda Ersavcı/ 94 s.
'Bir gün bir kitap okudum ve...'
Kitap düşkünü herkes, kitapların bir süre sonra sorun çıkarmaya başladığını bilir. En basitinden, tozlanmalarından tutun, bir süre sonra kitaplıkta yeni kitap koyacak yer bulamamaya kadar bir sürü sorun yaratırlar.
Okurların kitaplara karşı tutumu da kişiden kişiye değişir. Kimi okurken satırların altını çizer, sayfaların üzerine bir sürü not alır, kimi altı çizilmiş satırlar görünce dehşete kapılır. Kimi okur, kitabı birilerine ödünç vermek istemez, kimi ödünç verdiği kitaba ismini yazıp kime verdiğini bir kenara not alır, kimi ise okuduğu kitabı kitaplığına bile koymaz, hemen birilerine verir.
Kitaplara dair aklımızı kurcalayanları yazmaya kalksak çok şey yazabiliriz. Kağıt Ev ise kitapların yaratabileceği sorunların en büyüğünden başlıyor: Bluma Lennon, Emily Dickinson’ın Şiirler’ini okurken, bir arabanın altında kalıyor. Temsili bir okumayla, Bluma, bir Dickinson şiiri yüzünden, kitap, edebiyat, metin yüzünden hayatını kaybediyor. Kitapların insan hayatını değiştirdiğini herkes bilir: Siddhartha okuyup Hinduizm’e merak salan birilerini tanımışızdır, yollara düşme isteği duymadan Jack Kerouac okumanın zor olduğunu biliriz, belki yel değirmenleriyle savaşmamışızdır ama Don Quijote’den hepimiz bir şeyler öğrenmişizdir. Kitaplar
insanın hayatını değiştirme gücüne sahiptir, kimi zaman tek bir cümle o gün almak zorunda olduğumuz hayati bir kararı etkiler, kimi zaman bir kitap, hayatımızı değiştirir. Fakat bu sefer durum biraz daha farklı. Daha somut, karşı çıkılamayacak kadar sonuçları ortada bir durumla karşı karşıyayız: “Bluma, onu hayattan alıp götürecek olanın yine bu olacağını bilmeden hayatını edebiyata adamış” bir akademisyendir. Bu kelama karşı çıkıp onu bir şiirin değil, bir arabanın öldürdüğü söylense de, “hiçbir şey temsilin dışında vuku bulmaz” diyerek tartışmanın temsili cazibesine kapılanlar da vardır.
KİTAPLARA VE OKUMAYA DAİR BİR YOLCULUK
Kağıt Ev, Bluma’nın ölümüyle başlayan, metne, kitaplara, okuma alışkanlıklarına dair bir kitap. Bluma’nın yaşamını yitirmesinin ardından masasındaki bir zarfta bulunan, üzeri çimento ve kir tabakası kaplı bir kitap üzerinden, kitapların insan hayatına etkisi üzerine ikinci bir hikâyeye, bir kitap düşkününün, bir bibliyofilin hayatının derinliklerine dalarız: Carlos Brauer’in hayatına.
1955 doğumlu Arjantinli yazar Carlos Maria Dominguez, ortaya koyduğu gizemli, üstü çimento kaplı bir kitap üzerinden, bizleri okuma alışkanlıkları ve kitaplar üzerine bir yolculuğa çıkarıyor. Kitabın ilk bölümü, bizleri gizemli bir kitabın peşinde maceralı bir yolculuğa çıkaracağı izlenimi verse de kitabın peşindeki yolculuk, bir kitap üzerinden başlayan, kitaplara ve okumaya dair bir yolculuk.
Bu yolculukta, çimento kaplı kitabın ardında neler yattığına dair merakımız kitap boyunca devam ediyor ve okuma alışkanlıklarına dair birçok şey öğreniyor, okur olarak bizim bile fark etmediğimiz şeyleri, kitabı okurken fark ediyoruz. Bir kütüphanenin boyutu ne kadar önemlidir ya da önemli midir, kitabın altı çizilir mi çizilmez mi, kitap okurken müzik dinlenir mi sorularını soran ve tüm bunlar dışında, edebiyata ve edebi arzulara, yazınsal her türlü maceraya dair birçok soru da sordurtan kısacık bir novella Kağıt Ev.
KİTAPLAR DOLUP TAŞTIKÇA...
