Translate

30 Ocak 2015 Cuma

Aşkın, Sanatın ve Sonsuzluğun Çiçeği: "Gül"


Haber görseliGül İrepoğlu'ndan bir inceleme: "Gül"
Güllerin içinden
Şüphesiz her liste eksik kalmaya mahkum.
Listelenen, ayrıntılandırılan, dallarının en ücra köşesine kadar gidilmeye çalışılan her ne olursa olsun, sonuçta öznel bir verimdir listeler ve işte tam da bu nedenle bu eksiklik, bir yanıyla kabul edilebilir bir hal alır. Hele ki iç dünyasına girilip sirayet ettiği bucakların ortaya çıkarıldığı "şey", herkeste farklı duygu ve imgeler uyandıran bir "şey" ise bu, her adımda daha da derinleşen, derinleştikçe de zorlaşan bir çalışmanın habercisi olur.
Sanat traihçisi ve mimar Gül İrepoğlu da son kitabıyla böyle bir işin içine girmiş. Kültürümüzde derin ve her yerde, her şekliyle farklı imgeler yüklenen gülü, kapsayıcı bir bakışla ele alıp anlatmaya çalışmış.
Gül, şüphesiz herkeste farklı çağrışımlara açık ve özel bir çiçek. Ancak Gül İrepoğlu için daha farklı anlamları olduğu da açık: "Gülün herkes için ortak ya da farklı anlamları var kuşkusuz. Dünyanın sevdiği çiçek o. Benim içinse özel bir anlamı olduğunu belirtmeye bilmem gerek var mı? İsmimi her

20 Ocak 2015 Salı

Boğaz’daki Beyaz Ruslar 1919-1929


 Türkolog Svetlana Uturgauri’den “Boğaz’daki Beyaz Ruslar 1919-1929” kitabını Uğur Büke çevirisiyle yayımlandı.
Haber görseli
Moskova Bilimler Akademisi Doğu Bilimleri Enstitüsü’nün önde gelen bilim insanlarından olan ve yıllardır Türk tarihi, edebiyatı ve kültürü üzerinde araştırmalar yapan Prof. Dr. Svetlana Uturgauri’nin “Boğaz’daki Beyaz Ruslar 1919-1929” kitabı yayımlandı. Kitapta, 1917’de Çarlık Rusya’nın yıkılmasının ardından Anadolu  topraklarına sığınmaya çalışan on binlerce Rus’un yaşama tutunma çabaları ve o dönemin siyasi olaylarını belgeleriyle aktarıyor.

Türkolog Svetlana Uturgauri, Orhan Kemal, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Leyla Erbil, Bekir Yıldız, Kemal Tahir gibi birçok yazarımızın da eserlerini Rusçaya çevirdi.

E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap

Hamdi Gezmiş ve Can Dündar'dan "Abim Deniz"


Haber görseli
Yiğit devrimci Deniz Gezmiş odaklı "Abim Deniz" adlı anı kitabı Hamdi Gezmiş'in anıları belgelerle birlikte Can Dündar'ın kaleminden Can Yayınları tarafından yayımlandı.  Pen, ayın kitabını “Deniz Gezmiş ile genç yitirdiğimiz bütün devrimcileri saygı ve şükranla anara
E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap "Abim Deniz"

Jean Echenoz “1914”te, Birinci Dünya Savaşı geçen Anthime’in destansı hikâyesi


Jean Echenoz’dan “1914”

Jean Echenoz “1914”te, üzerinden Birinci Dünya Savaşı geçen Anthime’in destansı hikâyesini zamanın ortamıyla beraber anlatıyor. Parmağındaki yüzükle ve atlatamadığı travmasıyla Anthime, Echenoz’nun unutulmaz kahramanlarından birine dönüşüyor.
 