Çimento kaplı kitabın sahibi Carlos Brauer bir bibliyofil. Evinde binlerce kitap bulunan takıntılı bir kitapsever. Kitaplar onun yaşamının önemli bir kısmını meydana getiriyor. Birçok kişiye barbarlık gibi gelse de kitapların üzerine not almayı seviyor, kenarlarını kıvırıyor ve kitaplarda izler bırakıyor. Kendi pek amiyane deyişiyle, eline geçen her kitapla sevişiyor ve onlarda bir iz bırakmadan orgazm olamıyor. Sınırı yok Brauer’in. Kitapları evinden dolup taştıkça, banyodaki kitapları zarar görmesin diye soğuk suyla duş almaya başlayan, kitaplar uğruna arkadaşlarını yitiren, bu uğurda çokça para harcayan ve evini dev bir kütüphaneye dönüştüren, bir süre sonra, kitaplar tarafından kapana kıstırılan bir adam.
Brauer’in susuz, elektriksiz, hasır çatılı bir eve taşınan hayatı, bir şehir insanının, her şeyi bırakıp terk-i diyar eylemesinin hikâyesi. Kağıt Ev bizlere kitapların insan hayatını değiştirdiğini daha ilk başta, Dickinson okurken hayatını kaybeden bir akademisyen üzerinden gayet net bir şekilde vermişti. Brauer’in hikâyesi, bu ölümün, kazanın meydana geldiği o ânın, aylara yayılmış bir kopyası gibi sanki.
Brauer’in ve Bluma’nın hayatları, Bluma’nın evinde bulunan kitapla bağlanmıyor sadece. İkisinin arkadaş olduklarını biliyoruz, birinin şu an hayatta olmadığını ve kitap okurken bir araba tarafından ezildiğini biliyoruz. Peki Dominguez, bize bu ikilinin hayatını neden anlatıyor?
KİTAPLAR İNSANLARIN HAYATINI DEĞİŞTİRİR
Kitaplar insanların hayatını değiştirir; karşıdan karşıya geçerken, aniden, sadece kitap okuduğunuz için bir araba tarafından ezilebilirsiniz; buyurun size kitapların insan üzerindeki etkisine dair son derece somut ve gerçek, sonucu ortada olan bir olay. Bluma’nın ölümle sonuçlanan hayatı, bizlere kitabın insanın hayatını nasıl değiştirdiğine dair saniyelik, anlık bir görüntü sunuyor.
Kitaplar insanların hayatını değiştirir; peki bir akademisyenin “şiir yüzünden” ölümü size fazla temsili ve bayağı ve fazla araba çamurluğu yazısı olarak mı geldi? Yani, onu şiir değil araba öldürdü diyenlerden misiniz? O halde, insan hayatına doğrudan etki eden bu kazayı, Bluma’nın ölümünü biraz daha açalım ve bunu Brauer’in hayatına bakarak yapalım. Bluma’yı ister şiirin öldürdüğünü söyleyin, ister bir arabanın...
Brauer’in hayatı, bize bu –temsili?- araba kazasının gelişim sürecini anlatıyor.
Bluma’nın hayatını bir saniyede sona erdiren araba kazasını yıllara yayarsak, elimize, Brauer’in kitaplara olan ve gittikçe patolojik hale gelen düşkünlüğüyle dolu hayatını bulabiliriz. Bluma kitap okur, bir araba tarafından ezilir ve hayatı sona erer. Brauer kitaplara düşkündür, bu düşkünlüğü yüzünden arkadaşlarını kaybeder, garajını kitaplara ayırmak için arabasını satar, banyodaki kitapları hasar görmesin diye soğuk suyla duş almaya başlar. Kitaplar, insanların hayatını değiştirir. Bu bazen anlık olur ve sonuçlarını hemen görürsünüz, bazen, bir karar almanız gerektiğinde, hiç farkında olmasanız da sizin adınıza karar veren bir kitap ya da okuduğunuz bir cümledir.
Kağıt Ev, Seda Ersavcı’nın akıcı çevirisiyle Türkçeleye kazandırılan, Peter Sis’in çizimleri ve Cem Ersavcı’nın, adeta kitabı bekleyen kapak fotoğrafıyla hayat bulan, kitaplığınızda bulunması ve kesinlikle altını çokça ve “barbarca” çizmeniz gereken bir novella.
Çevirmenin ve yayımcısının, kitabı, henüz otuz iki yaşında yitirdiğimiz fotoğrafçı Cem Ersavcı’nın aziz hatırasına ithaf ettiklerini de belirtelim ve sokaklarda, meydanlarda çokça gördüğümüz bu sarışın çocuğu bizlere tekrar hatırlattıkları için teşekkür edelim.
Kağıt Ev/ Carlos Maria Dominguez/ Çeviren: Seda Ersavcı/ 94 s.
E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
kitap özeti, kitap,yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, kitap oku, bedava kitap