 

'Güzel bir yara'
Kitabın özgün adı 14; Fransa’da ve Fransızcadan İngilizceye çevrilirken de aynı adla yayımlanmış. Jean Echenoz, derinliği olan ve hepimizin gözünün önünde bulunan konulara son derece ince dokunuşlarla değinen, bunları sade bir dille anlatan ve bugünle geçmiş arasında sağlam köprüler kurabilen ender yazarlardan. Bu nedenle kitabın adının 14 olması manidar. Echenoz, 1914’ü ve Birinci Dünya Savaşı’nı anlatıyor ama 14 diyerek zamanlar arasında geçiş yapıyor. Bir bakıma “ha 1914 ha 2014” demeye getiriyor.
Echenoz’nun küçük destanlar yazmada da üstüne yok. Neredeyse bütün kitaplarında bu hava bulunuyor. 14, namı diğer 1914 de yine konsantre destan kıvamında. Bir kez daha cımbızlanan ayrıntıları büyük bir üslup ustalığıyla önümüze getiren Echenoz kitabıyla karşı karşıyayız.
“SAVAŞ BİRKAÇ HAFTADA BİTECEK”
Echenoz, Anthime adlı kahramanıyla takvimin yapraklarını geriye doğru çevirip hepimizi Fransızların “Büyük Savaş” diye nitelediği Birinci Dünya Savaşı’na götürüyor. Sakin sessiz dağlarda gezinen ve içten içe “buralarda hava hiç değişmez” diyen Anthime’in tezini bozan şey arka arkaya çalan seferberlik çanları. Aslında onu huzursuz eden ve biraz da Avrupa’nın o günkü halinden türeyen normal bir durum bu. Bayraklar, marşlar ve yüksek sesli tartışmaların sürdüğü kentte, hemen herkes

19 Ocak 2015 Pazartesi

Gerçek Özgürlük Kitap Özeti - Doğan Cüceloğlu

Arka Kapak Bilgisi

Üniversite öğrencisi Timur ile profesörlükten emekli Yakup Bey tanışırlar. Yakup Bey, Timur'un gözlerinde duygu, düşünce ve davranışlarıyla yaşamı özgürce kucaklayamayan, özüne ulaşamamış bir gencin iç yalnızlığını ve burukluğunu görür. Aylar sürecek bu sohbet Timur için kültür robotluğundan "şahsiyet" olmaya götüren bir özgürlük yolculuğuna dönüşür.  

 

Gerçek Özgürlük Kitap Özeti

Gerçek Özgürlük Doğan Cüceloğlu


Doğan Cüceloğlu kişisel gelişim kitaplarını gerçekten okunabilir ve faydalı bir hale getiren ender yazarlardan bir tanesi. Savaşçı kitabı başta olmak üzere yazdığı birçok kitap ile roman tadında kişisel gelişim kitapları sunuyor ve son olarak Gerçek Özgürlük ile başarısına da devam ediyor.

Gerçek Özgürlük kitabı üniversite öğrencisi Timur’un hikayesini anlatıyor. Doğan Cüceloğlu kitaplarında olduğu gibi Timur emekli profesör olan Yakup Bey ile tanışıyor ve hayata dair onunla

16 Ocak 2015 Cuma

Bedenimdeki Çığlık - Sezai Topal






E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap

15 Ocak 2015 Perşembe

Bilimkurgu Türünde Bir Robinson Crusoe Hikayesi – Marslı


İnsanoğlunun en büyük zaafı, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanması. Hatta bütün yiyecekleri, hayvanları ve doğayı kendine sunulmuş bir nimet sanıyor. Evren dediğimiz bütün içerisinde, kendisini diğer canlılardan ayrı tutuyor. Çevreyi istediği gibi kullanıyor. Yıkıyor, yok ediyor. Halbuki insanoğlu bu evrende zincirin sadece küçük bir parçası. Bunu reddederek aslında kendisine bir hapishane yaratıyor. İnsanın bu yanılgıdan kurtulması en büyük özgürlük. Tabii bu da tam olarak mümkün olmayabilir ama bu çabanın kendisi de bir özgürlük
Einstein...
 M A R S L I  kitabını okumanızı öneririm.
İnsanoğlunun en büyük zaafı, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanması. Hatta bütün yiyecekleri, hayvanları ve doğayı kendine sunulmuş bir nimet sanıyor. Evren dediğimiz bütün içerisinde, kendisini diğer canlılardan ayrı tutuyor. Çevreyi istediği gibi kullanıyor. Yıkıyor, yok ediyor. Halbuki insanoğlu bu evrende zincirin sadece küçük bir parçası. Bunu reddederek aslında kendisine bir hapishane yaratıyor. İnsanın bu yanılgıdan kurtulması en büyük özgürlük. Tabii bu da tam olarak mümkün olmayabilir ama bu çabanın kendisi de bir özgürlük

Einstein...

Bu yazıdan sonra #marslı kitabını okumanızı öneririm.
Tavsiye edilir...
Delimideli Deliler


Hikaye, teknolojik gelişmeler alanında bir hayli yol katedildiği bir dönemde geçiyor. Dünyadan Mars’a insanlı keşif yolculukları yapılmaya başlanmıştır. Adamımız Mark, yıllar süren eğitiminin ardından bu yolculuklardan üçüncüsünde botanikçi ve mekanik mühendisi sıfatlarıyla görevlendirilir. Yolculuk vakti gelir ve gezegeni terk ederler. Başarılı geçen bir yolculuğundan ardından kızıl

12 Ocak 2015 Pazartesi

“Yabancıların Nezaketi”, oylumlu ve özel bir kitap.


Darüşşafaka için bir kitap: Yabancıların Nezaketi

Yusuf Eradam, çok uzun bir çalışma sonucu yayına hazırladığı yeni kitabı “Yabancıların Nezaketi” ile okurlarının karşısında. “Yabancıların Nezaketi”, oylumlu ve özel bir kitap.
 
  Haber görseli
Yitik Ülke Yayınları’nca yayımlanan eser “Ötekileştirmeye Karşı Gerçek Hayattan İyilik, Kardeşlik ve Dayanışma Öyküleri” alt başlığını taşıyor. Bu alt başlık aynı zamanda kitaba farklı bir misyon da yüklüyor. Yabancıların Nezaketi; unutulan, zayıflayan, yitirdiğimizin farkında olmadığımız pek çok duygu ve düşünce ile içimizdeki dayanışma ve yardımlaşma duygusunu yeniden canlandıracak bir güce sahip. Onlarca yazarın yaşadığı gerçek öyküleri bir araya getiren kitabın geliri Darüşşafaka Vakfı’na bağışlandı. Bu öyküleri okurken bir arada yaşamanın değerinin, kardeşliğin, ilişkilerimizin, dayanışma ve paylaşım duygumuzun ne kadar önemli, güçlü ve benzersiz olduğunu yeniden keşfedeceksiniz.

Yusuf Eradam, “Yabancıların Nezaketi” kitabını şu sözlerle anlatıyor okura: “Her biri bir filme, romana, öyküye konu olabilecek, yüzümüzü süsleyecek gerçek yaşam öyküleri. Hayal gücümüz artık iyiliğe, kardeşliğe, dayanışmaya çalışmaz oldu. Bu yüzden öğrencilerim, eş dost bir araya geldik ve anlattık, derledik, toparladık bu öyküleri; iyilik, kardeşlik, dayanışma gerçek hayatta çoğalsın diye...”

9 Ocak 2015 Cuma

Mine Söğüt – Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey



“Geçmişi fotoğraflardan öğrenmek mümkün mü? Ne anlatabilir bugün bize, çoktan ölmüş bu insanların durgun ve suskun suretleri? Sadece zamanın geçip gittiğini ve her şeyin bir gün biteceğini. Herkes ölür. Her şey biter. Ama yine de hayatta aslolan telaştır. İstektir.”
*
“Savaşın suçlusu mu olurmuş? Savaşın kendisi suçtur. Dost da düşman da savaşta topyekûn kurban. Kendinize gelin hâkimler! Kimi yargılıyorsunuz? Vicdanı mı? Vicdan hiç yargılanır mı? Öldürmenin haklı nedenleri ya da haksız nedenleri olabilir mi ki öldürenleri ikiye ayırıyorsunuz? İyi niyetli meşru katiller ve kötü niyetli katli vacip katiller diye. Tüm katiller kurbandır. Kurbandır. Kurbandır. Hâkimler, savaş suçlusu savaşan değil savaşı çıkarandır. Gücünüz yetiyorsa onları yargılayın burada!”
*
“<Kimim ben?>
İşte yeryüzünün en tehlikeli sorularından biri. İnsan kim olduğunu düşünmeye başladığı anda başkalaşır. Herkesten bambaşka olur. Kendi gibi olanlarla olmayanlar arasında savaşlar çıkartır. Ve ait olmadığı ya da ait olduğu kimliklerden silahlar yapar. Dağları uçurur, ormanları yakar. Dünya bir gün anide dönmeyi durdurursa, müsebbibi bu soru olacaktır. Ya da bu soruya verilen cevap. Münasebetsiz bir cevap.”
*
“Hiçbir şeyi sonsuza kadar saklayamazsınız. Saklamak ancak bir süre gerçeği hapsedebilir. Saklamanın da bir başı ve sonu vardır. Saklananın saklanmadan önceki son anı ve bulunduktan sonraki ilk anı birbirine kimi zaman kalın bir halatla, kimi zaman da incecik bir pamuk ipliğiyle bağlıdır.”
*
“Zaman çok geniş. Bizim derdimiz de bu. O kadar geniş ki algılayamıyoruz onu. Bu büyüklük aklımızı karıştırıyor. Ne, ne zaman olmuştu ayırt edemez hale geliyoruz. Sanki içimizde bir zaman var ama dışımızdaki zaman sayısız. Bu zamanlar birbiriyle kesiştiğinde mutluyuz, kesişmediğinde huzursuz. Bu bizi çaresizleştiriyor, ardından da hırçınlaştırıyor. Kendimize zarar verecek kadar hırçınlaştırıyor.”
*
“Dünyanın çok büyük, zamanın çok geniş olması ne kadar tehlikeli.”


E-Kitap - E-book :kitap özetleri, kitap özeti, yeni çıkan kitaplar, romanlar, hikayeler, biyografiler, kitap oku, bedava kitap

Ali Teoman – Cafê Esperanza


Erken gelen bir güzün ağdalı hüznünü yaşıyoruz.
*
Yaşam bir oyundur çünkü, özenle oynanan bir oyun.
*
Öyle ya, aşk öyküleri, cinayet öyküleridir aslında, çünkü her aşk aynı zamanda bir cinayettir.
*
Varoluş gerekçesi nedir aşkın?
*
Mutluluğun yalnızlıkla, kesin ve kusursuz yalnızlıkla birlikte gelmesi tuhaf.
*
“Umut için bir eğretileme yapmak gerekseydi eğer, ufuk çizgisindeki mor bulut kümesi derdim,” diyor Xeno, “Ya da kuyruğundaki salkım saçak püskülleri salındırarak uzaklaşan, ipi kopmuş, rengarenk bir uçurtma.”
*
…ha orası ha burası, hiç fark etmiyor: Yaşam her yerde yaşam sonuçta, zaman her yerde akıp gidiyor, ölüm her yerde var.
*
*
Rapazinho’nun tanrıtanımazlığı yalnızca lafta. Bir tür entelektüel etiket onun için tanrıtanımazlık, nasıl ki entelektüel geçinen bir sürü sanatçı bozuntusu için ‘solculuk’ bir etiketse.
*
Dil yalnızca gelgeç bir iletişim aracı benim için, ondan ötesi beni ilgilendirmez.

Kitap Alıntıları: Samuel Beckett – Murphy


“Murphy bütün yaşam bir karmaşa ve bu yığının içinden seçebildiğimiz görüntülerden oluşuyor.”
*
“…Mükemmel bir yaşlı amca. Temiz, sağır ve dilsiz.”
*
“Ama parasız yaşayamayız” dedi Celia.
“Tanrı yardım eder” dedi Murphy.
Tanrı’nın yardımda gösterdiği aşırı ilgisizlik, onları öyle aşırı taşkınlıklara sürükledi ki sonunda sağlıkları da adamakıllı etkilendi bundan.
*
“Paralı asker kaçar, paralı askerdir çünkü.”
*
Samuel Beckett Boulevard St Jacque, Paris, 1985 2
*
“Tutkuların önünde, saygıyla eğilirim” dedi adam.
*
“Ama yalnızca bedensel bir gidişin ne yararı olabilir?” dedi Murphy,
*
“Lanet olasıca kadınların hepsi aynı, sevmesini beceremiyorsunuz, katlanmayı beceremiyorsunuz, katlanabildiğiniz tek duygu, başkalarının sizin için duyumsadıkları, hepsi bu. Piçkuruları ve Tanrını cezası ev işleriyle her şeyin içine sıçmadan, beş dakikalık bir süre için bile sevmeyi bilmiyorsunuz. Ah, nasıl da

Kitap Alıntıları : Andre Gorz – Son Mektup


andre gorz
Yakında seksen iki yaşında olacaksın. Boyun altı santim kısaldı, olsa olsa kırk beş kilosun ve hâlâ güzel, çekici, arzu uyandırıcısın. Elli sekiz yıldır birlikte yaşıyoruz ve ben seni her zamankinden çok seviyorum.
*
Birbirimiz aracılığıyla ve birbirimiz için olduğumuz kişiler haline gelmemizi mümkün kılan bu hikaye oldu.
*
Bize doğuştan verilmeyen dünyadaki yerimizi birbirimiz aracılığıyla birlikte yaratmaya ihtiyacımız

Nuri Pakdil – Büyük Sorgu / Klas Duruş / Kalem Kalesi


(1 – Büyük Sorgu)
büyük sorgu…zaten edebiyat da, çığlık çığlığa dolaşıp duran kendimizi “Gel bakalım hemşerim, nereye gidiyorsun yahu, kendine dön be!” sarsıntısıyla bulabilmenin bir tür pusulası değil midir?
*
“Cart!” : tembelliğin yanına gelen yeni bir tembelliği yırtmak hiç de kolay olmuyor …
*
…soluk soluğa kalıncaya kadar insan koşar.
*
Türkiye’deki insan vicdanlı olabilse, Rusya’daki insan da vicdanlı olabilir, Çin’deki de, İsveç’deki de, Cezayir’deki de, Arjantin’deki de, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki de, Kamboçya’daki de.
*
İnsanlar, Gerçeği, mutlaka öğrenmelidirler.
*
Herşeyin değerini –önem derecesi ne olursa olsun- daima onları yitirdikten sonra anlamışızdır.
*
Yönelişlerin en ayrıcalıklısı, insanın kendi vicdanına doğru olanıdır.
*
Garipliğe en yakın mesafe [doğrudur : garipliğe en yakın mesafe] : muhakkak devrim.

Michel Foucault – Güzel Tehlike



Sonuçta tek gerçek vatan, insanın ayağını basabileceği tek toprak, başın sokabileceği, sığınabileceği tek ev çocukluğundan itibaren öğrendiği dildir.
güzel tehlike*
Şu anda kafamı kurcalayan, on yıldır kurcalamaya devam eden mesele şu: Bizimki gibi kapalı bir kültürde, bir toplumda sözlerin, yazının, söylemin varoluşu nedir? Bana öyle geliyor ki eninde sonunda söylemin var olmasına hiçbir zaman pek önem vermedik. Söylem, şeylerle aramızda duran ve onları görmemizi engellemeyen saydam bir film değildir sadece, olanın ve düşünülenin aynası değildir sırf. Söylemin kendi kıvamı, kalınlığı, yoğunluğu, işleyişi vardır. Ekonomik yasalar gibi söylemin de yasaları vardır. Anıtlar gibi var olur söylem, teknikler gibi, toplumsal ilişki sistemleri gibi var olur.
*
Bence ölümün alternatifi hayat değil, hakikat. Ölümün beyazlığı ve ataleti içinde bulunacak şey, kaybedilmiş hayat ürpermesi değil, hakikatin titiz konuşlanmasıdır.
*
Yazmaya başlamadıkça, yazmak dünyanın en haybeden, en olasılık dışı, neredeyse en olanaksız, en azından hiç bağlılık hissetmeyeceğimiz şeyi gibi görünür. Sonra öyle bir an gelir ki -ilk sayfada mıdır? bininci sayfada mı? kitabın ortasında mı? hiç bilemiyorum- yazmaya tam anlamıyla mecbur olduğumuzu hissederiz.

8 Ocak 2015 Perşembe

Chuck Palahniuk'un yeni romanı: "Anlat Bakalım"

 Chuck Palahniuk yeni kitabı “Anlat Bakalım”da bizi film setlerinin hemen arkasındaki gerçeklere; ışıltılı dünyanın gerisindeki sahteliklere götürüyor. Palahniuk’un başrol ve yardımcı oyuncularına zengin kadro ve türlü senaryolar eşlik ediyor.

 


Haber görseli
Hollywood soslu yalan dünya
Bize arka sokakları, kaybedenleri, kazandığını sanıp yokuş aşağı gidenleri ve kentin “ucubelerini” anlatmaya bayılan Chuck Palahniuk, kafayı ikidir film setlerine, kamera ve oyunculara taktı.
Lanetli’de burnu havada bir aktrisle ünlü işadamının garip kızlarının bizi yeryüzü cehennemine yollayışını işlemişti. Bu kez pılımızı pırtımızı toplayıp Hollywood’a taşınıyoruz: Palahniuk, okuru bir senaryo yazarı ve yönetmen gibi film setlerinin arkasına sürüyor, Katherine Kenton’la tanıştırıyor.
MÜKEMMELLİK ABİDESİNİN DÜŞÜŞÜ
“Hollywood ABD’dir” derler ya her zaman bunu kanıtlayacak, haydi daha insaflı olalım, bu şüpheyi doğrulayacak veriler bir şekilde önümüze geliveriyor. O sahte ama pırıltılı ortam, senaryolar ve hemen herkesi büyüsüne katan kurgu ve beyaz perde, yıldızlar yarattığı gibi vakti gelince onları emekliliğe hazırlayıp getirdiği hızda götürmesini de biliyor. Palahniuk’un yeni kurbanı, pardon kahramanı Katherine Kanton (Bayan Kathie), kaça göçe yaşayan ama başarılı işleriyle zincirlerini hep kırmayı beceren biri. Fakat kapısını zorlayan büyük bir sorunu var: Yavaş yavaş setlerden çekiliyor ya da dışarı itiliyor.
Tabii tüm Hollywood yıldızlarında olduğu gibi Bayan Kathie’nin de arkasında onu çekip çeviren biri

1 Ocak 2015 Perşembe

Hatıralar ve Gazete Küpürleri Defteri 1945-1958


İdil Biret'in Çocukluk ve Gençlik Yılları

 İdil Biret'in Çocukluk ve Gençlik Yılları’na ışık tutan annesi Leman Biret’in derlediği “Hatıralar ve Gazete Küpürleri Defteri 1945-1958” i yayınlandı.
 
 
Kitap, Leman Biret’in İdil Biret’in çocukluk ve ilk gençlik yıllarına ait hatıralarını yazdığı, 1988 yılında vefatından sonra çekmecesinde bulunan hatıratına dayanıyor
 
Haber görseliLeman Hanım’ın kendi daktilo ettiği sahifelerde, İdil Biret’in Ankara’daki bebeklik yıllarını, müziğe karşı ilgisinin iki yaşındayken keşfini, dört yaşında nota okumaya ve beste yapmaya başlamasını, radyodan ve eve gelen piyanistlerden duyduğu eserleri hemen oturup aynen çalmasını, Ankara’ya gelen yabancı müzisyenlerin ona hayran kalmasını, Maarif Vekili Hasan Ali Yücel’in teklifi ile sahneye çıkıp Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün huzurunda çaldıktan sonra 1948 yılında TBMM’nin kendisi için çıkardığı “İdil” Kanunu ile Paris’e tahsile gönderilmesini, Nadia Boulanger ile Paris Konservatuarı’ndaki çalışmalarını, 1953 yılında 11 yaşında iken büyük Alman piyanisti Wilhelm Kempff ile Paris’te Şanz Elize Tiyatrosu salonunda verdiği konseri, 15 yaşında Konservatuar’dan birincilikle mezuniyetini, Avrupa’da konser kariyerine başlamasını, büyük Rus piyanisti Emil Gilels’in daveti üzerine yaptığı ilk Sovyetler Birliği turnesinde Moskova, Leningrad ve diğer şehirlerde verdiği onaltı konseri anlatıyor.
Leman Biret’in hatıratında 1945 yılından itibaren Türkiye’de ve yabancı basında İdil hakkında çıkan yazıları da buluyoruz. Bu yazılar o dönemin basını ve devletin sanat politikası konusunda da fikir veriyor.